Aşkı olduğu Konya hükümdarını önce sevdi sonra yendi
Konya’nın kadim tarihinde bir tarih anekdotu dikkatleri üzerine çekti. Gürcistan Kraliçesi Tamara, Konya hükümdarının oğluna aşık oldu, karşılık bulamayınca acımasızca yendi
Gürcistan kraliçesi Tamara evlenmek için kendine bir eş aramaktadır. Dönemin Selçuklu Sultanı II.Kılıçarslan’ın birbirinden yakışıklı ve cengaver 11 oğlu olduğunu duyar. Anadolu Selçuklu Devleti’ne ressam göndererek 11 oğlunun portresinin çizilmesini ister. Tamara, Rükneddin Süleyman Şah’ın portresini çok beğenir. Kılıçarslan’a bir mektup yazarak, Süleyman’ın yüzü ve çehresinin güzel olduğunu; iyi yetişmiş, güzel ahlaklı ve cengaver olduğunu duyduğunu ifade eder. Süleyman Şah ile evlenerek ülkesini ve zenginliğini yönetmesini ister. II. Kılıçarslan mektubu okuduktan sonra Süleyman Şah’ı çağırır ve Gürcü Tamara’nın teklifini anlatır. Bunu duyan Süleyman Şah hiddetlenir ve “kafir bir kadının işvesine ve dünya hevesine kapılıp Hristiyan diyarına gidemeyeceğini” söyler; oraya ancak sultanın yardımı ve fermanı olursa kilise ve manastırları yıkıp cami ve medrese yaptırmak, çan yerine ezan seslerini duyurmak maksadıyla varacağını babasına arz eder. II.Kılıçarslan’ın ölümünden sonraki taht mücadelesini kazanan Süleyman Şah, Tamara üzerine bir sefere karar verir. Gürcistan Kraliçesi Tamara’nın gönderdiği ordu Erzurum’un doğusunda Micingerd Kalesi civarında Selçuklu ordusunu pusuya düşürür. Sultan’ın çetrdârının atının tökezlemesi ve çetrin yere düşmesi büyük bir paniğe ve Selçuklu ordusunun ağır mağlûbiyetine sebep olur. Karizma çizilir. Erzincan Mengücüklü Hükümdarı Behrâmşâh esir düşer; daha sonra fidyesi ödenerek esaretten kurtarılacaktır. Süleyman Şah ise Erzurum’a çekildi, ardından Konya’ya döndü. Tamara ise tarihteki en geniş Gürcistan sınırlarına ulaşan tek hükümdar oldu. Tamara, 1204’te Latinlerin İstanbul’u işgali ardından Trabzon’a kaçan Bizans hanedanını desteklemiş ve burada kurulan Pontus Rum Devleti’ni himaye ederek kendini onların koruyucusu ilan etmişti. Bu sebeple “Kralların Kraliçesi, Kraliçelerin Kraliçesi” gibi unvanlar kullanmaktadır.
*Cetr: Türkçe’ye Farsça’dan geçen ve “şemsiye, çadır” anlamına gelen Çetr hükümdar sefere veya alayla bir yere giderken başı üzerinde tutulurdu. Bir mızrağın ucunda küçük bir kubbe şeklinde açılan bu saltanat şemsiyesi atlas veya altın sırmalı kadifeden yapılırdı ve tepesinde “altın top” denilen bir alem bulunurdu.
