"Basın, askerin elindeki silah rolünü oynadı"

Gazeteci-yazar Ali Bayramoğlu:- "Asker, aracılarla sisteme el koydu. Sistemi, demokrasiyi, sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarını militarize etti. Basın militarize oldu. Bu tür bir militarizasyon dalgası üzerinden iki kademeli müdahaleydi 28 Şubat. Oda
"Basın, askerin elindeki silah rolünü oynadı"

İSTANBUL (AA) - EMİN İLERİ - Gazeteci-yazar Ali Bayramoğlu, 28 Şubat sürecine ilişkin, "Asker, aracılarla sisteme el koydu. Sistemi, demokrasiyi, sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarını militarize etti. Basın militarize oldu. Bu tür bir militarizasyon dalgası üzerinden iki kademeli müdahaleydi 28 Şubat. Odalar, sendikalar, üniversiteler çok etkili bir rol oynadılar." dedi.

Refah-Yol Hükümetine yönelik 28 Şubat 1997'de gerçekleşen Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısının üzerinden 22 yıl geçti.

28 Şubat sürecinde Yeniyüzyıl gazetesinde köşe yazarlığı yapan Bayramoğlu, demokrasinin ve sivil siyasetin yanında durarak, darbecilere karşı net tavır alan gazetecilerden biri oldu.

O dönemi anlatan "28 Şubat: Bir Müdahalenin Güncesi" adlı bir kitabı da kaleme alan Bayramoğlu, darbeye giden süreçte ve sonrasında izlediği yayın politikasıyla hala tartışılan Türk medyasının durumunu AA muhabirine değerlendirdi.

Bayramoğlu, 28 Şubat'ı diğer darbelerden ayıran temel faktörün, fiili bir askeri müdahalenin bulunmaması olduğunu söyledi.

28 Şubat'ın, toplumdaki farklı sektörlerin ve aktörlerin aktif olarak katıldığı, katılım düzeyi son derece yüksek, basının çok etkin rol oynadığı, toplumun bir grubunun diğer bir grubu tecrit etmesine yönelik bir girişim olduğunu belirten Bayramoğlu, şöyle konuştu:

"28 Şubat, arkasında silah desteği olan ama silahın yani askerin diğer grupları araçsallaştırdığı bir darbeydi. Asker, aracılarla sisteme el koydu. Sistemi, demokrasiyi, sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarını militarize etti. Basın militarize oldu. Bu tür bir militarizasyon dalgası üzerinden iki kademeli müdahaleydi 28 Şubat. Odalar, sendikalar, üniversiteler çok etkili bir rol oynadılar. Silahlı kuvvetler, basın, üniversite, doğrudan belediyeler ilişkisi yani hükümetin tümüyle devreden çıkarıldığı, askerin bütün bu sivil ve devlet kurumlarıyla birebir talimat ilişkisi kurduğu, bir korku ortamının yaratıldığı bir iklimden bahsedebiliriz tabii.

Basın en kuvvetli araçlardan biri. Basının o dönemde iki önemli fonksiyonundan bahsedebiliriz. Bir, Türkiye alışık olmadığı bir iktidarla karşılaştı. Refah Partisi'yle. İslami bagajı olan bir siyasi parti. Türkiye'nin birinci partisi oldu ve koalisyonda bu partinin yer alması devlette büyük bir tepkiye yol açtı. Devlet kurumları bu tepkiyi iki türlü ifade ettiler. Bir, mevcut iktidarı basın üzerinden tehlike olarak tanımladılar. Yani 'irtica', Türkiye'nin şeri düzene doğru gidiyor olması, hayat biçiminin tümüyle değişecek olması gibi korkular ve endişeler bir anlamda Türkiye'deki gerçekten çok, sanal olarak basın tarafından uyduruldu."

Bayramoğlu, o dönem medya ve askerin, Aczmendi gibi grupları İslam'ın kendisiyle özdeşleştirdiklerini hatırlatarak, "Dolayısıyla burada şöyle varsaymak lazım, iktidara gelen dalganın bir hastalıklı tanımının yapılmış olduğu bir iklim oluşturuldu. Yani iktidara gelen tehlikelidir, kötüdür ve onun da resmi budur, çok kuvvetli bir propagandaydı bu. Bu propaganda da seküler kesimlerin korkusunu tahrik etti. Tekil olan hadiseler genellendi. Burada basının çok büyük rolü var şüphesiz." değerlendirmesinde bulundu.

-"Basın askerin elindeki silah rolünü oynadı"

O dönemde basının kendisinin de korktuğunu ifade eden Bayramoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Basın sermayesi bir miktar korktu bir miktar da kendi ideolojik anlayışlarına da son derece yatkındı. Zaten Türkiye'de basın ve diğer sektörlerin devletle özellikle askerle ilişkisi korkan, temkinli, tedirgin bir ilişki. Burada hem gönüllülük vardı hem de korku vardı. Gönüllülük esası 28 Şubat'ta oldukça önemli. İkinci husus şudur: Medya, askerin çıkışlarını bir darbe tehdidi olarak sistematik bir biçimde topluma yansıtmıştır. Özellikle Genelkurmayın basına ve yargıya verdiği brifingler. Basın orada biraz askerin elindeki silah rolünü, yani size doğrultulmuş silahın sıkılmayan ama tehdit eden silahın rolünü oynamıştır. Dolayısıyla toplumun seferberliği ve toplumun mevcut iktidar karşısında endişeye sürüklenmesi hem de askeri darbe ihtimali konusunda, yaratılan iklim konusunda basın olmasaydı bu bağlantıyı silahlı kuvvetler kuramazdı. Yani bir tek 5 tane odanın ve sendikanın hareketiyle, sadece üniversitelerin son derece sert tutumlarıyla bu işler olmazdı."

Gazeteci Bayramoğlu, o dönem bütün sistemin askerileştirildiğine dikkati çekerek, "Emniyetin iç işleyişinin askerileşmesiydi, EMASYA (Emniyet-Asayiş-Yardımlaşma) Protokolünün varlığı. Bu EMASYA Protokolü, bütün muhtarlıklardan belediyelere, belediyelerden illerdeki çeşitli kamu kuruluşlarına kadar herkesi, aslında tepesinde askerin bulunduğu bir istihbarat merkezine bağladı. Bu devletin işleyişini değiştirmiştir tabii. Ama bir tek basına indirgememek lazım." görüşünü dile getirdi.

- "İslami kesimin iktidar deneyiminin önemli olduğunu düşünüyordum"

Refah Partili olmadığını, İslami kesimden de gelmediğini belirten Ali Bayramoğlu, o dönemde neden darbeye karşı durduğunu şu sözlerle anlattı:

"Benim temel olarak savunduğum prensipler, en başta askerin siyasete müdahalesinin yanlış olduğuydu. Diğer taraftan İslami kesimin iktidar deneyiminin önemli olduğunu düşünüyordum. Tabii burada demokrasi prensiplerini hepimiz savunuyorduk. Benim de içinde bulunduğum bir grup entelektüel, gazeteci, darbeye itiraz ederek İslami kesime tam destek verdik."

-"28 Şubat hakkında Türk toplumu bir öz eleştiri yapmadı"

Darbenin üzerinden geçen 22 yıla rağmen, ne asker, ne basın, ne de üniversitelerin 28 Şubat hakkında bir öz eleştiride bulunduğuna dikkati çeken Bayramoğlu, şöyle devam etti:

"28 Şubat hakkında Türk toplumu bir öz eleştiri yapmadı. Türkiye toplumu 28 Şubat ile yüzleşmedi, bu çok açık. Yani davalar, mahkemeler falan. Bunların hiçbir anlamı yok. 28 Şubat'ı yapanların ve 28 Şubat sürecinde yayın politikasını izleyenlerin toplumun gözünden düşmesi, toplum tarafından eleştirilmesi ve tekrar sistemin içinde bu kadar tepelerde dolaşmasına engel olunması lazımdı. Buna toplumsal yaptırım diyebiliriz. Yani toplum -toplum derken farklı gruplardan bahsediyorum- kendi yaşadığı bu dönemdeki bir rezaleti yıllar sonra fark edip, buna sebep olanları en azından ahlaki olarak, vicdani olarak cezalandırmalıydı. Bu oldu mu? Hayır. İki, bu üniversitede olmadı, entelektüel camiada olmadı, basında olmadı, siyasi partiler düzeyinde olmadı."

Bayramoğlu, 28 Şubat'ta askerin yanında yer alan kimi siyasilerin hala öz eleştiri vermeden daha siyasetin içinde durduğunu belirterek, "Yani Türk toplumu, Türkiye yüzleşme kabiliyeti yüksek bir ülke değil. Varlık Vergisinden, 6-7 Eylül'den, Kürt meselesinden, İskilipli Atıf Hoca meselesine kadar. Bu çok fazla değişmiyor. Bazı entelektüeller ya da kesimler tavır alıyor ama ortak bir tavır alışla, ahlaki tavır alışla yol alamıyoruz. 28 Şubat için bu yapılmadı." dedi.

- "O yargılamalar çok ahlaki yargılamalar değildi"

"Postmodern darbe" olarak da tanımlanan 28 Şubat darbesinin askeri ayağına yönelik açılan davalara da değinen Bayramoğlu, konuşmasına şöyle devam etti:

"O yargılamalar çok ahlaki yargılamalar değildi çünkü 28 Şubat çok genel bir hareketti. Bu toplumun bir kesiminin diğer kesimine karşı korkusu üstüne temellenmişti. Korkular haklıdır-haksızdır diyemezsiniz. Korku, korkudur. Dolayısıyla korkan adam ahlaksızca iş yapar. Ona ahlaksız dersiniz. Korkan adam suç işler, o suç işleyeni yakalarsınız yargı önüne çıkarırsınız. 28 Şubat'ta böyle bir pota vardı. Bunun suç işleyen boyutu vardı, en altta duran, korkan, korktuğu için olup-bitene boyun eğen insanlardan oluşan bir boyutu vardı. Bunlara farklı yaptırımlar gerekiyor. Bir kısmı etik-ahlaki-vicdani, bir kısmı mesleki hiç olmadığı... Bir kısmı adli. İşte adli şeyler oldu. Sembolik olarak bazı paşalar yargılandı ve sembolik olarak doğruydu o adli işlem. Fakat ne istikameti ne sonuçları bir şey ifade etmedi."

- "O tarihte basın baskıya direnebilirdi"

Ali Bayramoğlu, 28 Şubat döneminde basında önemli yerlerde çalışan bazılarının hala yerlerini koruduklarını belirterek, sözlerini şöyle tamamladı:

"Herkes tasfiye edilmişken yerlerini koruyorlar, yazı yazmaya devam ediyorlar. Merkezde dolaşıyorlar. Yani hayır, böyle bir yüzleşme yaşanmadı. Bir medyaya dışarıdan baskı bir içerinden üretmiş olduğu siyasallaşma. 28 Şubat daha çok içeriden üretilmiş bir siyasallaşma öyküsüdür. Tabii dışarıdan baskı var mıydı? Vardı. Ama o tarihte basın baskıya direnebilirdi, o güce sahiplerdi. Genelkurmaya bir ortak karar alsalardı, direnseler ha yaparlar mıydı, yapmazlar mıydı ama direnebilirlerdi."

Kaynak: