Dr. Ramazan Tuzla

Dr. Ramazan Tuzla

Beğenip paylaşmayı unutmayın

Beğenip paylaşmayı unutmayın

Başlığımızı duymayan kalmamıştır, sanırım.

Yeni nesil medyanın amiral gemisi olan sosyal medya, yüzlerce mecrası ile insanlığa eşsiz(!) hizmetler sunmanın aracı haline gelmiştir.

Ne mutlu(!) bu günleri gören dünya insanlığına.

Eskiden devletin elinde üç büyük güçten bahsedilir ve bu güçleri yasama, yürütme ve yargı olarak sayardık.

Bu güçlerin yanında bir de dördüncü güç olarak medya sayılırdı ve hafızaların hatırlayacağı üzere medya diğer üç gücün tozunu attırır, hükümet kurar, hükümet yıktırırdı.

Medya gücüne sahip olmak için lazım olan ise medeni cesaret değil madeni cesaret idi. Elbette bu cesaret herkeste yok idi. Madeni cesaretin yokluğunda medya meydanında at koşturmak da mümkün değildi.

Küresel güçler bu durumdan sıkılmış olmalılar ki; medya sahibi olmak için madeni cesaretin değil medeni cesaretin varlığını yeterli gören bir sistem inşa ettiler. Adına da sosyal medya dediler.

Kabiliyeti zannettiği özelliğine medeni cesaretini de ekleterek ekranlara salınan insanlar, sosyal medyanın çeşitli mecralarının sahibi(!) oldular.

Paraya ihtiyaç duymadan bir medyanın parçası olmayı kim istemezdi?

Evet, herkes istedi, herkes isteyerek ve arzulayarak sosyal medyanın bir parçası haline geldi. Geldiğimiz noktada, sosyal medya hesabı olmayan insanın nesli tükenmiş oldu. Şayet bulunursa koruma altına alınması gereken kültür hazinesi olup olmadığına, artık, Kültür Bakanlığımız karar versin.

Bir de yarışma başlatsın. Sosyal medya hesabı olmayan insanlara büyük bir para ödülü vereceğini ilan etsin. Yarışmaya; beyninde beğenilme arzusu kalmamış, bedeninde beğenilme busesi kalmamış, gözlerinde fer, kulağında küpeler kalmamış insanlar dışında katılım şartlarını yerine getiren insan çıkacak mı acep?

Bunu da Kültür Bakanlığımız düşünsün. Para onun parası çünkü. Paranın cepte kalacağından emin (kayıtsız) bir durum seziyorum ahvalden.

Sosyal medyanın bal katılmış zehrinden her gün tattığımız bu ahval içinde kulaklarımızın pası da silinir oldu.

Hem de aynı paspaslara dökülen yumuşatıcılar ile.

Neydi onlar?

-Kanalıma hoş geldiniz arkadaşlar!

-Bugün yepyeni bir video ile sizlerleyiz arkadaşlar!

-Kanalıma abone olmayı unutmayın arkadaşlar!

-Beğenip paylaşmayı unutmayın arkadaşlar!

-Her laykınız (like) benim için çok kıymetli arkadaşlar!

-Milyonuncu aboneyi bu video ile yakalamış olacağız. Lütfen desteğinizi esirgemeyin arkadaşlar!

-Bu tür videoların daha sık beğeninize sunulmasını istiyorsanız, bizi takibe devam edin arkadaşlar!

-Arkadaşlarınızı da kanalıma davet edin arkadaşlar!

Neyse, yazıyı bu kadar çok yumuşatıcı ile cıvıklaştırmayalım.

Derdimize geçelim.

Geçelim geçmesine de bunu dert olarak görenlerimiz kaldı mı acep?

İnsan nefsinin en dayanılmaz arzularından beğenilme arzusuna gemi geçirmiş olan sosyal medya, irade kontrolünü insanın elinden almış durumdadır.

Metaverse gözlüklerinin (tasmalarının) de yaygınlaşması ile insan neslinin köküne kibrit suyunu dökmek için kollar sıvanmış durumdadır.

Dert büyüktür. Büyük olan dertten daha büyük olan ise derde karşı sergilenen körlüktür. Metaversenin tasmaları müftüler tarafından bile kullanılmaya başlanmışsa, bundan sonra omuzlar hep çöküktür.

Hava gibi, su gibi, soğukta pardösü gibi ihtiyaç duyduğumuz sosyal medya, bizi hiçbir yerde yalnız bırakmıyor, bırakmayacak.

Onsuz dünya dönmeyecek.

Yazan insan için en büyük çaresizlik, tenkit ettiği bir konuya teklif sunamamasıdır. Tenkit ettiğimiz sosyal medyaya, sahip olduğumuz mecralara alternatif bir teklifimiz maalesef yok.

Tenkit ettiğimiz görünme ve beğenilme arzusuna da alternatif bir teklifimiz yok.

Şunu yapmalıyız, diyecek insanın sosyal medyaya hiç bulaşmamış olması gerekir. Bu yazının sahibinin üç beş tane sosyal medya hesabı varsa, hiçbir teklif samimiyetten nasip alamaz.

Çok dağıttık, toparlayalım:

Yazının burasına kadar zemmettiğimiz sosyal medya aracılığıyla bu yazıyı dostlara iletme mecburiyetinin çıkmazında, şunları da demiş olayım:

Üç beş sosyal medya hesabım var fakat kanalım yok, abone olmayın arkadaşlar.

Bu yazıyı beğenip paylaşmayın arkadaşlar.

Mümkün ise başımızı iki elimizin arasına alıp ağırlaşalım; yapabilirsek ağlaşalım.

Ağır çalıyı ne yel alır ne de sel, diyen eskilere bir küçük vefamız olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Dr. Ramazan Tuzla Arşivi
SON YAZILAR