Berlin Konferansı Libya krizini çözebilir mi?

Müttefikleri BAE ve Mısır’ın devam eden desteğinin de yardımıyla Hafter’in, Moskova’da müzakere masasını devirmesi, Libya’daki krizin siyasi çözümünün mevcut şartlarda kolay olmayacağını bir kez daha gösteriyor.
Berlin Konferansı Libya krizini çözebilir mi?

Moskova’daki kalıcı ateşkes müzakerelerinin sonuçsuz kalmasına rağmen, Almanya Halife Hafter’in Nisan 2019’dan itibaren dokuz aydır devam ettirdiği Trablus savaşını sona erdirmek adına, 19 Ocak Pazar günü Berlin konferansını organize etmeye çalışıyor. Almanya Dışişleri Bakanlığı 12 ülkeden liderlerin ve devlet başkanlarının ve Birleşmiş Milletler dahil dört çok uluslu örgütün Berlin’deki konferansa davet edildiğini açıkladı. Öte yandan Moskova’da ateşkes anlaşmasına imza atmayan Hafter’in Trablus cephelerine asker sevkiyatını hızlandırması, onun en önemli müttefiki olan Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) yeniden ikmale başlaması ve Mısır’dan gelen sert açıklamalar, Berlin konferansından elde edilebilecek başarıya dair soru işaretlerini de beraberinde getiriyor.

Berlin konferansının başarılı olması, ancak ülkedeki savaşın derinleşerek devam etmesine katkıda bulunan dış desteğin sona erdirilmesi adına ortak bir iradenin sağlanmasıyla mümkün olabilecektir. Fakat müttefikleri BAE ve Mısır’ın devam eden desteğinin de yardımıyla Hafter’in, Moskova’da Türkiye ve Rusya’nın girişimiyle kurulan ve kalıcı ateşkesi hedefleyen müzakere masasını devirmesi, Libya’daki krizin siyasi çözümünün mevcut şartlarda kolay olmayacağını bir kez daha gösteriyor.

Sadece Türkiye’den askeri yardım alan UMH’nin aksine Hafter Rusya, BAE, Mısır ve Fransa’nın desteğine sahip. Birden fazla uluslararası aktörün desteğini aldığı için elinin güçlü olduğunu düşünen Hafter, destek aldığı ülkelerin taleplerini reddetmesine olanak tanıyan geniş bir manevra alanına sahip. Her ne kadar Rusya’nın Hafter’in son hamlesine sert tepki vermesi beklense de, Hafter’in başka ittifaklarının da olması hasebiyle, Rusya’nın da Hafter’den kolay kolay vazgeçemeyeceği ve Hafter üzerinde sınırlı bir etkiye sahip olduğu görüldü. 

BAE ve Mısır'ın nihai hedefi ne?

Esasen 2014’ten itibaren devam eden bu savaşta çözümsüzlüğe neden olan da ülkenin bölgesel ve küresel güçlerin mücadelesinin bir sahası haline gelmiş olması. 2014’te ülkenin doğusunda başlattığı askeri operasyonlarla, kontrol ettiği alanları Libya’nın önce doğusunda güney bölgesi Fizan’a ve oradan da batı bölgesine doğru genişleten Hafter’in bu başarısı, tüm bu süreç boyunca bu aktöre yatırım yapan bölgesel müttefiklerin sağladığı askerî ve finansal destekle mümkün oldu. Gelinen noktada ise Hafter’e yatırım yapan Mısır ve BAE başta olmak üzere pek çok dış aktörün nihai hedefi, Hafter’e bağlı güçlerin Trablus merkeze girmesini ve başkent Trablus’ta faaliyetlerine devam eden ve ülkenin petrol kaynaklarından elde edilen gelirleri kontrol eden Petrol Bakanlığı ile Libya Merkez Bankası’nın kontrolünü ele geçirmesini sağlamaktır. Moskova’da gerçekleşen kalıcı ateşkes müzakerelerinde Hafter’in sunduğu talepler de bu hedefe ulaşmak için masaya oturduğunu gösteriyor. Bu hedefine ulaşmak için müzakere masasını sadece bir araç olarak gören Hafter’in, halihazırda hava kuvvetlerinin bir kısmını Sirte’deki El Kardabiya askeri hava üssüne taşıması ve Terhune’ye daha fazla asker konuşlandırması, savaş seçeneğini hâlâ masada tuttuğunu gösteriyor.

Öte yandan BM tarafından desteklenen Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) Fransa, İtalya ve ABD’nin hem Trablus taarruzuna tepkisiz kalmaları hem de Hafter’e destek vermeleri nedeniyle devam eden savaşta yalnızlaşmış bulunuyor. Ancak 27 Kasım 2019’da Türkiye ile Libya’daki UMH arasında imzalanan mutabakat muhtıraları ve Türkiye’nin UMH’ye destek vermek amacıyla Libya’ya asker gönderebileceğini açıklamasıyla Libya krizi yeniden dünyada gündem maddeleri arasında üst sıralara yükseldi. Sadece Türkiye’den askeri yardım alan UMH’nin aksine Hafter Rusya, BAE, Mısır ve Fransa’nın desteğine sahip. Birden fazla uluslararası aktörün desteğini aldığı için elinin güçlü olduğunu düşünen Hafter, destek aldığı ülkelerin taleplerini reddetmesine olanak tanıyan geniş bir manevra alanına sahip. Her ne kadar Rusya’nın Hafter’in son hamlesine sert tepki vermesi beklense de, Hafter’in başka ittifaklarının da olması hasebiyle, Rusya’nın da Hafter’den kolay kolay vazgeçemeyeceği ve Hafter üzerinde sınırlı bir etkiye sahip olduğu görüldü. Bir yandan Berlin konferansına gitmeye hazırlanan, diğer yandan da Trablus çevresindeki cephelerde yoğun bir hazırlık içinde olan Hafter, başarısız geçen Moskova görüşmelerine rağmen, Rusya’dan bu hafta içinde yeni hava savunma sistemleri aldı. Ayrıca Şam-Bingazi uçuşlarının da yoğunlaştığı gözlemleniyor.

Bu savaşın ilk cephelerinden biri hiç kuşkusuz Mısır’dı ve Mısır’da iktidara gelen Abdülfettah es-Sisi BAE için Libya kapılarını açmış oldu. 2014 yılında BAE, Mısır’ın kendisine açtığı askeri üslerden Trablus’ta bir dizi hava operasyonu gerçekleştirerek Libya iç savaşında yerini almış oldu. Böylece 2014 sonrası dönemde BAE ve Mısır, sağladıkları hava desteğiyle sahadaki güç dengesini Hafter’in kendi lehine değiştirmesine yardımcı oldular. Hafter’e bağlı güçler, askeri ilerleyişlerini ve ülkenin önemli bir kısmını kontrolü altına almalarını büyük oranda Mısır ile BAE’nin sağladıkları hava desteğine borçlu.

Hafter masaya kazanım aracı olarak bakıyor

Hafter için müzakere masası, savaşarak ulaşamadığı hedeflerini elde edebileceği bir araç. 2019 itibarıyla Libya’da sağladığı destekle sahayı etkileme kapasitesine ulaşan Rusya’nın Hafter’i ikna etmekte başarılı olamayışının da temel nedeni, Hafter’e destek veren BAE ve Mısır gibi müttefiklerin de müzakerelere bu çerçevede bakmasıdır. Moskova görüşmeleri sırasında BAE’den gelen danışmanların Hafter’e eşlik etmesi de bu süreçte BAE’nin oynadığı ve oynamaya devam edeceği kritik role işaret ediyor.

BAE ile Hafter arasındaki ilişki karşılıklı çıkarlara dayanıyor. Halife Hafter’in Libya’da Müslüman Kardeşler hareketini hedef tahtasına oturtarak başlattığı askeri operasyonlar, BAE’nin bölgedeki siyasi gündeminin önemli bir parçası. Arap Baharı’nın ardından rejim güvenliği tehdidi algısıyla BAE, 2012’den itibaren Müslüman Kardeşler’in BAE’deki uzantısı olan Islah Hareketine yönelik “rejimi yıkmaya teşebbüs suçlamasıyla” operasyonlara başlamış, çok sayıda tutuklama ve yargılama gerçekleştirmişti. BAE 2014 yılında ise Suudi Arabistan’la birlikte Müslüman Kardeşleri “terör örgütü” olarak tanımış, hareketi hem ulusal hem de uluslararası bir ulusal güvenlik tehdidi olarak tanımlayarak Müslüman Kardeşler’le geniş cepheli bir savaşa başlamış oldu.

Bu savaşın ilk cephelerinden biri hiç kuşkusuz Mısır’dı ve Mısır’da iktidara gelen Abdülfettah es-Sisi BAE için Libya kapılarını açmış oldu. 2014 yılında BAE, Mısır’ın kendisine açtığı askeri üslerden Trablus’ta bir dizi hava operasyonu gerçekleştirerek Libya iç savaşında yerini almış oldu. Böylece 2014 sonrası dönemde BAE ve Mısır, sağladıkları hava desteğiyle sahadaki güç dengesini Hafter’in kendi lehine değiştirmesine yardımcı oldular. Hafter’e bağlı güçler, askeri ilerleyişlerini ve ülkenin önemli bir kısmını kontrolü altına almalarını büyük oranda Mısır ile BAE’nin sağladıkları hava desteğine borçlu.

Öte yandan BAE ve Mısır’ın Libya’daki varlığı bugüne kadar uluslararası aktörler tarafından görmezden gelindi. 3 Temmuz’da başkent Trablus’un doğusundaki Tacura’da bulunan göçmen kampına yapılan hava saldırısında 53 kişi hayatını kaybetti, 130 kişi yaralandı. Saldırının araştırılması için oluşturulan BM araştırma komisyonu Kasım ayında çalışmalarını tamamlamış ve raporu BMGK’ya sunmuştu. Rapora göre, saldırının “bilinmeyen sayıda Mirage 2000-9” tarafından gerçekleştirildiği, Mirage jetlerinin Cufra ve El Kadim’deki hava üslerini kullandığı ve hava saldırısının “çok yüksek olasılıkla Hafter güçlerine doğrudan destek veren BM üyesi bir ülkeye ait” savaş uçağından fırlatılan güdümlü füzelerle düzenlendiği sonucuna varıldığı ifade edilmiş, ancak raporda ülke adı yer almamıştı. Öte yandan saldırının ardından toplanan BMGK’de kınama bildirisi de ABD engeline takılmıştı. Raporda saldırıyı gerçekleştiren ülke adı zikredilmese de bahsi geçen savaş uçağının BAE’ye ait olduğu kanaati oldukça güçlü. 2016 yılından itibaren BAE Libya toprakları içinde El Kadim askeri üssünü işletiyor ve operasyonlarını buradan gerçekleştiriyor. Bölgedeki askeri varlığını Libya’daki askeri üsle genişleten BAE, Halife Hafter’e ve Tobruk Temsilciler Meclisi’ne uluslararası meşruiyet sağlayarak kazanımlarını garanti altına almak istemekte.

Libya’da ancak, devlet inşası başta olmak üzere, ekonomik kaynakların bölüşümü, ülkenin nasıl yönetileceği, anayasa, seçim yasası gibi hususlar üzerinde fikir birliğinin olduğu bir siyasi ortamın oluşmasıyla kalıcı çözümden söz etmek mümkün olacaktır. Fakat Libya krizinde bugün temel hedef, Hafter’i savaşın bir çözüm olmadığı konusunda ikna etmek. Bu hedefi ise Hafter’e destek veren müttefiklerini ikna etmeden başarmak pek mümkün görünmüyor.

Bugüne kadar bu yönde büyük uğraşlar veren BAE, hedefini gerçekleştiremedi. Bu nedenle de Trablus savaşıyla elde edilen ilerlemeyi elinden kaçırmak istemiyor. Daha önce Libya krizi sebebiyle BAE’nin bu yöndeki çabası, BM’nin sunduğu çözüm önerisi olan Süheyrat Anlaşması’nın (Temmuz 2015) mimarı BM Libya Özel Temsilcisi Bernardino León’un, görev süresinin dolmasının hemen ardından BAE’nin finanse ettiği bir düşünce kuruluşunda işe başlamasıyla gündeme gelmişti. León’un, BAE Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah bin Zayed ile Libya’daki siyasi görüşmeler sırasında (Aralık 2014) bu görüşmelere ilişkin olarak e-posta üzerinden haberleştiği ortaya çıkmıştı.

Ancak Süheyrat Anlaşması da arzu edilen uluslararası meşruiyeti sağlayamadı. 2015 başında BM desteği ile Fayiz es-Serrac önderliğinde Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) kuruldu; fakat Tobruk Temsilciler Meclisi yeni hükümeti tanımadı. BM’nin desteklediği Ulusal Mutabakat Hükümeti Trablus’ta grupları kontrolü altına almaya çalışırken, Halife Hafter operasyonlarını ülkenin batısına ve güneyine doğru genişletmeye devam ediyordu. Böylece askeri seçenek, Hafter ve BAE başta olmak üzere, Hafter’e destek veren uluslararası aktörlerce sonuç veren bir araç olarak kabul edildi.

Bu tarihten itibaren ortaya konulan tüm müzakere çabaları, Hafter cephesinden gelen askeri operasyonlarla kesildi. BM Libya Özel Temsilcisi Gassam Salame’nin 2017 yılının sonuna doğru Trablus Yüksek Devlet Konseyi ile Tobruk Temsilciler Meclisi’nin Süheyrat Anlaşması’nı yeniden gözden geçirmesi, tarafların bazı başlıkları görüşmek üzere ulusal diyalog konferansında bir araya gelmesi ve ülkede seçimlerin gerçekleştirilmesinden oluşan üç aşamalı çözüm planını sunmuştu. Fakat görüşmeler sırasında Hafter ülkenin doğusunda petrol bölgelerine yönelik operasyonlarına devam etmişti.

Bu gelişmenin ardından, 2018 yılı boyunca Fransa ve İtalya, ülkenin geleceğinde etkin olmak adına, ayrı ayrı zirvelerle Libya krizini çözen taraf olmaya çalıştılar. Ancak Fransa ve İtalya’nın diğerini dışarda bırakmayı hedefleyen bu girişimleri krizi çözemediği gibi, BM sürecini de sekteye uğratmış ve Hafter’e destek verilmesiyle sonuçlanmıştı. BM görüşmeleri 2019 Şubat’ında, bu sefer de güney Libya’nın önemli petrol tesislerinin ve sahalarının kontrolünü ele geçirdiği “Fizan Operasyonları” nedeniyle ertelenmişti. Fizan operasyonlarının ardından bu sefer BAE bir diplomasi turu gerçekleştirmiş, Libya Ulusal Petrol Şirketi’nin petrol sevkiyatını engelleyen güney petrol sahalarındaki “mücbir sebepleri” kaldırmaya ikna etmiş ve Halife Hafter’in petrol sahasındaki varlığına meşruiyet kazandırmıştı. Ayrıca Şubat ayının sonlarında BM ve BAE desteğiyle Fayiz ee-Serrac ve Halife Hafter Abu Dabi’de bir araya gelerek uzlaşı görüşmelerine başlamıştı. Trablus savaşı bu görüşmelerin hemen ardından ve 14 Nisan’da yapılması kararlaştırılan Libya Ulusal Kongresi’nden hemen önce gerçekleşmişti.

Savaşın sona ermesi zor görünüyor

Geçmişin kısa bir tahlili, Hafter ve BAE başta olmak üzere Hafter’in müttefiklerinin, uzun bir süredir müzakere masasını savaşın bir uzantısı olarak kullandıklarını net bir şekilde ortaya koyuyor. Bu nedenle Libya’daki savaşın, bu dış destek sürdüğü müddetçe sona ermesi zor görünüyor. Libya’da ancak, devlet inşası başta olmak üzere, ekonomik kaynakların bölüşümü, ülkenin nasıl yönetileceği, anayasa, seçim yasası gibi hususlar üzerinde fikir birliğinin olduğu bir siyasi ortamın oluşmasıyla kalıcı çözümden söz etmek mümkün olacaktır. Fakat Libya krizinde bugün temel hedef, Hafter’i savaşın bir çözüm olmadığı konusunda ikna etmek. Bu hedefi ise Hafter’e destek veren müttefiklerini ikna etmeden başarmak pek mümkün görünmüyor.

 

[Nebahat Tanrıverdi Yaşar, ORSAM’da Kuzey Afrika Çalışmaları uzmanıdır]

Kaynak: