Büyükelçi-Yazar Fırat Sunel: "Diplomatlık mesleğimle yazarlığım çatışmıyor, birbirini besliyor"

"Edebiyatın merkezinde insan vardır. Bizim dış politikamız da insan odaklıdır. Bir yazar-diplomat olarak iki ülkenin halkları arasındaki ilişkileri derinleştirmek için gayret sarf ediyorum"
Büyükelçi-Yazar Fırat Sunel: "Diplomatlık mesleğimle yazarlığım çatışmıyor, birbirini besliyor"

ANKARA (AA) - SAADET FİRDEVS APARI- Türkiye’nin Yeni Delhi Büyükelçisi-Yazar Fırat Sunel, "Benim hayatımda diplomatlık mesleğimle yazarlığım çatışmıyor. Tam tersine birbirini besliyor. Ben sabahları erken kalkıp romanlarımı yazabildiğimde veya ilgili okuma ve araştırmaları yapabildiğimde kendimi daha dinç ve enerjik hissediyorum." dedi.

Sunel, diplomatlık kariyeriyle birlikte ilerleyen yazın hayatını ve eserlerini AA muhabirine anlattı.

Okuma yazmayı öğrendiğinden beri yazmanın kendisinde bir tutku haline geldiğini belirten Sunel, "İlkokul üçüncü sınıfta ilk romanımı yazdım. 'Afrikalı George'du ismi. Kalın bir deftere romanımı el yazısıyla yazmıştım. Sonra bir gün sınıf öğretmenim gördü; 'Her sabah sınıfa bu romandan iki-üç sayfa okuyacaksın, sene sonuna kadar da bunu bitireceğiz.' dedi. O kadar gururlandım ki. İlkokul öğretmenimin bunu teşvik etmesi benim için bir dönüm noktası oldu. Yıllar sonra şirin bir Afrika ülkesi olan Eritre’ye Büyükelçi olarak atandığımda aklıma gelen ilk şey Afrikalı George olmuştu." diye konuştu.

Sunel, yazmaya ilgisinin ilerleyen yıllarda tutkuya dönüşerek sürdüğünü ancak profesyonel olarak bir eser ortaya koymak için kaleminin olgunlaşmasını ve bunun için de emekliliğini beklediğini ifade etti. Büyükelçi Sunel, "Diplomat olup Türk bayrağını yurt dışında dalgalandırmak en büyük hayalimdi ama bir roman yazarı olma hayalim de beni hiç bırakmadı. Bu şekilde hobi olarak başlayan yazma serüvenim Gürcistan'dayken farklı bir dönemece girdi. O zaman Ahıska Türkleriyle tanıştım." ifadelerini kullandı.

- "Yazmamak insanlığa karşı ihanet olurdu"

Ahıska Türkleriyle tanıştıktan ve onların hikayelerini kendi ağızlarından dinledikten sonra yazmanın artık kaçınılmaz olduğunu dile getiren Sunel, şöyle devam etti:

"Onlarla Stalin’in zulmüne uğrayarak sürgün edilmelerinin 60. yıl dönümünde tanıştım. Bir Türk diplomatı olarak Ahıska Türklerinin neler yaşadıklarını elbette biliyordum ama onları görüp tanımak; acılarını, yaşadıklarını kendi ağızlarından dinlemek çok farklı bir deneyim oldu. O kadar ilginç ve hüzünlü hikayeler duydum ki artık yazmasam olmayacaktı. İşte o zaman kalemimin de olgunlaştığını hissettim. İlk romanıma Gürcistan'ın başkenti Tiflis'te büyükelçilik müsteşarı olarak görev yaptığım dönemde başladım." dedi.

Sunel, Ahıska Türklerini anlattığı, 6 baskı yapan, dizi filme uyarlanan, doktora tezi ve pek çok makaleye konu olan "Salkım Söğütlerin Gölgesinde" adlı kitabını "yazarlık serüvenine adım attığım ilk göz ağrım" şeklinde tanımladı.

Sürgünü yaşayan Ahıskalılarla görüşüp duyduklarını tek tek kayıt altına aldığını belirten Sunel, "Düşünün, farklı etnik kökenli komşularınızla bir arada huzur içinde yaşarken, çocuklarınız Sovyet Orduları için Nazi Almanyası'na karşı savaşırken bir gece askerler kapınızı tekmeliyor ve ayazda vagonlara doldurularak sürgün ediliyorsunuz. Yaklaşık 40 gün süren bu yolculuk Orta Asya'nın bozkırlarında son buluyor. Yolda binlerce kişi ölüyor, aileler dağılıyor, ayrılıklar başlıyor. Günümüzde Stalin döneminde sürgün edilip ata topraklarına halen dönememiş tek halk Ahıska Türkleri. Çok derin travmalar yaşamışlar. Ben bu insanlarla bire bir konuştum. Kazakistan'da bu sürgünü yaşamış olan rahmetli Veli Ahmedov vardı, 85 yaşındaydı o zamanlar. Onunla dağlara çıktım, sürgün edildiği köyleri gezdim. Onun eski köyünde, eski evini bulmak için nasıl heyecanla koştuğuna ama evinin yerinde yeller estiğini görünce oturup nasıl çocuk gibi hüngür hüngür ağladığına şahit oldum. Bunlara tanık olup yazmamak insanlığa karşı bir ihanet olurdu." diye konuştu.

Bugüne kadar 3 esere imza atan Büyükelçi Sunel, yazın hayatını diplomatlık kariyeriyle birlikte sürdürme konusunda şunları kaydetti:

"Hiçbir şey kendiliğinden olmuyor. Diplomatlık başlı başına 24 saatinizi dolduran, gece-gündüz, hafta sonu olmayan, özveriyle çalışmanızı gerektiren bir meslek. Mesuliyet isteyen ağır bir tempoda çalışıyorsunuz. Yoğun iş yükünün olduğu bölgelerde görev yaptım. Bu kadar yoğun bir tempo içinde yazmaya nasıl vakit ayırabildiğim sıkça soruluyor. Bunun sırrı disiplinli çalışmak ve zamanı doğru kullanmakta gizli. Pek çoğumuz zamanımız olmadığı için değil, zamanı kullanamadığımız için hiçbir şeye vakit ayıramıyoruz. Oysa zamanı gerçekten gereği gibi kullanabilirseniz hayatınıza çok şey sığdırabilirsiniz. Ben uzun yıllardır sabahları saat 5'te kalkarım. O saatte ne telefon çalar, ne sizi rahatsız eden olur. Uykunuzdan fedakarlık edersiniz ama bir şeylerden fedakarlık yapmadan eserler ortaya çıkartmanız mümkün değil. Cumartesi pazar ayırt etmeden her sabah erkenden kalkıp okuma ya da yazma olsun, edebiyat çalışmalarımla ilgilenebiliyorum. Sonra saat 8'i gösteriyor ve dönüşüm başlıyor; Yazar Fırat'ı sabah işe giderken evde bırakıp Diplomat Fırat olarak evden çıkıp Büyükelçiliğe gidiyorum. O saatten itibaren akşam yatıncaya kadar edebiyat ile bağlantım tabiatıyla kesiliyor ve yalnızca işime odaklanıyorum."

- "Diplomatlık mesleğimle yazarlığım çatışmıyor, birbirini besliyor"

Sunel, farklı ülkelerde görev yapmanın ve değişik kültürler tanımanın yaratıcılığını beslediğini aktararak eserlerinin bazı yerlerinde kendine ve mesleğine dair ipuçlarını bulunduğunu ve dikkatli okurların bunları fark ettiğini söyledi.

Edebiyat ve diplomasinin üsluplarının farklı olduğuna dikkati çeken Sunel, “Diplomasiyle ilgili bir değerlendirme veya hukuki bir metin yazdığınızda kullandığınız üslup farklıdır çünkü hedeflediğiniz şey başkadır. Örneğin hukuki metinler kaleme alınırken güzel ve estetik metinler çıkarmak gibi bir kaygınız olmaz. Çünkü güzeli değil doğruyu ortaya koyarsınız. Doğru, anlaşılır ve farklı anlamlara gelmeyecek kelimeler seçersiniz. Oysa edebiyat çok farklıdır. Birinden öbürüne geçtiğinizde eğer diğerinin etkisinden kurtulamazsanız bir eser ortaya koyamazsınız. Bir hukukçu ya da diplomatın kalemiyle roman yazarsanız o artık roman olmaz, rapor olur." değerlendirmesinde bulundu.

Sunel, yazın hayatındaki üretiminin mesleğine olumlu katkıları olduğunu anlatarak "Benim hayatımda diplomatlık mesleğimle yazarlığım çatışmıyor. Tam tersine birbirini besliyor. Esasen bu bana mahsus bir şey değil. Şimdiye kadar Nobel Edebiyat Ödülü alan yazar ve şairler arasında mesleklerinde zirveyi görmüş olan diplomatların sayısı hiç de az değil. Sabahları oturup da romanlarımı yazabildiğimde veya ilgili bir şeyler okuyabildiğimde kendimi daha dinç ve enerjik hissediyorum. Bu, benim çalışmama da yansıyor.” dedi.

- "Yazarlığımın bazen diplomat kimliğimin önüne geçtiği oluyor"

Sunel, yazar kimliğinin diplomatlığının önüne geçip geçmediği sorusuna şöyle yanıt verdi:

"Yazarlığımın diplomat kimliğimin önüne geçtiği zamanlar olmadı değil. Hindistan'a Büyükelçi olarak atandığım duyulduğunda 'Türkiye bir yazar diplomatını Hindistan'a Büyükelçi gönderiyor' diye manşet atıldı. 8 dalda Oscar ödülü almış 'Slumdog Millionaire' adlı filme uyarlanan romanın yazarı ve aynı zamanda dostum olan Hint diplomat Vikas Swarup’un da Büyükelçi olmasıyla benzerlik kurularak 'Türkiye’nin Vikas Swarup’u Hindistan’a Büyükelçi oldu' denildi. Dünyaca ünlü bir romancı olan Vikas Swarup ben Hindistan’a geldiğimde Hindistan Dışişleri Bakanlığında Müsteşardı. Vikas ile bir araya geldiğimizde hem ikili ilişkiler hem de edebiyat üzerinde konuşuyoruz. Hindistan edebiyata ve sanata düşkün bir ülke olduğu için yazar kimliğimle burada çok olumlu tepkiler aldım. Bunu her düzeydeki temaslarımda da hissediyorum.

Edebiyatın merkezinde insan vardır. Bizim dış politikamız da insan odaklıdır. Bir yazar-diplomat olarak iki ülkenin halkları arasındaki ilişkileri derinleştirmek için gayret sarf ediyorum. Dünyanın en büyük edebiyat ve okuma festivali her yıl Hindistan'ın Jaipur kentinde düzenleniyor. Önümüzdeki sene başında düzenlenecek olan Jaipur Kitap Festivali'ne onur konuğu olarak davet edildim. 'Edebiyat birleştirir' temasıyla bir konuşma yapacağım. Jaipur'a Yazar Fırat Sunel olarak davet edildim ama neticede Türkiye'nin Büyükelçisi böylesine önemli bir etkinliğin onur konuğu olacak."

Dışişleri Bakanlığında önemli eserlere imza atan çok sayıda değerli diplomat olduğunun altını çizen Sunel, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bizim bakanlığımız kalemle barışıktır. Diplomatik unvanlar için kullanılan kelimelerin kökeni bile hep yazmaktan gelir; üçüncü katip, ikinci katip, başkatip gibi. Bizim işimizin bir parçasıdır yazmak. Bakanlığımız internet sayfasında Dışişleri mensuplarının eserlerinin olduğu bir listeyi görebilirsiniz. Pek çoğu yakın tarihe ve diplomasiye ışık tutan o kadar çok değerli eser var ki. Bir roman yazarı olarak ben farklı bir alanı seçmiş olsam da bugüne kadar Bakanlığımızda her düzeyden manevi destek gördüm."

Sunel, "Birinci Dünya Savaşı sırasında İngilizlerin eline esir düşerek Hindistan’daki bir esir kampına getirilen bir Osmanlı subayının gözünden o dönemki Türk-Hint halkları arasındaki ilişkileri anlatan yeni bir roman üzerinde çalıştığını” ifade ederek “Aslında unutulmayan ama detayları pek bilinmeyen o dönemki insani ilişkileri öne çıkarmayı amaçlıyorum." diye konuştu.

Farklı ülkelerde yaklaşık 30 yıl diplomatlık yapan ve halen Hindistan'da Türk Büyükelçisi olarak görevini sürdüren Fırat Sunel, "Salkım Söğütlerin Gölgesinde", "İzmirli" ve "Sarpıncık Feneri" olmak üzere üç edebi esere imza attı. Afrika'daki görevi sırasında yazdığı "Yüzük" adlı dördüncü romanının ise yakın dönemde okurlarıyla buluşması bekleniyor.

Kaynak:

Etiketler :