Cemaat neden seçildi ve nasıl ikna edildi?

17 ve 25 Aralık'ta yapacakları iki operasyonla hükümetin sorunsuz bir şekilde düşürüleceği, böylelikle Cemaatin hem bir tehditten kurtulup hem de başta MİT olmak üzere devletin tüm kurumlarını ele geçirecekleri vaadiyle ikna etmiş görünüyor
Cemaat neden seçildi ve nasıl ikna edildi?

Kendisini 'iyilik hareketi' olarak tanımlamasına karşın devletin 'sosyal yönünü, şefkat ve yardım elini' temsil eden Aile Bakanlığı, Çocuk Esirgeme, Darülaceze, yetiştirme yurtları, huzurevleri, hastaneler gibi kurumlar yerine 'sopasını elinde tutan', gücünü ve iktidarını kullanan Polis, Jandarma ve Yargı gibi kurumlarındaki baskın örgütlenmesi seçilmesinin asıl nedenidir denilebilir.

Esasında iyiliği esas alan bir hareket için çelişkili gibi kabul edilse de, devlet gücünün halka karşı sıklıkla ve aşırı bir şekilde kullanıldığı bir ülkede belki de en doğru tercih denilebilir. Devletin sopası elinden almak halka yapılacak en büyük iyilik olsa gerek. İşin ironik yanı bir tarafa 1996 yılında ATV'de yayınlanan ve tekzip edilmeyen video kaydında gizli bir şekilde Adliye (Adalet Bakanlığı, HSYK, Yargıtay, Danıştay, YSK, TAA, ÖYM, Başsavcılıklar ve Komisyon başkanlıkları gibi) ve Mülkiye (İçişleri Bakanlığı, Emniyet, Jandarma, MİT vs.) içerisine sızarak örgütlenme hedefinde ciddi mesafeler kat edildiği, son 7 yılda yapılan operasyonlar ve davalar ile ortaya konuldu.

OPERASYON VE SAVAŞ KAPASİTESİ

İşte Cemaatin seçilmesindeki en büyük etkenlerden birisi Cemaatin bu kurumlardaki insan gücü ve yeteneğini ifade eden operasyon kapasitesidir. Yargı açısından bakıldığında 2010 yılına gelene kadar özellikle ÖYM merkezli kadro hakimiyeti, 2010 sonrasında HSYK, Yargıtay, Danıştay, TAA, ÖYM, Başsavcılıklar ve Komisyon başkanlıklarını kapsayacak şekilde genişledi. Operasyon ve savaş yeteneği ise toplumun geniş kesimlerini içine alan yaygın davalarla geliştirilmiş oldu. Böylelikle hem kadro hem de uygulama ile kazandığı ve geliştirdiği yeteneği sayesinde 17 Aralık'a gelmiş oldu.

MORAL HAKİMİYETİ

Hükümetin, Cemaatle aralarındaki çatışmayı 'İstiklal Savaşı' olarak tarif etmesi nedeniyle, bu tanımlamaya uygun şekilde baktığımızda Cemaat cephesindeki elemanların moral ve motivasyonlarının en üst seviyede olduğu söylenebilir. Zira savaşanların motivasyonları akli delillere dayanmaktan ziyade rüya gibi doğruluğu sorgulanamayan, denetlemeyen metafizik unsurlardan sağlandığından kaynak sıkıntısı yaşanmamakta.

Ayrıca, 40 yıllık serüveni boyunca, fırtınalı ve çalkantılı dönemleri kayıp vermeden atlatmakla kalmayıp, sürekli kazanarak büyümüş olması ve mensuplarının hayal bile edemeyecekleri refah düzeyine, makam ve konumlara gelmeleri, bu işin sonunda da kazanacakları telkinine gözü kapalı şekilde itaat etmelerini sağladı.

MÜKEMMEL UYUM

Cemaati diğer yapılardan ayıran bir hususta, farklı kurum ve birimlerdeki kadrolar arasındaki mükemmel uyum ve işbirliğidir. Klasik devlet yapılanmasında görülmedik şekilde, İstihbaratçı-Polis-jandarma-savcı-hakim-HSYK-Yargıtay ve Danıştay işbirliği ve işleyiştir bu durum. Normal devlet işleyişinde her kurumun kendi kurumsal kimliği, gelenekleri ve uygulamalarını diğer kurumlara göre öncelemesi alışılagelmiş bir tutum olarak kabul edilir. Sıradan olaylarda bile zaman zaman kurumsal krizlere rastlamak mümkündür. Esasen yargı ve yürütme gibi iki ayrı erke mensup kurumlar arasındaki uyuşmazlıklar kabul edilebilir niteliktedir. Fakat Cemaatin egemen olduğu bu farklı kurumların sıradışı ve olağanüstü uygulamalara sanki tekbir merkezden yönetiliyormuş gibi ahenk içerisinde imza atmaları tercih edilmelerindeki kıstaslardan biridir.

KADRO HAREKETİ OLMASI

Cemaatin seçimindeki diğer bir husus hareketin niteliğinden kaynaklanmaktadır. Bu hususu açmak gerekirse, hareket bir 'düşünce hareketi' olmaktan ziyade 'kadro hareketi'dir. Cemaat hareketi, Milli Görüş hareketinde olduğu gibi 'sistemi dönüştürmek' yerine sistem içerisinde kadrolaşmayı hedeflemiştir. Harekete hakim olan anlayışa göre sorun sistemde değil sistemi işleten kadrolardadır. Bu kadrolara kendi insanları gelirse, sistem kötülük değil iyilik üretmeye başlayacaktır. Çok kabaca böyle bir varsayım üzerine inşa edilmiş bir harekettir. Bu yönden bakıldığında, 2011 yılı itibarıyla Cemaat amacına yani devlet içerisinde 'kadrolaşma hedeflerine' ulaşmış, yani sona gelmiştir. Kabul edilen varsayıma göre sistem iyilik üretmeye başlayacaktır ancak görüldü ki, sistem bu sefer -Cemaat mensuplarına dışında- eskisinden de beter kötülük üretmeye devam etti. Hatta eskilerin safına Ordu ve Ulusalcıları da ekleyerek mağdur kitlesini büyüttü.

İşte bu an, tercih edilme nedenlerinden birisi oluşturdu. Cemaat bu savaşa girmemiş olmasaydı, kendini ve/veya sistemi sorgulamaya başlayacağı kritik noktaya gelecekti. Böyle olmasa bile destek veren veya sempati besleyen halk kitlesi Cemaati sorgulamaya başlayacaktı. İster kendi kendini sorgulasın isterse halk sorgulasın her iki ihtimalde hareketin dönüşümü, bölünmesi veya sonunu işaret edecekti. Diğer bir ifade ile hareketin kendiliğinden bitişinin yaratacağı olumsuz etki yerine savaş meydanında bitirilmek suretiyle sorgulama yapılmasının önüne geçilmesine de hizmet edilmiş oldu.

TATBİKATTAN BAŞARILI ÇIKMASI

Kağıt üstünde son derece olumlu göstergeleri olmasına rağmen 2006 yılına gelene kadar çatışmadan özenle kaçınmış olması bir eksiklik teşkil ediyordu. Ergenekon davaları süreciyle birlikte başlayan davalar süreci Cemaatin sahadaki yeteneğinin ve performansının denendiği süreç oldu. ÖYM merkezli davalarla, Cumhuriyet tarihi boyunca dokunulmaz ve devletin asli sahibi olarak görülen asker karşısında Cemaat kadroların cesaretli duruşu ve organize çalışması sayesinde daha büyük çaplı çatışmalarda rol alabileceğini gösterdi.  

KADROLARIN ONAYI VE KONTROLÜ

Nasıl ki, Türkiye'nin NATO'ya üye olması aynı zamanda ortak savunma kapsamına girecek birliklere ait personel, silah ve mühimmata ilişkin bilgiler NATO'ya bildirilmesi, periyodik olarak güncellenmesi ve komutasının NATO karargâhından yapılması anlamına geliyorsa aynı şekilde Cemaatin, küresel güçlerle ittifak içerisine girmesi de prosedürler bakımından aşağı yukarı aynı anlama gelir. Başka bir anlatımla işbirliğine girebilmesi için Cemaatin gücünü ispat etmesini zorunlu kılar. Bunun için de devletin hangi biriminde ne kadar gücü, daha doğrusu hangi mensupları olduğu ve hangi konumda bulunduğunu ayrıntılı olarak bildirmesini gerektirir. Aynı şekilde ekonomi, medya gücünü vs güçlerini de. Bu nedenle mensuplarının öğrenilmesi için polis imamının ihmali sonucu bilgilerin FBI tarafından ele geçirildiği gibi bir şehir efsanesine gerek yoktur.

NASIL İKNA EDİLDİ?

Askerle savaşma beraberinde ittifak ve itibar getirmesine karşın, hükümete karşı girişilecek mücadele tam tersi sonuçlara yol açabileceği gibi kadroların ikna edilmesinde güçlük yaşanabilecekti.  17 ve 25 Aralık'ta yapacakları iki operasyonla hükümetin sorunsuz bir şekilde düşürüleceği, böylelikle Cemaatin hem bir tehditten kurtulup hem de başta MİT olmak üzere devletin tüm kurumlarını ele geçirecekleri vaadiyle ikna etmiş görünüyor. Bunu, Cemaat yöneticilerinin internete düşen 17 Aralık'tan bir iki ay öncesine ait telefon kayıtlarından,  İstanbul Adliyesi Teknik Bürosunda ele geçirilen soruşturma dosyalarında mevcut hükümetten sabık hükümet olarak bahsedildiği yönündeki henüz doğrulanmayan duyumlardan ve soruşturmayı yöneten ekibin ve HSYK'nın tavır ve açıklamalarından çıkarıyoruz. Cemaat, tıpkı hükümetin Esad'ın bir-iki ay içinde gideceği gibi iki operasyonla gideceğine inandırılmış görülüyor.

 

UĞUR YİĞİT - DEMOKRAT YARGI EŞBAŞKANI - Yeni Şafak Gazetesi