Konya'da cennetin 8 kapısını temsil eden 650 yıllık türbe muhtaç halde!

Konya’da sekizgen külahlı mimari yapısı ile cennette bulunan sekiz kapıyı sembolize eden, 650 yıllık tarihi türbe yardım bekliyor.
Konya'da cennetin 8 kapısını temsil eden 650 yıllık türbe muhtaç halde!

Araştırmacı Yazar Ömer Tokgöz Konya’da konumu itibarıyla şehir merkezinde en çok ziyaret edilen türbelerden olan Mevlana, Şems-i Tebriz-i,Sadrettin Konevi, Tavus Baba türbeleri ile birlikte beşinci türbe olan, nar meyvesi motifli meşhur kapısı ve cennetin sekiz kapısını simgeleyen mimarisi ile Ulaş Baba Türbesi’nin yeni bir çevre düzenlemesi ve tamirata ihtiyaç duyduğunu belirtti.

turbe-1-001.jpg

‘CUMA GÜNLERİ ZİYARETE AÇIK’

Türbe’nin sadece cuma günleri ziyarete açık olduğunu ifade eden Tokgöz, “Konya Numune Hastanesi’nin hemen acil giriş kapısı sol tarafında yer alan Ulaş Baba Türbesi hem hastaneye gelenlerin hem de ziyarete gelenlerin dikkatini çekiyor. Türbenin mimarı ise bilinmiyor. Türbe mihmandarları tarafından her hafta cuma günleri ziyarete açık tutuluyor, diğer günler kapalı ve türbe dışından dua edilebiliyor.” ifadelerine yer verdi.

NAR MEYVESİ VE MOTİFLERİ GÖZLEMLENDİ

Tokgöz araştırma amacıyla bir yıldır birçok kez türbeyi ziyaret ettiğini ve ziyarete açık olduğu cuma günlerinde özellikle türbeyi ziyaret ederek mimari özelliklerini, iç ve dış görünümünü, çevre düzenlemesini detaylı olarak incelediğini belirtti. Bu kapsamda Türk ve İslam kültürüne has bir mimari yapı ve anıt mezar düzenlemesi olan türbe olgusunu irdelediğini açıkladı. Özellikle Selçuklu kümbet ve türbelerinde çadır geleneğinin bir yansıması olan çokgen karakterli yapılan ve Ulaş Baba Türbesi’nde kullanılan sekizgen türbe mimarisi, sekizgen manevi semboller, Ulaş Baba Türbesi kapısında kullanılan nar meyvesi ve motifinin figür olarak Türk İslam kültüründeki yerini tespit ettiğini belirtti. Türbe mimarisi ve nar meyvesinin sembolik anlamları ve mistik olarak değerini hem halkın gündelik yaşantısında hem de türbe, medrese, cami ve mezar taşı gibi yerlerde kullanım şekilleri hakkında bilimsel akademik makaleler üzerinde detaylı çalışmalar yaptığını belirtti. Elde ettiği bulgular hakkında gazetemize bilgi verdi.

turbe-4.jpg

650 YILLIK TARİHİ VAR

Türbenin 650 yıllık tarihi olduğunu ifade edenn Tokgöz, “13.yüzyılın sonu ile 14.yüzyılın başına tarihlenen 650 yıllık tarihi türbenin Selçuklu ve Osmanlı dönemi vakfiyesi eliyle ayakta kaldığı görülmektedir. Türbeler 1924 yılında kapatıldığı için türbe o tarihten itibaren kaderine terkedilmiştir. Türbe daha sonra mülkiyeti 1925-32 yılları arasında satıldığı için özel mülk alanında kalmıştır. Hatta türbenin üst sivri külahına 1950’li yıllarda leylekler yuva yapmıştır. Tarihçi Yazar İbrahim Hakkı Konyalı türbe çevresinin bakımsız ve pis olduğunu, depo ve ahır olarak kullanıldığını yazmıştır. Türbe ve çevresi Konya Belediyesi tarafından tekrar istimlak edilerek 2000' li yıllarda restore edilmiştir. Halen bakım ve yönetimi Konya Vakıflar Bölge Müdürlüğünce temizliği ise belediye tarafından üstlenilmiştir.

turbe-2.jpg

Ulaş Baba türbesi Numune hastanesi yan tarafındadır, kitabesi olmadığı için 13.yüzyılın son yarısında inşa edildiği öngörülmektedir. Ulaş baba ismiyle maruf olan zat Kalenderiyye tarikatına mensup olup komutan, alim veya başka bir meslekten bir kişi olup olmadığı meçhuldür. Selçuklu ve Osmanlı dönemi türbenin etrafında dergâh, oda vb. binaların olduğu belirtilir, vakfiye olarak Meram Dere'de Ulaş Değirmeni ve bazı bağ bahçe gelirleri ile bakımı yapılmıştır. Değirmen 1925-32 yıllarında yaşanan olumsuz süreçler ve kamulaştırma nedeniyle devlet tarafından satıldığı için bugün böyle bir işletme bulunmamaktadır. Türbe cuma günleri ziyarete açıktır, iki gönüllü kişi türbedar olarak iç bakımını yapmaktadır.” şeklinde konuştu. (http://konyaninalimvehocalari.konyacami.com/ulas-baba/)

KALENDERİYYE TARİKATI NASIL BİR SUFİ EKOLÜDÜR?

Araştırmacı Yazar Ömer Tokgöz, Diyanet Vakfı İslam ansiklopedisi Kalenderiyye maddesine göre: “Dünyayı ve dünyevî değerleri umursamayan, içinde yaşadıkları toplumun, toplumsal düzenin inanç ve geleneklerine karşı çıkan, bunu kılık kıyafet, tutum ve davranışlarıyla gündelik hayatlarına da yansıtan sûfîlere kalender, bunların temsil ettiği tasavvufî zümrelere de genel olarak kalenderiyye veya kalenderîlik adı verilmiştir. Kalenderin Farsça’da “iri yarı, kaba” anlamındaki kalanter (Türkçe’de kalantor) veya Grekçe aynı anlamda kaletoz kelimesinden geldiği ileri sürülmüştür. Kelimenin Farsça kalan sözcüğüyle ender ekinden oluştuğu ve “ağır yük taşıyan, ağır yük altına girmiş bulunan” mânasına geldiği yahut Arapça ekall kelimesiyle Farsça ender ekinden teşekkül ettiği ve “az, önemsiz” anlamında kullanıldığı kaydedilmektedir. Kalenderîlik üzerinde yapılan çalışmalarda da akımın geniş ölçüde eski Hint ve İran mistik akımlarından etkilenmiş olabileceğine dikkat çekilmiştir. Bu ekoldeki dervişler için kalender kelimesindeki kāf harfi kanaati, lâm lutfu, nûn nedâmeti, dâl diyaneti, râ riyâzeti simgelemekte olup ancak bu nitelikleri kendisinde toplayabilen kişilere kalender denilebilir. Konya’da Musalla mezarlığı civarındaki zaviye, dergah ve meskenlerde yaşayan Kalenderiler bir topluluk oluşturmuş ve mahalle Selçuklu dönemi, Osmanlı dönemi ve Cumhuriyet döneminde bu isimle anılmaktadır.

turbe-7.jpg

Selçuklu Döneminden Cumhuriyet Dönemine intikal eden tarihî mahallelerden biridir. Doğuda, Karatay ilçesi sınırlarında Carcaran/Cırcırlar (Doğanlar), Bulgurimam ve Karakayış mahalleleri; kuzeyde Musalla Mezarlığı, batıda eski Parsana Mahallesi, güneyde Hastane Caddesi ile çevrili oldukça geniş bir alanı kaplar. Selçuklu Döneminde Kalenderilerin bu bölgeye yerleştirilmelerinden ve Kalenderhanelerinin burada bulunmasından dolayı bölge Kalenderhane Mahallesi olarak anılmıştır. (https://www.konyapedia.com/makale/1648/kalenderhane-mahallesi)

Bu mahallede yaşayan Ebû Bekr-i Niksârî’nin Konya’da zâviyesinde müridleriyle birlikte halka sohbet yaptığını, ders ve zikir yaptığını, Mevlânâ ve Mevlevîler’in kendisine itibar ettiklerini bilinir. Mevlânâ Mes̱nevî’de Cevlekī dediği bir Kalenderî’yi takdirle anmış (Gölpınarlı, Mesnevî Şerhi, I, 605), Divân-ı Kebîr’de de kalender ve Kalenderîler’den övgüyle söz etmiştir. Bu alanda yer alan çifte kümbetler o dönemden kalan birer Kesikbaş Türbesi ve Ebubekir Niksari’ye ait Kalenderi şahıs türbesidir. (https://islamansiklopedisi.org.tr/kalenderiyye)

turbe-14.jpg

Genel anlamda Kalenderiyye’nin doktrin esaslarının fakr ve tecerrüd, melâmet, vahdet-i vücûd ile Hurûfî ve Şiî tesirler olduğu söylenmekteyse de bunlar belli ölçüde Sünnî tarikatlarda da bulunan özellikler olup ayırıcı bir nitelik taşımamaktadır. Kalenderîlik daha çok çârdarb uygulaması ile yani saç, sakal, kaş, bıyık ve vücut tüylerini tıraş olmaları ile dikkati çeker. Cas cavlak, yalın ayak ve başı kabak derviş tabiri buradan gelir. 15-17.yüzyıllarda Kalenderilik başta Bektşilik olmak üzere diğer tarikatlar bünyesine ahil olarak tarih sahnesinden çekilmişlerdir. Prof.Dr. Ahmet Yaşar Ocak bir çalışmasında kalenderileri marijinal sufiler olarak nitelendirmiştir. Bir başka çalışmada ise Ahmet T. Karamustafa kalenderileri İslam “dünyasında Derviş Toplulukları ve Tanrının kural tanımaz kulları” olarak ele alınmıştır. İlahiyat bilimi anlamında heterodoks dervişler olarak nitelenmektedirler. Kalenderilik hakkında zengin bir literatür, vakfiye, minyatürler bulunmakta ve Anadolu’nun bir çok bölgesinde türbe, kümbet, zaviye gibi mimari eserler bulunmaktadır.” ifadelerine yer verdi.

‘TÜRBE BAKIMSIZ VE TAMİRE MUHTAÇ DURUMDADIR’

Türbenin tamire muhtaç olduğunu vurgulayan Tokgöz, “Hastane önünde bir türbe olarak görenlerin ve hastaneye gelenlerin dikkatini çeken en önemli mimari eser Ulaş Baba türbesidir. Türbenin isminden yola çıkarak ve ilham ile bu türbede yatan kimse kime ve neye ulaştığı için bu isimle anılmaktadır diye bir soru akıllara gelmektedir. 13.yüzyılda yapılan türbe ile 1930’larda yapılan hastanenin ilk hali ile bugünkü kompleks hastane ile bir ilişkisi bulunmamaktadır. Hastalığı olanlar veya tedavi olmak için hastaneye gelenler için derman bulma anlamında bir şifa talebi için gelinen bir yer ve türbe niteliği taşımamaktadır.” dedi.

turbe-16-001.jpg

Araştırmacı Yazar Ömer Tokgöz, yaptığı gözlem ve tespitlere göre herkes manevi yardım ve destek için Ulaş Baba türbesinden yardım bekler iken esas Ulaş Baba türbesi fiziki açıdan ortaya çıkan eksiklikler nedeniyle Ulaş Baba yetkililerden yardım ve himmet beklediğini ifade etti. Tokgöz, şu şekilde devam etti; “Özellikle türbenin dışında ve içinde medfun olan kişi hakkında “Ulaş Baba Türbesi” yazısı dışında açıklayıcı bir çerçeve levha ve digital barkot gibi bir bilgilenme destek paneli bulunmuyor. Etrafındaki istinat duvarları ise bir yıldan uzun süredir çepe çevre düşmüş, bazı yerlerden göçmüş ve bakımsız durumda bulunuyor. Bahçe içerisinde ziyaretçilerin oturması, dinlenmesi ve mistik bir tefekkür etmesi için yeterli oturma grubu bulunmuyor. Türbe bahçesinde bir tane dengesi bozuk, boyası atmış ve eski püskü bir oturma bankı konulmuş. İstinat duvarları üzerindeki ferforje demirleri de boya istiyor. Ayrıca türbe etrafındaki demirlere kaynağı belirsiz bir dua metni ve reklam tabelası asılmış olup ivedilikle kaldırılması gerekiyor. Yine türbe istinat duvarı ile kaldırım istinat taşları arası kapatılmadığı için tamamen çöp atıkları ile dolu olup nahoş bir görünüme sebep olunmuştur.”

turbe-10-001.jpg

‘ULAŞ BABA TÜRBESİ HİMMET BEKLİYOR’

Tokgöz himmet kavramı konusunda; “Yunus Emre ile Taptuk Emre arasında bir kıtlık zamanı tekkeye gelen Yunus Emre’ye şeyhin buğday mı? ’istersin himmet mi’ sorusu bağlamında geçen menkıbede anlatılan meşhur diyalog bugün için de önemlidir” dedi. Hayatta maddi ve manevi değerlerin bileşkesi vardır diyerek: Kim kime himmet edecek, tasavvufi perspektiften türbenin içindeki zatın yaşayan insanlar üzerinde müspet manevi tasarrufu var diye inanılır. Mübarek bir zat olup kendini ilme ve ilahi varlık Allah’a adamış ve kemalat kazanmış olduğundan gelecek kuşaklara ve ziyaretçilere ilham veren ve model olan kişi ve manevi destek ortamı sağladığı şeklinde düşünülmektedir.” şeklinde konuştu.

Araştırmacı Yazar Ömer Tokgöz, “Geçmişten bugüne Ulaş Baba’nın ilmi ve manevi kemalatına dair temel kimlik ve yaşantı bilgilerini ve tezahürlerinin ne olduğunu bugünkü bilgilerle olmadığı için bilemiyoruz. Bugün gelinen noktada ise türbenin başkasına yardım etmekten çok fiziki planda yardıma muhtaç ve mağdur konumda olması dikkat çekiyor. Ulaş Baba türbesinin bu anlamda himmete ihtiyacı var. Yetkililerin bu yöndeki ihtiyaçları görerek Ulaş baba’ya kendi mekanında türbesinde huzur içinde bulunması ve ziyaretçilerin saygın bir mekan ve alan içinde bulabilmeleri için yetkililerin himmetine, yani gerekli adımları atmalarına ve ivedilikle tamirat, temizlik ve bakım yapılmasına gerek var. diyerek yardım çağrısında bulundu.

KAPISINDA NAR MOTİFİ OLAN TEK TÜRBEDİR

Tokgöz, konu hakkında şu araştırmaları da ortaya koydu:

13.yüzyılın sonu ile 14.yüzyılın ilk yarısına tarihlenen bir Kalenderi tarikatı mensubu olan Ulaş Baba'nın Cennetin sekiz (8) kapısını simgeleyen piramidal yapısı ve türbe mimarisi özellikle giriş kapısı ile dikkat çekiyor. Kapı alınlığında yer alan Nar motifi insanların dünyada ve ahirette bolluk bereket dolu bir yaşantı beklentisini temsil ediyor.

turbe-15-001.jpg

Aslında türbenin bulunduğu yer daha önce şehir dışında kalan ve heteredoks anlayışa sahip Kalenderi meşrep dervişlerin iskan edildiği veya yerleştiği şimdilerde adı var kendi yok Musalla bağları civarında yapılmış bir anıt mezar mekanıdır. Türbe kapısında yer alan nar motifi ise geniş ve sembolik anlamlara sahip bir figür olarak kullanılmıştır.(1 Türk Süsleme Sanatında Nar: “Form,, Köken ve İkonoğrafik anlamı,Yrd. Doç. Dr. Ersel ÇAĞLITÜTÜNCügil , 32 SF, 5)

Türk süsleme sanatında görülen pek çok örnekte olduğu gibi nar motifinin de nereden kaynaklandığı, ilk örneklerinin hangi merkezlerde görüldüğü ve buralarda ne tür sembolik anlamlar ifade ettiği konusu sanat tarihçilerinin daima ilgisini çekmiştir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Türk sanatında sıkça karşılaşılan nar sıcak bölgelerin meyvesidir. Dolayısıyla Orta ve Asya’nın soğuk iklime sahip steplerinde yetiştirilmesi pek mümkün görünmemektedir. Kaldı ki Asya steplerinde yetişen meyveler arasında narın bulunduğuna dair sözlü veya yazılı bir bilgi de malumumuz değildir. Bunun için en uygun bölge, anavatanı olan İran ve çevresindeki kültürlerdir. Yani nar motifinin ilk örneklerinin bu çevrelerde aranması gerektiği, diğer kültürlere ve Türk sanatına da buradan geçtiğini kabul etmek daha makul görünmektedir.

Türklerin eski dönemlerden itibaren tanıdıkları nar, Türk süsleme sanatında motif olarak ilk kez Uygur Türkleri tarafından kullanılmıştır. Uygur sanatı, nar motifi için ilk ve en önemli kaynaktır. Daha sonra bu motif, Horasan-İran yolu ile Anadolu’ya kadar ulaşarak etki alanını genişletmiştir.

İslamiyet öncesi ve sonrası Türk süsleme sanatlarında kullanılmı olan nar, görsel etki ve estetik kaygılardan daha çok tanıdığı sembolik anlamlarla önem kazanmış ve genellikle bu yönüyle ön plana çıkmıştır. Meyve motifleri, kilimlere, halılara, dokumalara, oyalara, minyatürlere, çinilere, seramiklere, sivil ve dini mimarilere, natürmortlara, mezar taşlarına konu olmuştur.

turbe-13.jpg

Bu motifler arasında Türk kültüründe sıklıkla görülen nar meyvesinin, milattan önce 2500 yılında Mezopotamya dönemine ait yazıtlarda bahsi geçmektedir. Bu meyve kök, gövde, yaprak, çiçek ve meyveleri ile süslemelerde de sıkça kullanılmıştır. Nar meyvesinin, (Latince “Punica Granatum”) Uygurların geliştirdiği ziraat kültürü ve bitkisel tedavi yöntemi ile girdiği düşünülmektedir. Nar, Uygur tıp kitaplarında, “dana” ve “nara” şeklinde geçmektedir. Nar, içinde barındırdığı kırmızı çekirdekler sebebiyle kutsal kabul edilmiştir. Türklerde nar dünya ağacına benzetilmiş ve dünyanın merkezinde ışık damlalarından oluşan bir sütun olduğu tasavvur edilmiştir. Güneş ışıklarını da topladığına inanılmış, üzüm ile nar nurlu sayılmıştır. Hazar hakanının otağı üzerinde bir altın nar bulunmaktadır. Türklerin ata yurdu olan Doğu Türkistan’daki Kaşgar şehrinin sembolü nardır. Türk kültüründe çok eski çağlardan itibaren var olan ağaç kültü ve hayat ağacı imgesi Türk İslam geleneğinde de süregelmiştir. Kuran’da adı geçen zeytin, hurma, incir ve nar ağaçlarını kutsal ağaçlarla birleşerek bu devamlılığın sürmesini sağlamaktadır (https://www.ulakbilge.com/makale/pdf/1646571460.pdf, sf:22,31)

Tokgöz konuya devam ederek : “Nar, Tevrat ve İncil’in yanı sıra Kur’an-ı Kerim ve hadislerde de adı açıkça zikredilen bir meyve olduğu için kutsal kabul edilmiş ve bu durum ona ayrı bir önem kazandırmıştır. Kur’an-ı Kerim’de meyve olarak üç ayette adı geçmektedir. Bunlardan birinde cennet, diğer ikisinde ise dünya nimeti olarak anılmaktadır. Hadislerde ise daha çok insanoğlu için faydasına vurgu yapılarak ifa yönüne dikkat çekilmiş ayrıca gölgesinden yararlanılan bir ağaçtır.” ifadelerinde bulundu.

‘BOLLUK, BEREKET, UZUN ÖMÜR...’

Nar motifinin öneminden bahseden Tokgöz, “Kur’an-ı Kerim’de yaratıcının insanoğluna sunduğu nimetler anlatılırken bazı tahıl ve meyvelerle birlikte narın da adı özellikle anılmaktadır. Bu durum narı diğer meyvelerden daha değerli kılmış, İslamiyet’in cennete özgü meyvelerinden biri haline getirmiştir. Bu yönüyle, daha çok günahlardan temizlenmiş olma isteğinin simgesi ve cennetin bir sembolü olarak düşünülmüştür. Özellikle, İslami dönem Türk mezar taşlarında yer alan nar motifleri, bolluk ve bereket sembollerinden çok bu doğrultuda yorumlanmalıdır.

Türklerin İslamiyet öncesi ve sonrası süsleme programında yer alan bu motif bolluk, bereket, doğurganlık, uzun ömür, neslin devamı, hükümdarlık ve cennet simgesi gibi pek çok anlam içermektedir. Sanatçı, içinde bulunduğu inanç sistemine uygun olarak, bu anlamlardan bir veya bir kaçına aynı anda gönderme yaparak bir takım duygu ve düşüncelerini nar aracılığıyla iletmeye çalışmış böylece onu sembolleştirmek istemiştir. Ancak, Türk sanatında görülen pek çok motif gibi nar da zamanla sembolik anlam ve önemini kaybetmiş, günümüz insanı için değerli bir besin kaynağı olmaktan öteye bir anlamı bulunmamaktadır.” diye konuştu.

turbe-5.jpg

ULAŞ BABA TÜRBESİNİN MİMARİ ÖZELLİKLERİ

Araştırmacı Yazar Ömer Tokgöz, türbenin genel özellikleri hakkında şunları belirtti: Bu alanda Osmanlı son döneminde Gureba hastanesi inşa edilmiş daha sonra 1930'lu yıllarda Türbeye yakın kısma Numune hastanesi/Memleket hastanesi yapılınca acaba türbede yatan kişi şifayab bir derviş mi? olsa gerek diye zaman zaman halk arasında fikir yürütüldü ise de bu yorumun bir dayanağı yok, halk arasında da bu yönde Allah'tan bir şöhreti hasıl olmamıştır. Türbede vaktiyle sağlık ve şifa dağıtımı ilgili bir meslek ve çalışma kayıtlara girmemiştir.

Konyapedia ansiklopedisinde yer alan bilgilere göre: 1951 yılında Eski Eserleri Sevenler Derneği tarafından onarılan türbe, 1993 yılında da Selçuklu Belediyesi tarafından çevre düzenlemesi yapılarak temizlik çalışmaları tamamlanmıştır. Türbenin beden duvarlarında kesme taş malzeme ve yer yer de kırmızımsı bir renge sahip olan Sille taşı ve beyaz Gödene taşı, üst örtüde ise tuğla malzeme kullanılmıştır. Yapının cephelerinde, üst bölümlerinde dikdörtgen mazgal pencere; kuzey, güney ve batı cephelerin alt bölümlerine ise büyük dikdörtgen pencereler açılmıştır. Dikdörtgen pencerelerin etrafı mermer malzeme ile vurgulanmıştır. Üst kat girişi doğuda olup, buraya iki yönlü ve cephesi profilli üçer basamaklı merdivenle çıkılmaktadır. Giriş kısmı dışa taşıntılı ve üzeri beyaz mermerden bir tabla içine alınmıştır. Sivri kemerli kapının kemeri oyuk ve kavak silmelerle çerçevelenmiştir.

turbe-17-001.jpg

Kapının üzerinde yarım nar motifiyle tezyin edilmiştir. Kapı ve pencerelerin söveleri ile merdivenler beyaz mermerden yapılmıştır. Sekizgen gövdeli olan ikinci katın içinde üzerini içten Türk üçgeniyle geçilen kubbe örtmektedir. Her yönde açılan dikdörtgen ve mazgal pençelerle iç mekân aydınlatılmaktadır. Kubbe, sarı ve kırmızımtırak renkli tuğlaların dikey ve çapraz hatlarla dizilmesiyle elde edilen zikzaklı örgülerle süslenmiştir. Sekiz kollu bir yıldız şeklindeki bu zikzak daireler eteklerden başlayarak kubbe merkezine doğru içice sıralanmaktadır. Türbenin sandukası ahşaptan olup, sandukanın yapıya adını veren Ulaş Baba’ya ait olabileceği tahmin edilmektedir. (https://www.konyapedia.com/makale/3628/ulas-baba-turbesi)

Ulaş Baba Meram Dere’de değirmen vakfiyeleri olan bir zat olarak geçiyor, İbrahim Hakkı Konyalı doğum, ölüm ve kimlik bilgileri konusunda bilgi olmadığını zikreder, kitabesi yok der. Tokgöz türbenin kitabesi ve amaca aykırı kullanımı konusunda şu değerlendirmeyi yaptı: “Şahsi kanaatinin kitabesiz eser yapılması mümkün olmayıp kitabesi var ise muhtemelen 1927'li yıllarda kamu binaları, tekke, türbe, çeşme, cami gibi yerlerden Osmanlı padişahlarının arma, tuğra ve kitabelerinin kaldırılması yönündeki kanunun doğrudan ve dolaylı uygulanması ile zaman zaman ortaya çıkan Vandalizm ile pek çok eserde olduğu gibi kaldırıldı mı? o da meçhul. Ayrıca Ulaş Baba türbesinin Osmanlı son dönemi ve cumhuriyetin ilk yıllarında anıt mezar vasfına ve türbe niteliğine aykırı olarak askeri depo olarak kullanıldığına ilişkin iki ayrı fotoğraf var bulunmaktadır.

Tarihi siyah beyaz fotoğraflardan eskisi 1905 yılına ait gezgin, arkeolog ve kamuoyunda casus olarak nitelenen Gertrude Bell tarafından çekilmiştir. 1930’lara kadar askeri depo olarak kullanılmıştır. 1950’li yıllarda çekilen fotoğraflardan birinde ise külahında leylek yuvası görülmektedir. Türbe vakfiyesi bozulup önce kamulaştırılmış, sonra belediye tarafından ihale ile şahsa satıldığı için bağ bahçe içinde kalır ve bakımsız hale düşer. Maalesef külahına leylek bile yuva yapmış, içi de hayvan barınağı, depo vb. olmuştur”

‘CENNETTE BULUNAN SEKİZ KAPIYI SEMBOLİZE ETMEKTEDİR’

Ulaş Baba türbesinin sekizgen ve piramidal gövde üzerine yapıldığını belirtti. Mimari özelliklerinin aynı zamanda bir sembolizm üzerine tasarlandığı görülmektedir. Selçuklu çift kare geometrisinden hasıl olan sekizgen türbe mimarisi ile Cennetin 8 kapısı ilişkisini ve Allah'ın rahmeti gazabından geniştir esprisine binaen Cehennemin yedi kapısından bir fazla şekilde inşa ve tuğladan dizayn edilmiştir. (https://belleten.gov.tr/tam-metin/373/tur)

Cennette bulunan sekiz kapı:

1-Affedenlerin Kapısı,

2-Cihat Kapısı,

3-Eymen (mütevekkillerin) Kapısı,

4-Hac Kapısı,

5-Sadaka (Zekât) Kapısı,

6-Salat Kapısı,

7-Reyyan Kapısı,

8-Zikir-İlim Kapısı.

Araştırmacı Yazar Ömer Tokgöz, “En az 650 yıllık tarihi olan Selçuklu devletinden miras kalmış bir Ulaş Baba Türbesi kültürel, tarihi ve manevi olarak hepimize emanet kalan ve bu topraklara vurulan bir tarihi eserdir” diyerek açıklamalarına devam etti:

Bu türbe halkımızın değer verdiği ve Konya merkezde en çok ziyaret edilen Mevlana, Şemsi Tebrizi, Sadrettin Konevi, Tavus baba türbesi ile birlikte beş önemli türbeden biridir. Konya’da ilkçağlardan bugüne gelen tarihi ve arkeolojik buluntular ile birlikte ecdadımızdan intikal eden tüm tarihi eser ve emanetlere sahip çıkılmalı, hiç birini ayırt etmeksizin korumalı, kıymetini bilmeli, genç kuşaklara okullarda her vesile ile tanıtmalı, tamamına gözümüzün içi gibi bakılmalı ve gerekli temizlik, bakım, güvenlik konularında itina gösterilmesi gerektiğinin altını çizdi. Bu bağlamda Ulaş Baba türbesi hakkında iyileştirme önerilerini sıraladı:

  • Türbenin çevresinin ve aydınlatmasının yeniden düzenlenmesin,
  • Ön duvarı hariç diğer taraflarda kısmen göçmüş ve yıkılmış istinat duvarlarının tamir edilmesini,
  • Türbeyi çevreleyen duvar üzerindeki ferforje demirlerin boyanmasını ve tamir edilmesini,
  • Türbe bahçesindeki eskimiş park kanepesi yerine gölgelikli en az iki adet yeni kanepe konulmasını,
  • Vakfiye anlamında bir kaydı olup olmadığının Vakıflar Bölge Müdürlüğü ve emlak kayıt bilgilerinin ise Konya Büyükşehir Belediyesi yetkililerince araştırılmasını,
  • Türbeyi hakkında içine sağlıklı bilgiler içeren bir tanıtım levhası konulmasını, uygun iç ve dış mekanda ise bilgilere erişmek için barkod geliştirilmesini,
  • Türbe, çeşme, han, medrese, cami vb. yerlerde oluşan herhangi bir olumsuz durumu iletmek için hangi kurum veya kuruluşa ihbar edileceği konusu boşluktadır. Bu anlamda müşterek bir Alo İhbar hattı kurulmasını,
  • Nar motifinin sembolik ve tasavvufi açıdan niye türbeye giriş kapısında yer aldığını açıklayıcı bilgilerin barkod ve tanıtım levhasında yer almasını,
  • Türbe istinat duvarı koruma tellerine asılmış olan kaynağı belirsiz dua plakasının kaldırılması,

Hususlarını kamuoyunun bilgisine ve yetkililerin dikkatine sunduğunu belirtti.

 Muhabir
Etiketler :