Cumhurbaşkanı Erdoğan, Pakistan dönüşünde gazetecilerin sorularını yanıtladı: (1)

"Sözde 'barış planı' ismiyle anılan bu planın, bölgede barış ve huzuru tehdit eden bir hayalden başka bir şey olmadığını bir kez daha ifade etmek isterim. İşgal, ilhak ve yıkımın meşrulaştırılmasına asla izin vermeyeceğiz"- "İslam İşbirliği Teşkilatının t
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Pakistan dönüşünde gazetecilerin sorularını yanıtladı: (1)

ANKARA (AA) - Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Sözde 'barış planı' ismiyle anılan bu planın, bölgede barış ve huzuru tehdit eden bir hayalden başka bir şey olmadığını bir kez daha ifade etmek isterim. İşgal, ilhak ve yıkımın meşrulaştırılmasına asla izin vermeyeceğiz." dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Pakistan ziyaretinden yurda dönüşünde uçakta gazetecilere açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.

Bölgede ve dünyada kritik gelişmelerin yaşandığı bu günlerde, Pakistan ziyaretinde 2009'da tesis edilen Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi'nin altıncı toplantısını gerçekleştirdiklerini belirten Erdoğan, savunma sanayisi, ticaret, ulaştırma, turizm, basın yayın, diaspora ve helal akreditasyon alanlarında toplam 13 anlaşma imzaladıklarını ifade etti.

Pakistan Milli Meclisi ve Senato ortak oturumuna hitabında ikili ilişkilerin yanı sıra İslam dünyasının karşı karşıya bulunduğu temel sorunlara da değindiklerini aktaran Erdoğan, İş Forumu'nda iş dünyasının temsilcileriyle ekonomik ilişkileri daha ileriye nasıl taşıyabileceklerini ele aldıklarını vurguladı.

Hedefin ticaret hacmini 2023'te 5 milyar dolara çıkarmak olduğunu anlatan Erdoğan, bunun için Türkiye-Pakistan stratejik ekonomik çerçevesini oluşturduklarını bildirdi.

Erdoğan, FETÖ ile mücadele konusunda Pakistan'da önemli mesafeler aldıklarını belirterek, "Maarif Vakfı 12 bin 500 öğrenciye eğitim veriyor. FETÖ terör örgütüne karşı mücadelemiz kararlılıkla devam edecek. CHP'nin bu mücadeleyi sulandırma ve zayıflatma girişimlerine de prim vermeyeceğiz." diye konuştu.

Gerçekleştirdikleri temaslarda bölgesel konuları da ele aldıklarını da vurgulayan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Keşmir, Filistin, Suriye ve Libya gibi konular hepimizin ortak meselesidir. Her biri kendine özgü nitelikler arz etse de bu krizler çözülmeden bölgesel ve küresel barışı tesis etmek mümkün olmayacaktır. Bu yüzden ortak irade ile birlikte hareket etmemizin hayati önemi haizdir. Bu hususu, görüştüğüm bütün liderlere anlatıyorum. Biz dünya ile kavga etmeden kendi sorunlarımızı yine kendimiz çözmek zorundayız. Dış müdahalelerin sorunları daha da çözümsüz hale getirdiğini görüyoruz. Bunlara karşı kendi iç bünyemizi güçlendirmek zorundayız. Halklarımız arasındaki güçlü gönül bağlarını ve ortak iradeyi siyasetimizin merkezine taşıyabilirsek pek çok sorunu çözmek mümkün hale gelecektir."

"Kudüs konusuna oradaki Meclis konuşmanızda da bilhassa vurgu yaptınız. Diğer liderlerle de görüştünüz. Az önce ifade ettiniz, tek tek muhakkak destek veriyorlar. Fakat toplu ses çıkması için bundan sonraki süreçte özellikle sözde 'yüzyılın anlaşması' denilen plan için tavır alınması noktasında İslam alemine yönelik bir girişiminiz oldu mu? Bu konuda bir gelişme var mı?" soruları üzerine Erdoğan, "Öncelikle sözde 'barış planı' ismiyle anılan bu planın, bölgede barış ve huzuru tehdit eden bir hayalden başka bir şey olmadığını bir kez daha ifade etmek isterim. İşgal, ilhak ve yıkımın meşrulaştırılmasına asla izin vermeyeceğiz." ifadelerini kullandı.

İslam İşbirliği Teşkilatı'nın Türkiye'nin dönem başkanlığında BM'de çok farklı bir ses ortaya koyduğunu aktaran Erdoğan, şöyle devam etti:

"Orada bir bütünlük vardı, bir birlik vardı ve bu birliği biz Birleşmiş Milletlere taşıyabildik. Fakat daha sonra maalesef İslam İşbirliği Teşkilatı böyle bir bütünlüğü Birleşmiş Milletlere taşıyacak iradeyi kaybetti. Biz bütün bunlara rağmen, istiyoruz ki İslam İşbirliği Teşkilatı'ndan bir ve bütün bir ses çıksın. Fakat son dönemlerde, özellikle bu sözde 'asrın anlaşması' dedikleri paçavraya karşı İslam İşbirliği Teşkilatı'ndan yeni yeni istediğimiz istikamette ses gelmeye başladı. Hatta hiç ümidimiz olmadığı halde, Arap Ligi'nden de bu noktada olumlu sesler çıkmaya başladı. Biliyorsunuz daha önce Arap Ligi de bu konuda çok duyarsızdı. Şimdi ise daha iyi konuma geldiler. Tabii bütün bunlara rağmen biz kararlı bir şekilde bu hakkı savunmaya devam edeceğiz. İslam İşbirliği Teşkilatı'nın tüm İslam ülkelerini bu plan karşısında açıkça tavır almaya çağırmasını bekliyoruz. Bu plan bir barış planı değildir. Bu plan Filistin halkının haklarını gasbetmektedir. Bu plan Birleşmiş Milletler kararlarına da aykırıdır. Şu an itibarıyla bu süreç bizim beklediğimiz istikamette gidiyor diyebilirim. Bu planı Batı da Avrupa Birliği de kabul etmiyor. Afrika hakeza bu işin karşısında. Onlar da kabul etmiyor. Bu duruş karşısında da Birleşmiş Milletlerde istediğimiz neticeyi alacağımıza inanıyorum. Ama duramayız, çalışacağız. Bu işin peşini kovalamamız lazım ki neticeyi de alalım."

İdlib konusunda rejim güçleriyle ilgili, "Şubat ayı sonuna kadar eğer gözlem noktalarının gerisine çekilmezlerse o zaman biz her yerde rejim güçlerini vuracağız. Gerekirse Soçi mutabakatına bağlı kalmadan bunu yapacağız." sözleri hatırlatılarak şubat ayı sonunda rejim güçlerinin hedeflenen noktaya çekilmemesi halinde atılacak adımlara yönelik soruya karşılık Erdoğan, "Şunu çok açık, samimi konuşmamız lazım; Bizim elimizde kapı gibi bir Adana Mutabakatı var. Biz oraya Adana Mutabakatı çerçevesinde gittik. Hani 'Siz oraya nasıl gidiyorsunuz, burası Suriye'nin topraklarıdır' gibi yaklaşım gösterenlere bu bir cevaptır. Bu işin birinci boyutu." diye konuştu.

- "Onların kuşatması karşısında sessiz kalmamız mümkün değil"

Türkiye, bölgeye girdikten sonra bir düzenleme yapıldığını anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, açıklamalarına şöyle devam etti:

"Neydi bu düzenleme? Gözlem noktaları kuruldu. Burada Soçi mutabakatının teminatı var. Hele hele Soçi mutabakatının 2. ve 3. maddeleri ki 2. madde burada çok çok önemli. İşte biz bu adımları 2. ve 3. maddelere dayalı olarak attık. Rejim güçlerinin bizim bu gözlem noktalarını kuşatmaya başladığını görüyoruz. Onların kuşatması karşısında sessiz kalmamız mümkün değil. Onlara karşı da biz gereğini yapıyoruz. Son dönemde özellikle İdlib'deki çatışmalar ciddi manada kendisini göstermeye başladı. İşte bugün (dün) de yine Halep'in batı tarafında bir helikopter düşürüldü. Bunlar tabii rejimi rahatsız ettiği gibi Rusya'yı da rahatsız ediyor. Bunun dışında yine ciddi bir zayiat verdiler. Fakat aslolan şey, 1 milyona yakın İdlib halkının bugün bizim sınırlarımıza doğru hareket halinde olması. Biz zaten 3,5-4 milyon insana ev sahipliği yapıyoruz. Bu 1 milyonu da kabul etme durumuz maalesef yok. Öyleyse ne yapmamız lazım? Biz dedik ki sınırımızdan 30-32 kilometre içeride sınır boyunca briket barınaklar yapalım. Şu anda yoğun bir şekilde orada barakalar yapılıyor. Hatta ben bunu Merkel'e de açtım. '25 milyon avro gönderirseniz bunun bir kısmını da siz üstlenmiş olursunuz. Zaten büyük bir kısmını biz üstleneceğiz. Ama bu arada siz Fransa, İngiltere gibi diğer dostlara da söylerseniz, bir destek gelirse biz yoğun bir şekilde bu barakaları daha insani hale getiririz.' dedim. Şu anda 25 milyon avroyu Kızılhaç vasıtasıyla Kızılayımız'a gönderiyorlar. Biz onları beklemeden bu briket barakaları yapmaya başladık."

"Sadece Almanya mı gönderdi?" sorusu üzerine de Erdoğan, şu yanıtı verdi:

"Şu an itibarıyla sadece onlardan söz geldi. Ama daha henüz elimize geçmiş değil. Kızılhaç vasıtasıyla Kızılaya ulaştırdıklarına dair bir haber geldi. Fakat olsa da olmasa evelallah bunun altından kalkarız. Asıl önemli olan şey, sürekli 'oradaki teröristler' diye dile getiriliyor. Tamam da bu teröristler kim? Bunlar bir PYD, bir YPG değil. Bunlar tam aksine Suriye'nin kendi insanları ve Suriye'nin yerleşik halkı. Bu insanlar kendi topraklarını, kendi evlerini korumanın mücadelesini veriyor. Bunların içerisinde teröristler varsa, nasıl PYD/YPG'ye karşı bu mücadeleyi veriyorsak, o teröristlere karşı da bu mücadeleyi verelim. Ama orada sivil halk uçaklarla, helikopterlerle bombalanıyor. Bunlara karşı en ufak bir ses yok. Tutturdukları bir şey var, 'Hmeymim, Hmeymim…' Burayı bombaladılar ve gerekçeleri yine aynı. Gerek Adana gerek Soçi mutabakatları gereği burada kardeşlerimizin yanında yer alırken, bir yandan sınırlarımıza göç var. Briket barınakları o göçü engellemek için yapıyoruz."

(Sürecek)

Kaynak: