Dünyayı etkisi altına alan Kovid-19'a rağmen Türk dış politikası 2020'de de hız kesmedi

Dünyayı sarsan Kovid-19 salgını sürecinde, ABD ve AB ile inişli çıkışlı ilişkiler, Doğu Akdeniz ve Suriye'deki gelişmeler ile Karadeniz'de Türkiye'nin doğal gaz aramaları 2020 Türk dış politikasına damgasını vuran başlıklar arasında yer aldı.
Dünyayı etkisi altına alan Kovid-19'a rağmen Türk dış politikası 2020'de de hız kesmedi

Dünyayı etkisi altına alan yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınına rağmen, Türk dış politikası 2020'de de hız kesmedi. Doğu Akdeniz'de yaşanan gelişmeler ekseninde Türkiye-Avrupa Birliği (AB) ilişkileri, Türkiye'nin askeri ve siyasi desteğini alan Azerbaycan'ın Karabağ zaferinin ardından, Güney Kafkasya'daki etkinliği arttırması ve Türkiye-ABD ilişkileri, 2020'de Türk dış politikasına damgasını vurdu.

Çeşitli konularda 2020'de öne çıkan Türk dış politika başlıkları şöyle sıralanıyor:

ABD'nin Türkiye'ye yaptırım kararı

ABD Hazine Bakanlığı, Rusya'dan S-400 sistemlerinin alımı nedeniyle Türkiye'ye bazı yaptırımlar uygulama kararı alarak, Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı (SSB), Savunma Sanayii Başkanı İsmail Demir ve Başkanlık yetkililerinden Mustafa Alper Deniz, Serhat Gençoğlu ve Faruk Yiğit'in yaptırım listesine ekledi.

ABD Dışişleri Bakanlığı Siyasi ve Askeri İşlerden Sorumlu Müsteşarı R. Clarke Cooper, ABD'nin Türkiye'ye yönelik yaptırımlarının iki ülke arasında "uzlaşma ve gidilecek yolları belirleme fırsatı sağlayacağı" görüşünü paylaştı.

Buna karşılık, Türkiye-ABD ilişkilerinin seyrini, yeni yönetimin izleyeceği tutumun belirleyeceği öngörülüyor. Türkiye sergilenecek tavır karşısında geçmişte yaşanan Kıbrıs ambargolarında olduğu gibi kademeli şekilde bu yaptırımlara karşılık verebilir.

Öte yandan, ABD'nin seçtiği yaptırım maddelerinin görece hafif olduğu ve ilişkilerin geleceği için zaman tanımak, gelişmelere göre hareket etmek ve aceleci olmamak gerektiği görüşü de dile getiriliyor.

ABD'nin uyguladığı bu yaptırımlar, Türkiye'ye zarar verse de bu yaptırımların kendine bir fayda sağladığını söylemenin ise güç olduğu görüşü hakim. Türkiye ambargolara karşı yeni alternatifler ve ittifaklar oluşturarak sanayi ve güvenlik strateji ve hedeflerinden vazgeçmeyeceğini açıkça ortaya koyuyor.

Doğu Akdeniz'deki Türkiye-Yunanistan çekişmesi AB'yi alarma geçirdi

Henüz yılın başında 2 Ocak'ta, yılın geri kalanında gündemde yoğun olarak yer tutacak Doğu Akdeniz meselesine yönelik Yunanistan'ın başkenti Atina’da İsrail, Yunanistan ve Kıbrıs liderleri Eastmed Boru Hattı projesi sözleşmesini imzaladıklarını ilan ettiler.

Türkiye'nin Oruç Reis ve Barbaros Hayrettin Paşa gemileriyle gerçekleştirdiği hidrokarbon arama faaliyetleri ise Avrupa Birliği'ni (AB) alarma geçirdi.

Yunanistan ve Kıbrıs Rum yönetiminin AB liderlerinden Türkiye'ye karşı tavır alınması ve yaptırım uygulanması talebine, Fransa'nın da destek vermesiyle AB içinde Türkiye'nin haklı duruşunu göz ardı eden, "üyelerle dayanışma ruhu" adı altında Yunanistan ve Rum Yönetimi'nin Doğu Akdeniz'de Türkiye'yi Antalya Körfezi'ne hapsetme gayretine yol veren bir anlayış ortaya çıktı.

Yaz aylarında Türkiye'nin NAVTEX (Denizcilere Duyuru) ilan ederek duyurduğu arama çalışmalarına gelen karşılıklı açıklamalar ve adımlarla gergin bir süreç yaşandı.

Türkiye, 21 Temmuz'da yayımladığı NAVTEX ile Oruç Reis araştırma gemisinin Rodos ile Meis adaları arasında yeni bir sismik araştırma faaliyetinde bulunacağını duyurdu.

Öte yandan Yunanistan ise 6 Ağustos'ta Mısır ile deniz yetki alanlarını sınırlandırma anlaşması imzaladığını duyurdu.

Yunanistan, Doğu Akdeniz'de uluslararası hukukta karşılığı bulunmayan arzularına bakmaksızın, Kıbrıs Rum Kesimi ile birlikte AB ülkelerini Türkiye'ye karşı tavır almaları ve yaptırım uygulamaları hususunda baskı altına aldı.

1 Ekim'de toplanan AB Liderler Zirvesi'nde Rumların tavrı dikkati çekti. Zirvede, Belarus yönetimine seçime hile karıştırması sebebiyle yaptırım uygulama planını, Türkiye'ye de yaptırım uygulanmazsa veto edeceğini belirterek bir süre engelleyen Rum Yönetimi, Almanya, İtalya ve İspanya gibi ülkelerin yaptırım karşıtı tavrını görünce geri adım atmak zorunda kaldı.

Tüm bu süreç içinde Yunanistan, Rum Yönetimi ve Fransa'nın sergiledikleri tavır ve kendi gündemlerini AB'ye dayatma çabaları da tepki çekti.

Yunanistan ve Rumların tüm baskılarına rağmen, Türkiye'den de AB vizyonuyla ilgili olumlu açıklamaların gelmesiyle, 10-11 Aralık'ta bir araya gelen AB liderleri ilişkileri mart ayına kadar yakından izleme, iki TPAO yetkilisinin bulunduğu tedbir listesini ise genişletme kararı aldı.

Türkiye, Libya'yı kaosa sürüklenmekten kurtardı

Türkiye, Libya'nın meşru temsilcisi Ulusal Mutabakat Hükümeti'nin (UMH) daveti üzerine Libya'ya asker göndermek için TBMM'de bir tezkere görüşmesi yaptı ve onay aldı.

Böylelikle Türkiye, BM tarafından meşru olarak tanınan UMH'ye sağladığı destekler ile Libya'nın doğusundaki gayrimeşru silahlı grupların lideri Halife Hafter'in ülkenin tamamında kontrolü ele geçirmesine mani oldu.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da "Türkiye, Hafter ve destekçilerine karşı BM tarafından tanınan UHM'nin talebine olumlu yanıt vermemiş olsaydı Libya kaosa sürüklenirdi." değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye'nin çabaları sayesinde Libya'da rüzgarın yönü değişti, böylece Libyalılar arasında diyalog ve BM'nin himayesinde uzlaşma girişimleri oluştu.

Türkiye olarak Libyalıların arasındaki diyaloğa desteği sürdüreceği, barışçıl, kapsayıcı ve kalıcı siyasi çözümü teşvik edecek her türlü fırsatı değerlendirmeye hazır olunduğu dile getirildi.

Libya'daki çatışmalarda en dikkat çeken hususlardan birisi de paralı askerler oldu. Gayrimeşru lider Hafter'e verdiği destek bilinen Rusya, Libya'ya paralı asker gönderdiği iddialarını reddetti.

Rusya'nın inkarına rağmen Rus güvenlik şirketi Wagner’e ait silahlı güçlerin, Libya’da çatışmalara katılarak darbeci Halife Hafter’i desteklediği Birleşmiş Milletler (BM) raporlarına yansıdı.

BM uzmanlarının hazırladığı raporlara göre, Wagner'e bağlı 800 ila 1200 arasında Rus paralı savaşçının, 2018'den bu yana ülkede aktif şekilde cephe hattında faaliyet yürüttüğü ifade edildi.

Türkiye, Libya'da paralı askerler sorununa küresel bir cevap verilmesi gerektiğini ancak her şeyden önce Ulusal Mutabakat Hükümetinin, Hafter milisleri ve yabancı paralı askerleriyle ilgili endişelerinin ve güvensizliğinin giderilmesi gerektiğini savunuyor.

Türkiye, Kasım 2019'da imzalanan anlaşma çerçevesinde Libya'ya askeri eğitim vermeye ve Libyalıları, düzenli ordu kurma, savunma alanında reform yapma, ülkelerinin istikrarına ve toprak bütünlüğüne yönelik tehditlerle mücadele etmek kapasitelerini artırma konularında yardımı sürdürüyor.

Öte yandan, Türkiye, bu faaliyetlerin Berlin Konferansına ve BM Güvenlik Konseyinin (BMGK) kararlarına uygun olduğu belirtilerek, BMGK'nin ilgili kararlarının uluslararası toplumu Libya Ulusal Mutabakat Hükümetini tek meşru hükümet olarak tanımaya davet ettiğine dikkat çekiyor.

Libya'da defalarca bozulan ateşkeslerin ardından BM, 23 Ekim'de Cenevre'de 5+5 Askeri Komite toplantılarının dördüncü turunda, Libyalı tarafların ülke genelinde kalıcı ateşkes için anlaşmaya vardığını duyurdu.

Kalıcı ateşkes görüşmeleri ardından, Tunus'ta gerçekleşen Libya Siyasi Diyalog Forumunda ülkedeki seçimlerin 24 Aralık 2021'de gerçekleştirilmesi konusunda uzlaşma sağlandığı bildirildi.

Türkiye, kalıcı ateşkesin sağlanması ve Libya'nın seçim düzenlenmesi için gösterilen çabaları memnuniyetle karşıladı.

Ateşkesin ardından 285 bin Suriyeli evine döndü

Suriye'de Esed rejiminin şubatta sivillere saldırıp, İdlib'in kontrolünü ele geçirmeye çalışarak Astana ve Soçi'de varılan anlaşmaları ihlal etmesi üzerine Moskova'da bir araya gelen Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, İdlib'te 6 Mart'ta başlayacak ateşkes konusunda anlaştı.

Varılan ateşkes anlaşması neticesinde askeri faaliyetler durduruldu ve 3 ay içinde evine dönen Suriyeli sayısı 285 bini buldu. Öte yandan, Suriye Müdahale Koordinatörlüğü verilerine göre, Türkiye sınırındaki çadır kentlerde sayıları yaklaşık 2 milyona ulaşan sivillerden yaklaşık 400 bini, ateşkesle birlikte, terk ettikleri bölgelerine dönüş yaptı.

Anlaşma uyarınca, M4 karayolunun kuzeyinde 6 kilometre ve güneyinde 6 kilometre derinliğinde bir güvenli koridor tesis edilerek, karayolu üzerinde Türk ve Rus askerleri ortak devriyelere başladı.

Türkiye, Güney Kafkasya'daki etkinliğini arttırdı

Azerbaycan-Ermenistan sınırında 14 Temmuz'da çıkan çatışmalarda, Azerbaycan ordusundan biri tümgeneral olmak üzere 7 askerin şehit olması, Dağlık Karabağ'ın işgalden kurtarılmasına giden savaşın fitilini ateşleyen bir gelişme oldu. Azerbaycan ordusu, 27 Eylül'de Ermeni güçlerinin Dağlık Karabağ yakınlarında sivil yerleşimlere ateş açması üzerine topraklarını işgalden kurtarmak üzere karşı saldırı başlattı.

Dağlık Karabağ ve çevresindeki illeri Ermenistan'ın işgalinden kurtarmak için operasyon başlatan Azerbaycan ordusu, 44 gün süren savaşta 5 il, 4 kasaba ve 286 köyü işgalden kurtardı ve Ermenistan ordusuna büyük darbe vurdu.

Bu süreçte Türkiye, Azerbaycan'a desteğinin tam olduğunu açıkladı ve Türkiye'nin askeri ve siyasi desteğini alan Azerbaycan, Dağlık Karabağ'da Ermenistan'a karşı büyük bir zafer kazandı.

İşgal dönemi boyunca, savunma hatlarını kalın beton duvarlarla kuran Ermenistan ordusuna en büyük zararı Azerbaycan'ın envanterinde yer alan Türk yapımı SİHA'lar ile kamikaze İHA'lar verdi.

Böylelikle, Karabağ'daki Azerbaycan zaferiyle, Türkiye'nin Güney Kafkasya'da etkisini artırdığı, bölgede Türkiye'nin dahil olmadığı bir çözümün mümkün olmadığı görüldü.

Nahçıvan koridoru ile Türkiye-Orta Asya hattı kurulmuş olacak

Ateşkes görüşmelerinde Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in özellikle talep ettiği Nahçıvan ile Azerbaycan'ın batı illerini bağlayan koridor da bölgenin yeni gerçeklerinden birisi olacak.

Dağlık Karabağ'da 44 gün süren askeri harekatın ardından Rusya-Azerbaycan-Ermenistan arasında yapılan anlaşmaya göre, Azerbaycan'la Nahçıvan'ı birleştiren yeni koridor oluşturulacak. Ermenistan'ın İran sınırına yakın topraklarında açılacak koridor ile Türkiye ve Azerbaycan tam bir asır sonra ilk kez kara yolu ile birbirine bağlanacak.

Anlaşmanın 9. maddesine göre bölgenin ekonomik ve ulaşım bağlantılarındaki engeller kaldırılacak. Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti ve Azerbaycan'ın batı bölgeleri arasında ulaşım ve iletişim ağları inşa edilecek.

Türkiye, milli davası Kıbrıs meselesinin kalıcı çözüme kavuşması için çabalarını 2020'de de sürdürdü

Kurulduğu günden bu yana ambargo ve izolasyonlar altında olan KKTC'yi tanıyan ve her koşulda destekleyen tek devlet Türkiye oldu.

Türkiye, milli davası olan Kıbrıs meselesinin kalıcı bir çözüme kavuşması ve Kıbrıs Türk halkına uygulanan haksız kısıtlamalara son verilmesi yönündeki çabalarını 2020'de de sürdürdü. Kıbrıs Türk halkının güven, huzur ve refah içinde yaşaması için kararlı duruşunu sürdüren Türkiye, "sırf müzakere etmek için masaya oturmayacağını", Kıbrıs'ta "egemen eşitlik temelinde iki devletli çözümün konuşulmasının zamanının geldiğini" vurguladı.

Türkiye'nin daimi desteğini hep arkasında hisseden KKTC'de de 2020 yılı yeni gelişmeleri beraberinde getirdi.

KKTC'de 18 Haziran 2019'daki Bakanlar Kurulu toplantısında 1974'ten bu yana kapalı olan Maraş'ın açılması konusunda adım atılarak uzman ekiple bilimsel envanter çalışması yapılması kararı alındı.

KKTC sınırları içerisinde bulunan ve 46 yıldır kapalı olan Maraş'ın kamuya ait olan bir kısmı 8 Ekim'de halkın kullanımına açıldı. İleride eski sakinlerinin de bölgedeki mülklerine dönmesiyle 46 yıldır kapalı olan Maraş'ın tamamının Türk yönetiminde açılması ve insanlığa yeniden kazandırılması hedefleniyor.

Öte yandan, KKTC halkı, 18 Ekim'de cumhurbaşkanı seçiminin ikinci turu için sandık başına gitti. İkinci turda cumhurbaşkanı seçilen Ersin Tatar, 19 Ekim'de mazbatasını aldı.

Türkiye tarihindeki en büyük doğal gaz keşfi gerçekleştirildi

Türkiye'de 2020'de enerji sektörü alanında da yeni ve önemli gelişmeler meydana geldi.

Fatih sondaj gemisinin, 21 Ağustos’ta Karadeniz'deki Sakarya Gaz Sahası'nda yer alan Tuna-1 lokasyonunda Türkiye tarihindeki en büyük doğal gaz keşfini gerçekleştirdiği duyuruldu.

Keşfedilen gaz miktarı 21 Ağustos'ta 320 milyar metreküp olarak açıklanırken, 17 Ekim'de aynı bölgede bulunan 85 milyar metreküp doğal gaz rezerviyle bu rakam 405 milyar metreküpe ulaştı. Yapılan hesaplamalara göre, söz konusu keşfin potansiyel ekonomik değeri mevcut fiyatlarla yaklaşık 85-90 milyar dolar seviyesinde bulunuyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "müjde" olarak açıkladığı keşif, bu yıl dünyada gerçekleştirilen en büyük ikinci, açık denizlerde ise en büyük gaz keşfi olarak kayıtlara geçti.

Ülkenin son dönemde denizlerde yoğun bir şekilde yürüttüğü sismik arama ve sondaj faaliyetlerinin ilk somut meyvesi olan keşif, Türkiye'nin bugüne kadar kara ve deniz sahalarında gerçekleştirdiği 16,6 milyar metreküplük toplam üretiminin 25 katı seviyesinde bulunuyor. 2023'te başlaması hedeflenen doğal gaz üretimiyle Türkiye'nin yıllık doğal gaz ihtiyacının yaklaşık yüzde 30'unun karşılanabileceği hesaplanıyor.