Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

Ekonomilerin başdöndüren volatilitesi

Ekonomilerin başdöndüren volatilitesi

Günümüz itibariyle bir numaralı ekonomik ve siyasi güç konumundaki ABD’nin, verilerindeki hızlı değişiminin sonuçları, kendisinin yanı sıra dünya ülkelerini ciddi düzeyde etkilemeye devam ediyor. Üstelik ekonomik veriler o derece hızlı ve volatil ki, değil ay aynı hafta içinde bile olumlu ve olumsuz anlamda farklı senaryolar ortaya çıkmaktadır. GSMH hacmi bakımından Çin’in önünde ve ilk sırada yer alan ABD ekonomisinin verileriyle merkez bankası FED’in uygulamayı düşündüğü para politikası, tüm ülkeler ve özelliklede gelişmekte olan ülkeler için önemli sonuçlar doğurabilmektedir. Aynı derecede sonuçlar doğurmasa bile Çin, EURO Bölgesi ve Japonya ekonomilerinin resesyon sürecinden durgunluğa doğru yönelmesinin işaretlerinin güçlenmesi de, küresel ekonominin geleceğine dair olumlu ve kalıcı beklentilerin belirsiz bir geleceğe ötelenmesine neden olmaktadır. Küresel ekonominin tüm bu istikrarsız koşullarının üzerine, görüntüde bölgesel nitelikli ancak sonucunda ortaya çıkacak küresel çıkar pastasından aslan payını kapma mücadelesi sırasında, üçüncü dünya savaşı dahi çıkaracak potansiyeli bünyesinde barındıran Suriye merkezli iç savaş ve terör kaynaklı jeopolitik risk, küresel ölçekte ülkelerin uzun dönemli hesaplar yapmasını önlemektedir.

ABD ekonomisiyle ilgili veriler, yanar-söner misali bir görünüm sergilemeye devam ediyor. GSYİH’nın büyüme trendi sürecine girmesi, tüketim harcamalarının artarak enflasyonu yukarı yönlü tetiklemesi, tüketici güven indeksinin yükselmesi, emek piyasasının hacminin genişlemesi ABD ekonomisinin gülen yüzünü gösterirken, çok kısa süre bir içinde satışa hazır konutların beklenenin altında talep görmesi, üretimin azalmasının toplam talep ve istihdam oranını azaltması, doların değerlenmesine bağlı olarak ihracatın zorlaşıp yavaşlaması, petrol fiyatlarının stabilitesinin sağlanamaması gibi olumsuz yanlara da sahiptir. Dünyanın en büyük ekonomisi, ihracat ve ithalat potansiyeli yani dünya ticaret hacmine hakimlik bakımından ilk sırada yer alan ABD ekonomisinin verilerindeki istikrarsızlığın, dünya ekonomisinin dengesini bozacağının beklenmesi gayet olağan bir durumdur. Her şeye rağmen ABD ekonomisinin performansı tüm açılardan değerlendirildiğinde, genel olarak iyi düzeyde olduğu söylemek mümkündür. Bu gün ABD’nin ekonomik açıdan içinde bulunduğu durum itibariyle 2015 sonuna göre, FED’in faizleri dört defa artırabileceği günlerden, iki defa artırabileceği onu da Eylül ve Aralık aylarında yapacağının konuşulduğu günlerdeyiz. Bu sonuçla karşılaşma olasılığının yüksek olması, bizim gibi gelişmekte yolundaki ülkeler için likiditenin hızlıca azalmasının gerçekleşmemesi ve rezerv para olan doların vatanına dönme sürecinin gecikmesi, yapısal sorunları çözme uğraşı içindeki gelişmekte olan ülkelere zaman kazandırması bakımından, şimdilik sevindirici bir sondur. Fakat her ne kadar faiz artırım politikası uygulamasına ABD ekonomisinin içinde bulunduğu konum dolayısıyla yavaşlamaya gidilse de, eninde sonunda faiz artırılacaktır. Borcun gününün çabucak geldiği gibi ABD’nin faiz artırım politikasına geçtiği an gelmeden, ülkelerin kendi halklarının genine uygun ekonomik ve toplumsal ev ödevlerini bir an önce yapmaya başlamalıdırlar.        

ABD ekonomisi oynak veriler içinde yüzerken EURO Bölgesi, durgunluk bakımından istikrarlı konumunu sürdürüyor. Bölgenin aylık olarak enjekte edilen altmış milyar euroya rağmen enflasyon oranının artmasını sağlamak bir yana düşmesi ve istihdamın beklentiler kadar artmaması, global ekonominin geleceğiyle ilgili ümitleri törpülemektedir.

Çin ekonomisiyle ilgili gelişmeler de, EURO Bölgesi ile benzerlikler içindedir. İhracat kaynaklı ekonomi modelini terk ederek iç talebe dayanan büyümeyi tercih eden Çin’in reel ekonomisini geliştirme çabalarında başarıya ulaşamaması, toplam hasılasının azalmasına bağlı olarak hammadde ve emtia piyasalarında toplam ithalat talebini azaltarak, bir çok ülkenin resesyona girmesine yol açmaktadır. Bu nedenle Çin yetkilileri, reel ekonomiyi canlandırmak için bir yandan teşvik politikalarını diğer yandan da zorunlu karşılık oranını düşürmek gibi parasal politikaları birlikte uygulamaya koyup, imalat sanayini destekleyerek resesyon sarmalından çıkmaya çabalamaktadırlar.

          Ülkemiz penceresinden bakıldığında, Suriye ve terör merkezli gündem, ajandamızın ilk sıralardaki yerini korumaktadır. Yıllık enflasyon oranının hedeflenen %5’lerin çok uzağında kalınması (% 8,78), dış ticaret açığının daralmasının ihracat ve ithalatın azalmasından kaynaklandığı için sağlıklı bir görünüm vermemesi, konut sektörünün enflasyonun oranının iki katından fazla artıp balon yaparak patlayacak konuma gelmesi, sorunlu senetlerin son yılların en yüksek değerine ulaşmasına rağmen, genel olarak bakıldığında ekonomik açıdan olumlu denecek gelişmelerin yaşandığı söylenebilir. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarından Fitch’in, bir çok ülkenin notunu olumsuz olacak şekilde açıklamasına rağmen, sadece Hindistan, Meksika’nın yanında, ülkemiz ile ilgili cari açığın finansmanı, dış ticaretin yapısal durumunun pek iç açıcı olmadığı gibi konuları da dip not şeklinde belirtmesine rağmen, olumsuz görüş bildirmemesi sevindiricidir. Ülkemiz yöneticilerinin bu rüzgarı arkasına alarak, ortak payda olan TÜRKİYE’nin her alanda gelişmesi uğruna siyasi çıkar fırsatçılığı hatasına düşmeden, herkesi kucaklayacak ekonomik politikaları ve yapısal reformları yapmaktan çekinmemelidir. Millet en büyük hakemdir ve herkesi takip ediyor. Vakti gelince kararını en doğru şekilde verir, kimsenin şüphesi olmasın.

 

          Soru: Net Dış Varlıklar ile Net İç Varlıklar Toplamı Emisyon Hacmine eşit olur mu? Neden?...

          Sözün Gözü: Nefsinin değil, son nefesinin hesabını yap.

          

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal Arşivi
SON YAZILAR