"Geleceğin Türkiye'sinde Dış Politika" raporu kamuoyuyla paylaşıldı

İlke Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Lütfi Sunar:- "Türkiye'nin kısa vadeli tartışmalardan sıyrılması, dünyanın kendisine biçtiği rol dışına çıkması gerekiyor. Türkiye'nin pasif bir aktör olmadığını, sahneyi ve senaryoyu değiştirme misyonu olduğunu düşünüyor
"Geleceğin Türkiye'sinde Dış Politika" raporu kamuoyuyla paylaşıldı

İSTANBUL (AA) - İlim Kültür Eğitim Vakfı (İlke Vakfı) tarafından hazırlanan "Geleceğin Türkiye'sinde Dış Politika" raporu kamuoyuyla paylaşıldı.

Türk dış politikasının bin yıla yakın zamanda nasıl şekillendiğine dair görüşlerin yer aldığı raporda, yaklaşık yüzyıllık temel dış politika kırılma noktalarına da temas ediliyor.

Türkiye'nin dünyadaki konumuna dair değerlendirmelere yer verilen raporda, 2000 sonrası dönemde Türk dış politikasının karşı karşıya kaldığı meydan okumalar incelendi. Türkiye'nin küresel ve bölgesel aktörlerle ilişkilerinin analiz edildiği raporda, Türkiye'nin yüzleştiği kronikleşen sorunlara da vurgu yapıldı.

Ayrıca raporda geleceğin dış politikasını anlamlandırabilmek için dış politikayı etkileyen temel parametreler ve dış politikada çeşitlenen aktörlerle ilgili bir çerçeve de çizildi.

Raporda rasyonel ve gerçekleştirilebilir ilkeler temelinde vizyon önerileri de sunuldu. Değişen küresel dinamiklerle birlikte geçmişin iyi analiz edilmesi gerektiğine vurgu yapılan raporda, siyasal ve ekonomik kapasitenin doğru tespit edildiği rasyonel bir gelecek perspektifiyle dış politikada yeni bir anlayış olması gerektiği aktarıldı.

- "Türkiye, sahneyi ve senaryoyu değiştiren bir ülke olmalı"

Toplantının açılışında konuşan İlke Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Lütfi Sunar, Türkiye'de son yıllarda yaşanan "Geleceğin Türkiye'sinde Yönetim Sorunu" ve "Başkanlık sistemi" tartışmalarla ilgili bir vizyon çalışması yaptıklarını söyledi.

Türkiye'nin dünya sisteminin pasif bir oyuncusu olmaması gerektiğine vurgu yapan Sunar, "Türkiye'nin hakkın ve adaletin sesi olması gerektiğini düşünüyoruz. Bunun için kurumsal kapasite ve insan kaynaklarını geliştirmeliyiz. Türkiye'nin kısa vadeli tartışmalardan sıyrılması, dünyanın kendisine biçtiği rol dışına çıkması gerekiyor. Türkiye'nin pasif bir aktör olmadığını, sahneyi ve senaryoyu değiştirme misyonu olduğunu düşünüyoruz. Bunun da sadece söylemle olmayacağını, bu söylemin kolonları ve sütunları olması gerektiğini düşünüyoruz." diye konuştu.

İlke Mütevelli Heyeti Başkanı Nihat Erdoğmuş, insan ve Müslüman olarak sorumluluklarının farkında olduklarını, bu raporun bu yolda bir adım olmasını temenni ettiklerini vurguladı.

Erdoğmuş, şöyle devam etti:

"Uluslararası sistemin ciddi bir belirsizlik, kuralsızlık içinde olduğunu görüyoruz. Böyle bir dönemde dış politika yapımı bölgesel, küresel zorluklarla karşı karşıya. Devletlerin bağımsız, tutarlı, uygulanabilir ve sürdürülebilir politika yapımı her gün zorlaşmaktadır. Türkiye sahip olduğu kültürel coğrafi zorlukların yanında bunları da kullanarak güçlü olmaya çalışmakta. Türkiye bu süreçte rasyonel ve siyasal gerçeklikleri eylem kapasitesiyle uyumlu olmak zorunda. Böyle bir dönemde bu rapor bir vizyonu sunmakta."

- "Türkiye'nin dış politikasında AA ve TRT World önemli bir misyon yüklendi"

Konya'daki Necmettin Erbakan Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Çemrek, 2000'lı yılların büyük umutlarla karşılanırken 11 Eylül saldırıları, ABD'nin Afganistan-Irak işgali, 2008 küresel ekonomik kriz ve Arap ayaklanmalarıyla tüm dünyada dengelerin yerle yeksan olduğunu söyledi.

1 Mart tezkeresi, Türkiye'nin AB süreci, IMF ile imzalanan anlaşma, 17 Ağustos depremi, Adana Mutabakatı, Abdullah Öcalan'ın yakalanması ve dünyada meydana gelen ekonomik krizleri hatırlatan Çemrek, AK Parti'nin böyle bir kırılgan dönemde kurulduğunu anlattı.

Prof. Dr. Çemrek, dünyadaki ekonomik kırılganlığın Türkiye'yi de ciddi bir şekilde etkilediğini kaydetti.

Türkiye'nin Arap Baharı ile birlikte Orta Doğu'da muazzam bir prestij kazandığını dile getiren Prof. Dr. Çemrek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Arap Baharı sonrası yaşanan gelişmeler, Türk dış politikasını oldukça aktif hale getirdi. Suriye krizi sonrası yaşanan göç krizi de Türk dış politikası için aktif dış politikaya geçiş oldu. Bu yeni değil. Sovyetlerin dağılıp uzak karakol rolünü bırakmasından beri devam eden bir dış politikaydı. Diğer önemli bir nokta ise ABD ve Batı dünyası için Türkiye güvenilir müttefik olmaktan çıkıp sorun çıkaran müttefike de dönüştü."

Türkiye'nin dış politikasında TİKA, AFAD, Kızılay, Yunus Emre Enstitüsü, Anadolu Ajansı ve TRT World'un çok önemli bir misyon yüklediğine dikkati çeken Çemrek, şunları kaydetti:

"Türkiye'nin dış politikası sadece Orta Doğu ile sınırlı kalmadı. Afrika ve Latin Amerika ülkelerini de kapsayan bir dış politika açılımı da hedeflendi. Afrika ülkelerinde 41 büyükelçilik açıldı.

İnsani diplomasi çerçevesinde TİKA, AFAD ve Kızılay diplomasiye yardımcı kurumlar oldu ve Türkiye'nin yumuşak gücü, akıllı gücü ile beraber dünyaya lanse edildi. Anadolu Ajansı ve TRT World'ün yanı sıra THY de kapasite artırımıyla bu bağlamda diplomasiye büyük katkı sağlıyor. Yunus Emre Enstitüsü, Türkçenin dışarıda öğrenilmesine öncülük ediyor. YTB'nin bursları yumuşak güce katkı sağladı. Diyanet de toplumsal anlamda Müslüman topluluklara ve yurt dışındaki Türklere oldukça katkı sağladı ve dönüşümlere faydalı oldu."

- "Türkiye, 'köprü ülke' söyleminden 'merkez ülke' söylemine geçti"

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Dr. Öğretim Üyesi Süleyman Güder, dünya siyasetinde Türkiye'nin konumunun da raporda detaylı bir şekilde ele alındığını bilgisini paylaşarak, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Küreselleşme ile birlikte dış politika artık 24 saat yapılan bir tutum halini aldı. Bu bağlamda bir dönüşüm söz konusu. Yapıcı bir üslupla, kendimizi süreçten soyutlamadan, tutarlı bir dış politika raporu ortaya koyma amacıyla yola çıktık. Raporu hazırlarken hem kamuoyunun hem de politikacıların faydalanabileceği bir dili kullanmaya özen gösterdik."

Soğuk savaş sonrası Türkiye'nin hem kabuk hem de öz değiştirmesiyle daha önce "köprü ülke" söyleminden "merkez ülke" söylemini mümkün kıldığını belirten Güder, "Türkiye olmasaydı dünya ne kaybederdi?" sorusunun dış politika bağlamında kapsadığı alanı net göstermesi açısından önemli olduğuna vurgu yaptı.

Dr. Güder, şöyle devam etti:

"Bu hayati bir sorudur. Türkiye orta büyüklükteki bir devlet. Dünya siyasetinde hem kendi konumu hem de küresel güçlerle olan ilişkisi zaten bunu açıklıyor. Türkiye'nin mevcut kapasitesinin üzerinde bir söylem gücü var. Bir etki gücüne sahip. Bu İslam dünyasının ruhuyla da alakalı. Jeostratejik konumuyla temayüz etmiş 'küresel güç olmaya çalışan' aktör ve mevcut dünya düzeninden hoşnut olmayan bir ülke görünümünde. 'Dünya 5'ten büyüktür' ile ifade edilse de bu sadece söylem düzeyinde kalmamalı altının doldurulması gerekiyor."

- "İnsani ve kalkınmacı dış politikada Türkiye birinci sırada"

Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Siyasa Bilgiler Fakültesi Dr. Öğretim Üyesi Muhammed Hüseyin Mercan, Türkiye'nin gelecekte nasıl bir dış politika izlemesi ve bu dış politikaya dair parametreler konusunda değerlendirmelerde bulundu.

AK Parti'nin küresel siyasette yaşanan köklü değişimlere göre uluslararası bir dış politika perspektifi geliştirdiğini aktaran Mercan, "Uluslararası sistemde yaşanan köklü değişimler Türkiye'nin de yeni bir vizyon ortaya koymasını zorunlu kıldı. Bu bir anlamda ülkeye yeni bir soluk getirme çabasıydı." dedi.

Türkiye'nin 2000'lı yılların başına kadar devam eden statükocu ve Batı eksenli anlayışı kırdığını belirten Mercan, şunları söyledi:

"Tek bir eksen, tek bir boyut ya da tek bir aktörün olmadığı bir dünyada Türkiye de bu minvalde bir dış politika geliştirdi. Değer merkezli bir dış politika. Sert güçten ziyade yumuşak güç unsurlarının önemli hale gelmesi küresel politikada da etkili oluyor. Ancak konjonktürel değişimler de sert güç unsurlarını dışarıda bırakmamaktadır, bunun dışarıda bırakılması sürdürülebilir olmaz.

Türkiye, insani ve kalkınmacı bir dış politika konusunda dünyada birinci sıradadır. Bunların iktidar veya bakanlık bünyesinde kalmaması bir dış politika sabitesi olarak inşa edilmesi elzem bir durumdur. Bölgesel aktörlüğün ötesine geçmeye çalışan Türkiye için önemli bir unsur da savunma sanayide bağımsızlık ve gelişim gerekliliğidir. AK Parti döneminde savunma sanayinin millileştirilmesi ve yerlileştirilmesine dair adımlar atılmış ve güçlendirilmiştir."

Kaynak: