Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

Gelişmiş ülkeler paradoksu

Gelişmiş ülkeler paradoksu

Trump, ABD ekonomisi ve askeri gücünü arkasına alarak, dünya eko-politiğinde “astığım astık kestiğim kestik” modunda, tabir reyindeyse dünyaya ayar verme çabalarına hız kesmeden devam etmektedir. ABD’nin Meksika ile yapılan görüşmelerin anlaşmayla sonuçlanması, korumacı politikalar uygulamasında Çin ile giriştiği bilek güreşinde bu zamana kadar beklediği sonucu alamayan Trump’ın elinin güçlendirmesinin önünü açtı. Uygulanacak karşılıklı gümrük tarifeleri oranlarında ABD’nin Çin ile anlaşma sürecinin uzun sürmesi ve Meksika gibi anlaşmaya sonuçlanmamasının tek nedeni, Çin ekonomisinin hacminin büyüklüğü nedeniyle ABD tarafından yutulamamasıdır. ABD bir yandan iç ekonomik dinamikleriyle uğraşırken, aynı zamanda cari dönemde kendini yerkürenin büyük abisi konumunda gördüğünden, dünyanın neresinde olursa olsun lehine olan her şeye sahiplenmeye çalışması, global refahın tesis edilmesindeki en önemli sorunu teşkil etmektedir. Üstelik bu riske Trump’ın agresif, hırçın ve başına buyruk ruh hali de eklenince, dünya barışının sözde değil özde gerçekleşmesi, kısa vadede mümkün görünmemektedir.

İbret alınsaydı, tarih tekerrür eder miydi? sözünün, günümüzde de geçerli olduğunu düşünüyorum. Dünya fazla değil yüzyıl içinde, sanki I. ve II. Dünya Savaşlarını hiç yaşamamış, I. Dünya Savaşı sonundaki orantısız paylaşımın II. Dünya Savaşı’nın ortaya çıkış sebebini meydana getirmemiş ve milyonlarca insanın ölümüne neden olmamış gibi, uluslararası hukuk kurallarını hiçe sayarak birkaç gelişmiş ülkenin doyumsuz istekleri nedeniyle kaos ortamına ve sonunda – yanılmak istediğimi hararetle ifade edeyim – yeni bir dünya savaşına ne yazık ki, koşar adım ilerlemektedir. Konunun enteresan tarafı ise, ABD’nin başını çektiği ve kuyruğuna takılan birkaç ülkenin dünya kaynaklarına sahip olma hakkını sorgusuz kendilerinde görmeleri gibi hasta ruh hali düşüncenin, bumerang misali başta belki milyonlarca insanın ölümü ve maddi kaynakların zarar görmesi olmak üzere ABD’de dahil tüm ülkeleri olumsuz etkileyeceği açıkken ve önceki iki dünya savaşının zararları ortada iken, hala ders alınmamış olmasıdır. Tüm ülkelerin, evrensel hukuk ve insan haklarını özgürce, bağımsız bir şekilde günümüzde olduğu gibi, kullanma olanağından mahrum bırakılması durumunda, küresel iktisadi büyümenin ve sosyal barış ortamın sürdürülebilirliğinin ve kalıcılığının sağlanması olanaksızdır.

Ekonomi biliminde önemli kavramlardan olan homoeconomicus – akıllı, rantabl insan ve firma – ilkesi gereği savaş, kaos, gerilim, çatışma gibi olumsuz anlamların hakim olduğu ortamlarda, kişiler taleplerini erteleme yolunu tercih ederken, firmalar talep azaldığı için de zaten orta ve uzun vadeyi kapsayan yatırımlara mecburen girişemeyeceklerdir. Keynes’in “hayvani güdü” olarak ekonomiye kazandırdığı kavram, tam da bu anlattığımızın karşılığıdır. Trump’lı ABD öncülüğünde batılı ülkelerin, geri ve gelişme yolundaki ülkelerin emtialarına, kendilerinin bile inanmadığı demokrasi kılıfı kaplamalı hukuki gerekçeler uydurarak el koymaları küresel yatırımların yavaşlamasındaki en önemli engeldir. Zaten OECD, IMF ve WB gibi uluslararası kuruluşların 2019 ve 2020 yılları için küresel büyüme oranını aşağıya doğru revize etmelerindeki en önemli unsur, dünyanın bir türlü kaos ikliminden kurtulamamasıdır. Dünya ekonomisinin istikrarlı büyüme trendine girmesinin yolu, her ülkenin sahip olduğu kaynakların kullanımına kendilerinin karar vermesi ve adil paylaşılmasından geçer. Batılı ülkeler söz konusu üstünlük duygusu yanlışından dönmedikten sonra, ülkelerin ekonomik performanslarını gösteren veriler olumlu olsa bile, genel anlamdaki küresel negatif yapıyı tersine çevirme yolunda hiçbir önemi ve etkisi olmayacaktır. Örneğin ülkemizin on iki aylık bazda Nisan ayı cari açığın, 2018 yılının aynı ayına göre 4.26 milyar dolar azalarak 8.63 milyar dolara gerilemesi ilk bakışta olumlu bir gelişme gibi görünse de, işsizliğin artmasına yol açması bir yana, tüm ülkelerin batılı ülkelerin dayatması karşısında kuşatması altına girme tehlikesi ülkemiz için de her geçen gün arttığından, çok fazla bir anlamda ifade etmemektedir. Altın, döviz ve petrol fiyatlarının dünya ekonomisinin gelişmesini pozitif etkileyecek yönde belirlense bile, kaynakları elinde bulunduran ülkelerin istediği gibi kullanmaları yerine, batılı ülkelerin bunları bir şekilde ellerine geçirme politikaları devam ettiği müddetçe, ekonomik istikrar sağlanamayacağı gibi, dünya üzerinde savaş ve kan bulutları da eksik olmayacaktır.                       

Soru: Gini Katsayısı ve Lorenz Eğrisi sonuçları birbiriyle paralel midir? Neden?

Sözün Gözü: Kimsenin yaptığı yanına kalmaz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal Arşivi
SON YAZILAR