‘Hadimü'l-Haremeyn’ Yavuz Sultan Selim

Mısır'ı alarak imparatorluğun kaderini değiştiren Osmanlı Sultanı olan Yavuz Selim, "Hilafet tahtının sultanı" ve "Hadimü'l-Haremeyn" unvanlarının yanı sıra zamanın İskender'i olarak da anılıyordu. Yavuz Sultan Selim, vefatının 500. Yılında dualarla yad ediliyor.
‘Hadimü'l-Haremeyn’ Yavuz Sultan Selim

Babası 2. Bayezid'in sancak beyi olarak bulunduğu Amasya'da 10 Ekim 1470'te doğan 9. Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim, 1510 yılına kadar Trabzon sancak beyliği yaptı. Şehzade Selim, kardeşi Ahmed'i tahta geçirmeye hazırlandığını öğrenindiği babasının ordusuyla karşı karşıya geldi. Bu sırada İstanbul'da yeniçeriler Şehzade Ahmed'i istemediklerini ve Selim'i desteklediklerini ilan etti. Bazı vezir ve paşaların da baskısı sonucu 2. Bayezid, tahtından Selim lehine feragat etmek zorunda kaldı. Böylece Şehzade Selim, 24 Nisan 1512'de 9. Osmanlı hükümdarı olarak tahta çıktı. Yavuz Sultan Selim'in ilk hedefi Osmanlı Devleti için ciddi bir dini ve siyasi tehdit oluşturan Şah İsmail oldu. 1514'te İran seferi için yola çıkan Yavuz Sultan Selim, Çaldıran savaşında Şah İsmail'i geri çekilmek zorunda bıraktı. Tebriz'e girerek adına hutbe okuttu. Sultan Selim, 1516'da doğu seferi için İstanbul'dan ayrıldı. Sünni Memlük Sultanının Safevilerle ortak hareket ettiğini öğrenerek, Malatya'dan Halep'e doğru ilerledi. 24 Ağustos'ta Mercidabık Ovasında yapılan savaşta Memlük ordusunu dağıttı.

HİLAFET ABBASİ SOYUNDAN OSMANLI SOYUNA GEÇTİ

Daha sonra Mısır seferine karar veren Yavuz Sultan Selim'in ordusu önce Şam'ı ardından Kudüs'ü ele geçirdi. 9 Ocak 1517'de Gazze'den Mısır'a doğru yola çıkan Yavuz Sultan Selim, yeniden toparlanan Memlük ordusunu bu kez Ridaniye'de bozguna uğrattı. Yavuz, 4 Şubat 1517'de büyük bir törenle Kahire'ye girdi ve Mısır tahtına oturdu. Böylece hilafet Abbasi soyundan Osmanlı soyuna geçti. Yavuz Sultan Selim, 2 yıl bir ay süren seferin ardından 1518'de İstanbul'a döndü. İstanbul'da çıkan veba salgını sonrası 1519'da Edirne'ye giden Sultan Selim, sırtında çıkan bir ur nedeniyle 22 Eylül 1520'de vefat etti.

“FARSÇA VE ARAPÇAYA HÂKİM BİR KALEM, İYİ BİR MAREŞAL”

Tarihçi İlber Ortaylı, Hürriyet Gazetesi’ndeki köşesinde Yavuz Sultan Selim’den şöyle bahseder: Farsça ve Arapçaya hâkim bir kalem, iyi bir mareşal. Kolaylıkla geçtiği Sina Çölü’nü 1914’te Cemal Paşa’nın kuvvetleri Mısır seferi sırasında aynı rahatlıkla geçemediler. Ağır toplarıyla iklimden yararlanarak, mevsimleri çok iyi tanıyarak Kahire’yi arkadan çevirebilmiştir. Tasarruflu bir politika güdüyordu. Hazinesi açık vermeyen maliyenin kaynağı olarak onun mührüyle mühürlendi. Sonuna kadar da öyle kaldı.

AKIL ALMAZ SEFERLER

8 yıllık saltanatı içinde İran Safevilerini tamamıyla Anadolu’dan püskürttü. Bu aynı zamanda Anadolu’dan birçok Alevi Türkmen’in de İran’a göçüne neden olmuştur. Şahsevenler İran içinde çok önemli bir gruptur. Şah İsmail Safevi’nin yenilgisiyle bir şey açıkça ispat edildi: Türk imparatorluğu ateşli silahlar devrine ve Rönesans dünyasına askeri teknikler ve harp nizamı bakımından uyum sağlamıştır. Şah İsmail’in savaşçı Türkmenleri ve İranlıların fazla bir şansı yoktu. Aynı durum 1517 Ridaniye Zaferi’yle biten Mısır Seferi için de geçerlidir. Bunlar o devir için akıl almaz seferlerdi. Sadece karşısındaki Safeviler ve Mısır Memluklarıyla değil devletlularla da çatışmak zorunda kaldı.

YAVUZLUĞUNUN İZAHI

Osmanlı devlet adamı iyi bir bürokrattır ve iyi de komutandır. Devlete ve padişaha sadık olmak zorundadır ama gözünün yemediği kendi mevkiini tehlikeye atacak atılımlardan çok çekinir ve bunun için padişaha dahi direnir. Yavuz’un projelerinin inanılmazlığından dolayı çok devletlunun kellesi gitmiştir. Piri Mehmed Paşa’dan başlayarak, İdris-i Bitlisi’nin tarif ettiği üzere devletlularla çatışması, bir çırpıda İskender Paşa, Tâcîzâde Câfer Çelebi ile Sekbanbaşı Balyemez’in boyunlarını vurdurması bu şiddetin, yavuzluğun izahıdır. Bu kadar kısa zamanda yaygın bir coğrafyayı, bütün İpek Yolu’nun geçtiği Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’yu imparatorluğa katması kolay olmamıştır.

ŞİRPENÇEYE USTURA

Babası II. Bayezid’i tahttan indirdi veya kendi lehine feragat etmeye mecbur bıraktı. 24 Nisan 1512’de tahta çıktıktan sonra babasını Dimetoka’ya emekliliğe yolladı ne var ki 10 Haziran 1512 günü II. Bayezid Abalar köyünde vefat etti. II. Bayezid’in zehirlendiğine dair rivayetler dahi vardır. İlginç tesadüf yıllar sonra Yavuz Sultan Selim Rumeli’ye yönelen bir seferde 21-22 Eylül 1520 gecesi kendisi de aynı mevkide vefat etti. Sebebi şirpençe dediğimiz amansız hastalık. Sabırsızlığı ve radikal tabiatı yüzünden bu şifa bulmaz yarayı usturayla aldırmıştı. Hastalığın devamı ve yan tesirleri geçmedi, onu ölüme götürdü.

AÇIK VERMEYEN MÜHÜR

Yavuz Sultan Selim Han, Farsçaya ve Arapçaya hâkim bir kalemdi. Büyüyen Osmanlı şehzadeleri gibi klasik eğitimi iyi görmüştü. İyi bir mareşal olduğuna hiç şüphe yoktur. Onun kolaylıkla geçtiği Sina Çölü’nü 1914’te Cemal Paşa’nın kuvvetleri Mısır seferi sırasında aynı rahatlıkla geçemediler. Yavuz ağır toplarıyla iklimden yararlanarak mevsimleri çok iyi tanıyarak Kahire’yi arkadan çevirebilmiştir. Tasarruflu bir politika güdüyordu. Askerle çatışacak tedbirlere rağmen onları ikna etmeyi bilmiştir ve devlet hazinesi açık vermeyen maliyenin kaynağı olarak onun mührüyle mühürlendi. Sonuna kadar da öyle kaldı.

MACİT ULUÇAMLIBEL / YENİ HABER GAZETESİ