Hükümetten S-300 açıklaması!

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Girit’teki S-300’lerin hazırlandığı iddiası ile ilgili olarak, ‘’ Bende böyle bir teyitli bilgi yok. Bir tarafta gözünüzün önüne TSK’nın iradesini getirin. Bunların uğraştığı işler çocukça işler.’’ dedi.
Hükümetten S-300 açıklaması!

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, NATO Liderler Zirvesi'ne ilişkin, "Bu zirvenin en önemli sonucu şu, dışarda konuşurken Türkiye'ye ne yapması gerektiğini söyleyenler, dörtlü zirvede Cumhurbaşkanımız'dan aslında kendilerinin ne yapması gerektiğini ve bunları yapmadıklarını duymuş oldular. Bunlar karşısında da söyleyecekleri çok fazla bir şey yok." dedi. 

Çelik, CNN Türk canlı yayınında gazeteci Hakan Çelik'in sorularını yanıtladı. 

İlk uçuş testini gerçekleştiren Akıncı TİHA'yla ilgili videonun gösterilmesi üzerine Çelik, bunun müthiş bir iş olduğunu, 15 yıllık tarihte 200 yıllık yol yürüdüklerini, normalde bu buluşlar için başka ülkelerin kapısında beklemek durumunda kalacaklarını ve bu ihtiyacı giderdiklerini anlattı.

Bu teknolojiyi dünyada en ön sırada ürettiklerini vurgulayan Çelik, genç beyinlerin bir seferberlik içerisinde eserlere imza atarken hayallerini ve ideallerini gerçekleştirdiklerini, bunun topyekun bir seferberlik olduğunu ifade etti.

Gündemdeki Ceren Özdemir cinayetine de değinen Çelik, "Şimdi bu tabii bizim canımızı çok yakan, özellikle Ceren kardeşimizle birlikte bir kere daha gördük ki her bir yaşadığımız kayıpla birlikte insanlığımızdan, medeni toplum olma bir şey kaybediyoruz. Bu dünyanın her yerinde büyük problem, ülkemizde de büyük bir problem." diye konuştu. 

Kadına yönelik şiddetin birkaç boyutu olduğunu aktaran Çelik, siyaset, medya ve günlük hayatta kullanılan dilin fazla ataerkil ve maço olduğuna, kadınları aşağılayan, ikinci sınıf olarak gören kavramların kullanıldığına işaret etti. Çelik, küçük yaştan itibaren çocukların yetiştirilmesinin önemine işaret etti. 

 

- "Kadına şiddet topyekun mücadele edilmesi gereken bir alan"

AK Parti Sözcüsü Çelik, bu konuda kat edilmesi gereken çok büyük bir mesafe olduğunu belirterek, şunları söyledi:

"Bu sadece kanunlarla düzenlenebilecek, siyasetle ele alınabilecek bir şey değil. Bu kültürel ve ahlaki bir konu. Çocuk hangi kodlarla yetişiyor? Kız ve erkek çocuklara dönük davranışların farkından itibaren bu içselleştiriliyor. Kız çocuklar ve kadınlar için bir takım şiddet, sadece fiziki şiddet değil. O en çirkini, ama sözel ve davranış kodlarına gizlenmiş şiddet ile bir insanı iş hayatında, kamusal hayatta, okulda farkında olmadığımız şekilde geri planda tutan bir yaklaşım var. Bunlar da şiddet. Bu kültürel ve ahlaki hassasiyet gerektiriyor. Tabii ki siyaset konumu üzerine düşeni yapacak, yapıyor da ama sonuçta kanunların uygulanması da bir zihniyet meselesi. Siyaset açısından da bu var. Bizim kullandığımız dilde, en son gördük işte bir kadın arkadaşımıza karşı Meclis'te son derece çirkin bir saldırı. Doğrudan 'Susturun, haddini bildirin.' gibisinden son derece maço bir tavırla. Bu topyekun bir mücadele edilmesi gereken bir alan."

Çelik, kadına yönelik şiddet ve cinayet haberlerinde olayın nasıl işlendiğine ilişkin detaylı bilgi verilmesinin yol gösterici ve örnek teşkil edici sorun doğurabileceğini kaydetti. 

Kadına şiddetin önlemesiyle ilgili büyük mesafeler alındığını, kanunlarda düzenlemeler yapıldığını belirten Çelik, siyasetçi olarak bu konuyu daha çok gündemde tutacaklarını, ama en önemli meselenin çeşitli alanlardaki bileşenleri bu konuda eğitmek olduğunu dile getirdi. 

- Dörtü zirve

NATO Liderler Zirvesi'nin hatırlatılması üzerine ise Çelik, NATO'yla ilgili yoğun tartışmaların yapıldığı bir dönemde, Barış Pınarı Harekatı'na dönük en ileri ifadeleri kullanan Fransa gibi ülkelerin zirvede bir araya geldiğini anımsattı. 

Zirvenin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Londra seyahati, dörtlü zirve, iki NATO toplantısının sonucu ve Cambridge Camisi gibi önemli bir esere imza atılması gibi sonuçları olduğunu ifade eden Çelik, "Dörtlü zirve de tabii birçok gündem maddesi var. Göç meselesinden Barış Pınarı Operasyonu'na, Suriye'deki duruma kadar. Bu zirvenin en önemli sonucu şu, dışarda konuşurken Türkiye'ye ne yapması gerektiğini söyleyenler dörtlü zirvede Cumhurbaşkanımız'dan aslında kendilerinin ne yapması gerektiğini ve bunları yapmadıklarını duymuş oldular. Bunlar karşısında da söyleyecekleri çok fazla bir şey yok." değerlendirmesini yaptı. 

Terörle mücadelede çifte standart uygulandığını belirten Çelik şöyle devam etti: 

"Avrupa Birliği Bakanıyken gördüğüm çok net bir manzara vardı. Türkiye, DEAŞ saldırısına uğradığı zaman Avrupa'daki büyük kamu binalarına pek çok başkentte Türk bayrağı yansıtılıyordu. Kayıplarımız hakkında bizimle dayanışma içerisinde olduklarını söylüyorlardı, ama PKK saldırısına uğrağımız zaman Avrupa'da hiçbir binaya Türk bayrağının yansıtıldığını görmedim. DEAŞ'a karşı bu dayanışma gösterilirken PKK'ya karşı gösterilmedi. Aynı vatandaşımızı, askerimizi kaybediyoruz. Bu çifte standardın can yakıcı tarafını gösteriyor. Avrupa Parlamentosu, PKK taraftarlarının sergilerinin açıldığı bir salonlarla, koridorlarla doluydu. Bu dörtlü zirvede, Türkiye'nin tezleri daha iyi bir şekilde ele alındı." 

Türkiye'ye karşı en ileri ifadeleri kullanan, YPG/PYD terör örgütlerinin mensuplarını en çok davet eden ülkenin Fransa olduğuna işaret eden Çelik, Türkiye-Fransa ilişkilerinin tarihine de değindi.

Çelik, "Çifte standartlar gündeme getirildiğinde son derece şaşırtıcı bir şekilde şunu söyleyebiliyorlar. Bizim çift vitesli bir yaklaşımımız vardır. İnsan hakları konusunda uyarırız, ama o bölgelere silah da satarız. Bu davranış biçimi artık kurumsal hale gelmiş. Bu insan hakları demokrasi ve hukuk gibi kavramları yıpratıyor. Çünkü bu kavramların başka ülkelere karşı bir kırbaç, enstrüman gibi, onların dış politikasına ipotek koyma şeklinde kullanıldığı çok net gözüküyor. Bu konuda ilkeli davranılmıyor." diye konuştu. 

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Türkiye'ye yönelik tutumuna değinen Çelik, şu anda bir ülkenin başbakanı olan bir arkadaşı ile aralarında Macron'a ilişkin geçen anektodu aktardı.

Hakan Çelik'in, Türkiye'nin farklı inançlara önemli ölçüde sahip çıkan bir ülke olduğunu belirtmesi üzerine Çelik, "Doğu Hristiyanlığının hamisi olmaktan kasıt, bizim bölgemizdeki ve yakın bölgemizdeki Hristiyanların, Yahudilerin can ve mal güvenliğinin korunmasıysa, bunun hamisi Türkiye'dir. Biz sadece bu eserleri restore etmekle kalmıyoruz, aynı zamanda onların can ve mal güvenliğini, Irak'ta, Suriye'de, diğer yerlerde sağlamak için uğraşıyoruz." diye konuştu.

Bu noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Cambridge Camisi'nin açılışındaki konuşmasının çok önemli olduğuna işaret eden Çelik, şöyle devam etti:

"Şu beni çok etkilemiştir, Peygamber Efendimize küstahça, ahlaksızca bu saldırılar yapıldığı zaman oradaki Müslümanlar bu hakaretlere hakaretle karşılık vermediler. İlginç bir şey oldu oradaki Hristiyanlar, düzgün, demokrat insanlar gittiler el ele tutuştular camilerin etrafında bir koruma çemberi oluşturdular. Peki Müslümanlar ne yaptı? Onlar da Peygamber Efendimize yapılan bu hakaretle ilgili olarak oluşan gündem karşısında Hz. İsa'ya saygı geceleri düzenlediler. Biz bu bağnazlığı, yobazlığı bu şekilde yenebiliriz."

Çelik, kendisinin Kültür Bakanı olduğu dönemde Almanya Başbakanı Merkel'in Kapadokya'yı ziyaret ettiğini anlattı. Merkel'in bu ziyaret sırasında gidilen tüm kiliselerde restorasyon çalışması yapıldığını görmesinden çok etkilendiğini kaydeden Çelik, bu yaklaşımın dünyada da hakim olması gerektiğini düşündüklerini belirtti. Çelik, öte yandan İngiltere'nin çok olumlu yaklaştığı Cambridge Camisi'nin bölgenin mimarisiyle uyumlu, ışıktan ahşabın kullanılmasına kadar son derece insani ve Avrupa'nın ilk çevre dostu camisi olduğunu dile getirdi. 

Akdamar Adası'ndaki Ermeni Kilisesinin ayine hazırlanması sürecini de hatırlatan Çelik, aynı şeyi yurt dışındaki camileri restore etmek, o eserleri yaşatmak için talep ettiklerini söyledi. 

Atina'nın, Avrupa'da hala bir camiyi hayata geçiremedikleri bir başkent olduğunu vurgulayan Çelik, Medeniyetler İttifakı konusunu değerlendirerek, şöyle devam etti:

"Dünyanın her tarafında bir başkasına saygı göstermeyi esas alan insanlar var. Bu hepimizi boğmaya çalışan bağnazlıkla, bununla mücadele etmesinin yolu her birimizin diğerinin kimliğini doğal haliyle tanıyarak, ona bu özgürlüğü tanımamızdan geçiyor. Yani burada bu ibadet mekanlarının özgürleşmesinden tutun da insanların rahatça kimliklerini yaşayabilmesine kadar. Öyle olduğu zaman aslında entegrasyon da kolaylaşıyor. İnsanlar niye entegre olamıyorlar yaşadıkları toplumlara? Kimlikleri ve dilleri üzerinde bir engel söz konusu olduğu zaman daha katı sarılıyorlar kendi kimliklerine ama orada bir özgürlük olduğu zaman daha kolay entegre olurlar bu da dünya için iyidir, Avrupa için iyidir."

- "Medeni toplum olma vasfının en önemli gereği kadının konumu" 

Hakan Çelik'in, "Batı'da büyük bir İslam karşıtlığı var, ama diğer taraftan İslam ülkelerinin herhalde yapması gereken önemli şeyler var. Baktığımız zaman İslam coğrafyasında özellikle Türkiye dışındaki bazı ülkelerde bir orta çağ izlenimi veren uygulamalar var." değerlendirmesi üzerine Ömer Çelik, şu ifadeleri kullandı:

"Her türlü dini, etnik aidiyetten öte, medeni toplum olma vasfının bugünkü dünyada gerekleri var. Bunun önde geleni bir toplumda kadının konumunun ne olduğudur. Bir toplumda kadının konumu ileri standartlarda değilse o toplum, medeni toplum olma vasfını kaybeder. Bu sadece sembolik bir şey değil, reel olarak da kaybeder. Bugünün dünyası bu dinamiklerle oluşuyor. Bugünün dünyasında medeni toplum olma vasfının ana sütunlarından biridir. Bu olmadığı zaman o sütunun üstündeki çatı yıkılır. İslam dünyası bu konuda sınıfta kalmıştır. Bu konuda ilerlenmesi gereken çok büyük yollar vardır. Aşılması gereken büyük engeller vardır, ama daha çarpıcısı şu, Avrupa'ya 'İslam düşmanlığı, Türk düşmanlığı yapan aşırı sağla mücadele et' derken, İslam dünyasının insanlık dışı örgüt DEAŞ'ın ideolojisiyle ve kendisiyle mücadele etmesi gerekir. Ama Cumhurbaşkanımız dışında 'DEAŞ Müslüman değildir, DEAŞ İslam'ı temsil edemez.' diyen bir ses duymuyoruz İslam dünyasında."

Hakan Çelik'in, "Bir de işin üzücü tarafı bazı kesimlerde hala Türkiye sanki DEAŞ'a ve DEAŞ ile ilgili gruplara yakın duruyor izlenimi var. Bu çok tabii üzücü birşey. Niye böyle bir algı var?" yorumu üzerine Ömer Çelik, bunu en çok yapanlardan birinin Fransa olduğunu ve bunu DEAŞ'a karşı mücadele ediyor diye PKK, YPG'ye bir alan açmaya çalıştığı için yaptığını söyledi.

Vekalet savaşları olduğunu, sömürge arzusu olan ülkelerin PKK, YPG, PYD gibi örgütleri vekalet savaşında kendisinin temsilcisi olarak kullandığını ifade eden Çelik, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Bunlar da zaten kim bir güç, silah aktarırsa, kim kendilerine bir gelecek vadederse ona hizmet eden örgütler. DEAŞ, PKK dediğiniz şey, terördür, bunlar etiket. Bunlar sadece farklı vekalet savaşlarının adresleri olarak kullanılan işler. Bunlara destek veren ülkelerin yaptığı işin arkasında ne bir durum var. O da şu, hangi ülkede destek veriyorsa o ülkeye dönük sömürgeci bir çıkar peşindedir. Bunu kazıdığınız zaman altında hemen bu çıkar. Bir siyasi matruşka var. En üstünde Erdoğan düşmanlığı var. Kaldırıyorsunuz altında Türkiye, onu kaldırın altında İslam düşmanlığı var. Fakat bu aşırı sağcıların gerçek kimliklerini gizlemek için kullandıkları üç kademedir. Tekrar bunları kaldırmaya devam edin, bunun altından antisemitizm çıkar. Bunların aynı zamanda Musevi düşmanı olduğu ortaya çıkar. Tekrar kaldırın en altta şunu göreceksiniz. Aslında bunlar Avrupa'nın temel demokratik değerlerine de düşmandır."

Bunun topyekun bir mesele olduğunu vurgulayan Çelik, "Yani dünya ya topyekun medeni bir hayat yaşar ya da sadece barbarlığı paylaşmış olur." dedi. 

Ömer Çelik, yurt dışında yaşan Türklerin bir araya getirilme gayretlerine de değinerek, Türkiye'de siyasi ve toplumsal meselelerin kazındığı zaman altında kimlik problemleri konusunda aşırı kutuplaşmış, radikalleştirilmiş bir tarihe sahip olunmasının yattığını söyledi. 

Genel bir toplumsal kabul ve ahlak oluşturulması noktasında yetersiz kalındığını belirten Çelik, Türkiye'nin içindeki kim problemiyle ilgili geçmişte yaşananların yurt dışına ihraç edildiğini kaydetti. 

Şimdi yapılan yoğun faaliyetlerle ortak paydanın oluşturulduğunu ifade eden Çelik, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı'nın bu noktada önemli işler yaptığını sözlerine ekledi.

GİRİT’TEKİ S-300’LERİN HAZIRLANDIĞI İDDİASI

Bende böyle bir teyitli bilgi yok. Bir tarafta gözünüzün önüne TSK’nın iradesini getirin. Bunların uğraştığı işler çocukça işler. Böyle bir şey de yapıyorlarsa, bu S400 meselesiyle uğraşanların meselesi olur.

YENİ PARTİ HAZIRLIKLARI

Siyasette her şeyi takip ediyoruz. Siyasetle ilgili genel değerlendirmemiz dışında bu konuyla ilgili özel bir değerlendirmemiz yok.

AK Parti’nin rakibi kendisidir. Biz ne yapacağımız odaklanmış durumdayız.

KÜLLİYEYE GİDEN CHP’Lİ TARTIŞMASI

Ben olayı kimin yaptığını buldum. Bir kod vereceğim. Kim diyorsa ki bu işin arkasında saray var onlar yaptı. Bu bilgiyi veren CHP’li CHP genel başkanından onay aldığını söylemişti. CHP genel merkezi “biz yanlış bir yaklaşıma girdik özür diliyoruz” demeliydi.

Bundan sonra bile bu komployu bize saray kurdu kim diyorsa bunu onlar yapmıştır.