İmamlar, kahvehaneyi devlet dairesi gibi kullanırdı

16'ncı yüzyıldaki kahvehaneler sosyal dayanışma ve iletişimin üst düzeyde yaşandığı mekanlardı.
İmamlar, kahvehaneyi devlet dairesi gibi kullanırdı

Mahallede idari görevlere sahip imamlar bu mekanları devlet dairesi gibi kullanıyordu. Her türlü yardım, istişare, mahalle sorunları burada çözüme kavuşturuluyordu.

İslam şehirlerinde mahalleler; belirli bir kimliğe sahip, hem işlevsel yanı olan hem de sosyal bütünlüğü sağlayan yerleşim birimleri olarak karşımıza çıkar. Günümüzde görülemeyecek bir dayanışmanın yaşandığı, tüm sakinlerinin sevinç ve kederlerini birlikte paylaştıkları bu mahalleler bugün maalesef sadece hatıralarda kaldı... Osmanlı döneminde mahalleler şehirlerin en küçük idari ünitesi olarak varlıklarını devam ettirmişti. Devlet, genellikle bir cami veya mescit etrafında şekillenen mahallelerde imamlara önemli sorumluluklar yüklüyordu. Mahallenin örf, adet ve din kurallarına göre yaşayıp yaşamadığını kontrol eden, nikah kıyan, yazılı belgeler hazırlayan, etrafın temizlik ve düzeninden sorumlu olan kişiler imamlardı. Yani bir imam, devletle vatandaş arasında köprü vazifesi görmekteydi. 16'ncı yüzyıldan itibaren gelişmiş bir mahallede yer alan cami, sıbyan mektebi, bakkal, fırın ve hamamın dışında sosyal dayanışma ve iletişimin üst düzeyde yaşandığı diğer bir mekan ise kahvehanelerdi.

GENÇLER KISIK SESLE KONUŞURDU

Mahalleler, mahalle kahvelerinin etkisi atındaydı. İdari görevlere sahip imamlar da bu mekanları birer devlet dairesi olarak kullanıyordu. Mahalle kahvehanelerinin müdavimleri arasında yazılı olmayan bir hiyerarşi bulunurdu. Yaşa, bilgiye, askeri veya mülki rütbeye, ticaret ve sanat erbabına buralarda çok saygı gösterilirdi. Gençler ise ayrı bir yerde, saygıda kusur etmeden kendi aralarında kısık sesle konuşurdu. Sohbetler bazen müstakil yapılabiliyorken bazen de birinin anlatıp herkesin dinlemesi şeklinde de gerçekleşebiliyordu.

Konuşulan mevzular günün genel hadiseleri ile mahalleye ilişkin meselelerdi ve bu meselelerin bir kısmı resmi makamlara iletilmeden önce burada çözüme kavuşturulurdu.

Mahalleler, Müslüman ahalinin gözünde büyük bir aile olarak kabul edildiği için hiç kimse açlık korkusu yaşamazdı. Fakir fukara için kahvelerde toplantılar yapılarak maddi yardımlar temin edilir, yetimler evlendirilir, işsizlere iş bulunurdu. Aynı zamanda mahalle kahvehaneleri birer poliklinik olarak da kullanılmaktaydı. Zira buralarda kahve takımları ve ürünlerinin yanı sıra usturalar, havlular ve peşkirler bulunur; kahveciler de dişçi, sünnetçi, cildiyeci ya da cerrah kimliğiyle vatandaşlara sağlık hizmeti verirdi.

BAZILARINA GİRİLMEZDİ

İstanbul’daki mahalle kahvehaneleri muhit ve özelliklerine göre kendi içinde bir ayrıma tabi tutuluyordu. Esnaf, Âşık, Yeniçeri, Tulumbacı, Semaî (çalgılı kahvehaneler), Meddah, Esrar, Seyyah Kahvehaneleri adıyla bilinen bu mekanların herbirinin kendine has özellikleri bulunmaktaydı. Burada herbirine ayrı bir başlık açamayacak olsak da çok fazla bilinmeyen Esrar ve Seyyah kahvehanelerinden bahsetmekte fayda var. Tahtakale, Galata, Kumkapı, Samatya ve Tavukpazarı gibi semtlerde bulunan esrar kahvehaneleri alkolik özellikle de esrarkeşlerin mekanı olmuştu. Toplumun dışına itilmiş, kimseleri olmayan bu insanlar ancak esrar kahvehanelerinde sosyalleşebilmekteydi. Aynı zamanda yatakhane olarak da kullanılan esrar kahvehaneleri, mahalle sakinlerinin gözünde girilmemesi gereken bir batakhane görünümündeydi. 17'nci yüzyıldan itibaren sayıları artan bu kahvehanelerin belli başlıları  Gavran Mustafa’nın Kahvesi, Arnavut İsa’nın Kahvesi, Dragon Kahvesi, Doktorun Kahvesi...

Seyyar Kahvehaneler ise 19'uncu yüzyıldan sonra artış göstermişti. Kalınca bir sırığın ucuna bağladıkları küçük bir ocak ve birkaç adet fincandan oluşan kahve takımıyla sokaklarda dolaşan seyyar kahvehaneciler, ulaşımın zor olduğu yerlerde isteyenlere anında sıcak kahve sunmaktaydı. Bir zamanlar mahalle sıcaklığını iliklerine kadar yaşayan şehirlerimiz bilhassa 60’lardan sonra yerini etrafı beton duvarlarla çevrili sitelerin soğuk yüzüne bırakmış, kahvehanelerin de eski tadı ne yazık ki artık kalmamıştır.