Mehmet Toker

Mehmet Toker

İran'ı Doğru Okuyabiliyor muyuz?

İran'ı Doğru Okuyabiliyor muyuz?

İslam'ın/Hz. Peygamberin ikinci halifesi Hz Ömer'in hilafeti döneminde 642 yılında tamamen İslam topraklarına katılan İran; o tarihten bugüne kadar İslam dünyasında ayrışmanın, çatışmanın, farklılaşmanın merkezi olagelmiştir ve olmaya da devam etmektedir. İslam dünyasında Şia'nın ayrı bir yere konumlanması yine İran merkezlidir. Ehl-i sünnet olarak adlandırılan ana gövdeden kopmak suretiyle tarih boyunca, Müslümanlara karşı bir fren ya da takoz vazifesi görmeye devam etmektedir. (Osmanlı-İran ilişkilerinde olduğu gibi veya Moğol istilasındaki tutumları da bu açıdan değerlendirilebilir.)

İran jeostratejik konum itibariyle batısında Türkiye ve Irak (Ortadoğu), kuzeyinde Türkî Cumhuriyetler, doğusunda Pakistan, Afganistan, güneyinde Basra Körfezi ve Arap Yarımadası olmasından dolayı Müslüman coğrafyanın tam ortasında yer almaktadır. Coğrafi olarak İslam dünyasının tam ortasında yer alan İran; acaba zihin, fikir, ideolojiler, idealler ya da işbirliği ve vahdet açısından da İslam coğrafyasının tam ortasında mı yer almaktadır yoksa Şii ayrılıkçılığının bir neticesi olarak İslam'ın ve Müslümanların aleyhine olan her türlü ideoloji ve strateji-politiğe destek vererek, İslam ümmetinin, Müslüman coğrafyasının birleşip bütünleşmesine mani mi olmaktadır? Bu sorunun cevabı aynı zamanda Filistin'in geleceğinin ne olacağını ve nasıl şekilleneceğini de belirleyecektir. Bu sorunun cevabı sadece Filistin'in değil İslam dünyasının geleceğini de şekillendirmektedir. Yine bu sorunun cevabı 1800'lü yılların sonunda fikri tohumu atılan, 1947'de fiili olarak dünya siyaset arenasına çıkan siyonist İsrail terör oluşumunun da geleceğinin nasıl şekilleneceği hususunda önemli bir kriterdir.

1979'dan bugüne İran Ortadoğu siyasetinde ve stratejilerinde ABD ile, dönem dönem Rusya ile, özünde ise İsrail ile iyi polis kötü polis kurgusunu oynamaktadır. 1948'li yıllardan itibaren Filistin topraklarında İsrail ne zaman işgal alanını genişletmek istese tahterevallinin diğer ucuna İran geçmek suretiyle sûni bir gerginlik çıkarılıp İsrail işgalinin meşrulaştırılması sağlanmıştır. 7 Ekim 2023'ten bu güne son 125 gündür devam eden soykırım ve katliam hareketinde İran ve İran'ın destekliği Yemen'de bulunan şii grup olan Husiler, Kızıldeniz'de İsrail'e ait olduğu ya da İsrail'e yardım götürdü iddia edilen bir takım gemilere taciz saldırıları yapmak suretiyle adeta Yemen'in de işgal edilerek Arabistan yarımadasının güneyden de kuşatılması fikrine alan açmaktadırlar. İran devlet yönetimi, 125 gündür devam eden soykırım ve katliamda Filistin konusunda tam bir sessizliğe gömülürken; birkaç hafta önce Amerika'da Teksas merkezli çeşitli eyaletlerde ayrılıkçı ayaklanmalar başlamasının akabinde ve Amerika yönetiminin iç karışıklığa odaklandığı zaman diliminde İran, adeta Amerika'ya, İsrail'e ve Siyonist Yahudi Lobinin, Büyük İsrail devletine giden yoldaki çıkmaz ve açmazlarına can simidi olmuştur. 28 Ocak gecesi Ürdün, Suriye, Irak sınır üçgeninde bulunan bir Amerikan üstüne hiç kimsenin ölmediği ve yaralanmadığı bir taciz saldırısı düzenleyerek Amerika'da birlik, beraberlik, dayanışma rüzgarının esmesine vesile olmuş, ABD'deki ayrılıkçı hareketleri bir süreliğine rafa kaldırmıştır. Ayrılıkçı hareketlerle sarsılan ABD kamuoyu, tekrar milli birlik ve "lider ülke Amerika" duygularının depreşmesi neticesinde olaylar kendiliğinden yatışma yoluna gitmiştir. Bu hareket neticesinde de Filistin'de, İsrail'in elini rahatlatmıştır.

İran; Yemen'de, Suriye'de, Irak'ta, zaman zaman Ürdün'de, Şii grupları harekete geçirerek bölgedeki Amerikan üstlerine hiçbir Amerikan askerinin ölmediği, yaralanmadığı, burnunun bile kanamadığı taciz saldırılarına devam ederek adeta Büyük İsrail Devletine giden yolda, bölgedeki askeri hareketleri ve işgalleri meşrulaştıracak zemin hazırlamaktadır. Bu aşamada, İran-İsrail-ABD dayanışması ya da işbirliği noktasında şu soru aklımıza gelebilir. İtikadi, fıkhi olarak İslam'ın ana akımından ayrılmış da olsa neticede kendisini İslam Cumhuriyeti diye tanımlayan, halkının büyük çoğunluğu Müslüman olarak adlandırılan bir devlet nasıl oluyor da Müslümanlarla değil; İslam'ı önce Ortadoğu'dan sonra da tüm dünyadan silmek isteyen, tek dünya devletinin önünde en büyük engel olarak Müslümanları gören Siyonist Yahudi ve Evanjelist Hristiyanların yönettiği devletlerle işbirliği yapıyor? İran'ın, İslam dünyasına, Müslümanlara takoz olması 40-50 yıllık bir mesele değil. 1400 yıllık bir mesele. Sebebine gelince de belki de 2500-3000 yıllık tarihi bir geçmişi doğru okumak gerekiyor. Aksi halde, Ortadoğu coğrafyasında oynanan sinsi oyunu, kurgulanan hain planları anlama noktasında güçlük çekeriz.

Dışarıdan İran halkı Med ve Perslerin devamı bir halk olsa da; İran'daki derin yapının tarihi kökleri Kraliçe Ester dönemine kadar uzanan kripto Yahudi bir topluluğun varlığına kadar gidiyor. Şia'nın ortaya çıkması ve ayrışmasında da bu kripto Yahudi topluluğun varlığını rahatlıkla görebiliriz. Şia'yı, Ehl-i Sünnetten ayrıştıran temel meselelerin kökenlerinin ve düşünce sisteminin Yahudilikte de var olduğunu görebiliyoruz. Dolayısıyla bu ortaklığın bugünkü yansıması olan işbirliği, İran konusunda; Müslümanlara, özellikle İslam dünyasına liderlik yapma pozisyonunda bulunan Türkiye'ye etnolojiyi doğru okuma, teostratejiyi doğru planlama sorumluluğu yüklüyor.

Bugün Filistin'deki soykırım ve katliam üzerinden sağlıklı bir okuma yapabilmek için; ikinci Babil sürgününden sonra Arabistan, İran, Azerbaycan coğrafyasına yayılmış ve 1492'de İspanyolların katliamından kurtarıp Osmanlı topraklarına yerleştirmiş olduğumuz Yahudi nüfusun varlığını, kimlerle iş tuttuğunu, hangi amaca hizmet ettiğini ve 1917 sonrası Müslüman devletlerin yapılanmasında oluşturmuş oldukları derin yapılarla nasıl etkin roller oynadıklarını, askeri, ekonomik, siyasal ve kültürel alanlarda nasıl kamufle olduklarını, kendi nihai amaçlarına giden süreci medya manipülasyonlarıyla ve algı operasyonlarıyla nasıl yönettiklerini görmemiz gerekiyor. Zira Türk kimliği taşıyan herkes Türk ve Müslüman olmadığı gibi, İran kimliği taşıyan herkeste İranlı ve Müslüman, Arap kimliği taşıyan herkeste Arap ve Müslüman olmayabilir.

İran, dünya siyasetinde ABD, İngiltere ve İsrail'in sözde düşmanı gözükse de özde müttefikidir. Filistin, İslam dünyası için sadece Filistin'den ibaret olmadığı gibi İsrail'de sadece İsrail'den ibaret değildir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Toker Arşivi
SON YAZILAR