Kara Kitap'la yeniden karşılaşmak

TÜRKİYE’NİN İLK KADIN GAZETECİSİ SUAT DERVİŞ’İN İLK ROMANI: KARA KİTAP. İTHAKİ YAYINLARI, ONUNLA BİRLİKTE (DAHA ÖNCE LATİN HARFLERİYLE HİÇ YAYIMLANMAMIŞ) FATMA’NIN GÜNAHI, NE BİR SES… NE BİR NEFES… VE BUHRAN GECESİ ADLI ROMANLARINI TEK BİR CİLTTE TOPLADI.
Kara Kitap'la yeniden karşılaşmak
MERVE KOÇAK KURT [email protected]
 
Gençtik. Heyecanlıydık. İdealisttik. Boyumuzdan büyük kelimelerimiz vardı. Önceki asırda doğmuş bir kadının kelimeleriyle kesişti yolum. “Kara Kitap” idi eserinin adı. O yalın ve yakıcı diliyle kavramıştı beni. Bir yazar olarak… Şimdi, yıllar sonra, eserleriyle yeniden karşılaştığımda “Ne hoş bir rastlantı!” dedim. 
Fırtınalı mı desem çalkantılı mı tam karar veremediğim bir hayattır Suat Derviş’inki. Eğitimli bir ailenin eğitimli kızıdır o. Konservatuvar eğitimi için ablasıyla birlikte Almanya’ya giderek piyano dersleri alır. Eğiti¬mini bırakıp Almanya’daki gazete ve dergilerde çalışır. 1932’de ülkeye döner, çeşitli gazete ve dergilerde yazmasıyla gazetecilik hayatına başlar. 
En bilinen eseri Fosforlu Cevriye’dir. Ancak diğerleri de en az onun kadar kayda değerdir. Kimine göre ‘romantik’, kimine göre de ‘gerçekçi’ ögeler barındırır eserleri. Kara Kitap, benim için diğerlerinden ayrı bir yerde. Çünkü o bir ‘ilk-im’. Hem Derviş’in ilk kitabı, hem beni Derviş’le tanıştıran ilk kitap… Fosforlu Cevriye’deki o sahici dil, Kara Kitap’ta bambaşka bir çehreye bürünse de en az onun kadar dokunur okura.

KARA KİTAP’LA İLK TANIŞMA
 
Derviş, oldukça küçük bir yaştayken yazmıştır Kara Kitap’ı. Onunla ilk tanışıklığım, dediğim gibi üniversite yıllarına denk gelir. İz bırakmışlığı sarsıcılığından olsa gerek. Korkunç hayaletler, kasvetli evler, fırtınalı geceler, doğaüstü olaylar ve daha birçok gizem: Her daim, aşkla ve kıskançlıkla iç içe…
Romanda, ölümü bekleyen Şadan ile karlı bir havada kaybolan ve cesedini buldukları akrabası Hasan’ın hikâyesi anlatılır. Umutsuzluk her yana sinmiştir. “… şimdi hayalata karışmış güzel gözlerine bakarken ondan bir hakikat, bir tek söz dileniyorum: Yarın mevcut mu?” derken mesela… Aşk da umutsuzca yaşanır. Romanın sonu da öyle biter: “Karanlık… sonsuz, uçurumlu, zebanili, cehennemli bir karanlık beni sarıyor. Ne acı, ne feci, ne doğru, ben ölüyorum…” 
Akıcı bir dili ve sürükleyici bir kurgusu var Derviş romanlarının. Kimilerince ‘gotik’ diye nitelendirilen bir üslubu da. Bu nitelemeyi hak eden, belki romanların tekinsizliğidir, belki de oluşturulan atmosfer... 

 
‘NE BİR SES… NE BİR NEFES…’
 
“Felaket yaklaşıyor. Felaket yakınımızda ve kurban benim. Çünkü hayat bir tekrardan ibaret. İnsanlar dünyaya her ge¬lişlerinde aynı şeyi yapmakla mükelleftir. Siz bunu bilmi¬yorsunuz.” diyen bir adamın acıklı hikâyesidir Ne Bir Ses… Ne Bir Nefes… 
Yıllar sonra eve geri dönen oğul, babasının kâbusudur. Çünkü adam rüyasında, ilk evliliğinden olma oğlunun, ikinci eşiyle bir araya gelip kendisini aldattığını görür. Rüyaya göre ölümü oğlunun elindeki hançerden olacaktır. Vehimlerini öyle büyütür öyle büyütür ki, bu durum günlük yaşamını da etkiler. İşin ilginç yanı, tuttuğu günlüklerde dile getirdiği bu vehimleri oğlu da karısı da bir şekilde okumuştur. Ve olaylar bu kıskançlık ve kaybetme duygusu etrafında şekillenir. 

 
‘BUHRAN GECESİ’
 
Buhran Gecesi, Zehra ile kocasının hikâyesini an¬latır. 1923 yılında Süs dergisinde tefrika edilen ve bir sene son¬ra basılan eserin kalbi şu cümlede atar: "Dünya yüzünde tehlikede olmayan, tehlikede olmayan hiçbir güzellik yoktur."
Hayal ile gerçek arasında bir geliş gidiştir aslında Buhran Gecesi. Zehra’nın anlattıklarını kaleme almıştır Nedim. Zehra ve eşi, mutlu bir aşk yaşarmaktadır. Birbirlerine âşık bir çifttir onlar. Ancak bu mutlulukları uzun sürmez. Zehra kırlara çıktığı bir gün siyah elbiseli adamla karşılaşır ve bu adam, mutlu âşıklardan nefret eden şeytandan başkası değildir. Zehirli duygularla Zehra’nın kanına girmeye çalışır. 
Bu süreçte Zehra’yı yalnız bırakmayan iyi insanlar da vardır. Onu uyarırlar: "Dikkat et kızım! Sevdiğinin kalbini daima muhafaza et! Onun kalbi sende olduktan sonra hiçbir fenalık felaket değildir. Çünkü insanların malik olduğu en güzel şey ve en kıymetli şeyleri iblisin kin ve hasetleri kovalar." Şeytan, türlü türlü oyunlarla Zehra’nın kocasını kıskanmasını sağlar. Kıskançlık, onların mahvına sebeptir. Kocasının kalbini kendi elleriyle çıkarır Zehra. Aşk’ı öldüren, nihayetinde yine aşk olmuştur.

 
‘FATMA’NIN GÜNAHI’
 
Suat Derviş’in Fatma’nın Günahı adlı romanı ise 1924 tarihlidir. Yine ‘gotik’ olarak tanımlanabilecek bir atmosfer vardır bu eserde. ‘Aşk romanı’ olarak da nitelenebilir belki. Sevdiği kadar sevilmeyen bir kadının yaşadığı düş kırıklığını konu edinir. Derviş, kahramanı Fatma’yı bir hortlağa dönüştürür eserinde. “Hiçbir rabıta, hiçbir hatıra, hiçbir keder ve sevinç, hiçbir elem ve ıstırap onu bu dünyaya bağlamıyordu. Gönlü boşalmış, asabı uyuşmuştu.” der.

Bir çırpıda dört romanı anlatmak kolay değil, özetlemek de… Kara Kitap’ı bilen biliyordur, ancak ciltteki diğer romanların da günümüz Türkçesiyle okura sunulması kayda değer bir olay. (Hem İthaki Yayınları orijinal metinlere de sadık kalmış.) Ayrıca eserlerin sonundaki sözlükçe, her yaştan okurun işine yarayacaktır. Çünkü Suat Derviş, kendine has kelimeleriyle ‘var’ olması gereken bir yazar. Ama “Külliyatı henüz tam olarak ortaya çıkarılmış bir yazar değil. Bu sebeple ne denli çok ve çeşitli konuda, türde yazdığına dair söylenen sözler genellikle eksik kalı¬yor.”

Kara Kitap 
Suat Derviş
İthaki Yayınları, 296 Sf. 
22 TL
 
Kaynak: Star Gazetesi