Kaynağından Gelen Su

YAZAR: ALİ RAMAZAN DİNÇ HOCA EFENDİ. - KAYNAK: YENİ DÜNYA DERGİSİ
Kaynağından Gelen Su

İnsanın olmadığı yerde bir şey olmaz. İhtiyacından dolayı insanın, devlet vardır. Birlikte yaşayabilmesi için insanın, toprak gerekir. Aralarında çıkan anlaşmazlıkta otorite şarttır. Emniyet içinde yaşam da, bir düzene bağlıdır. Mimarla sanatı bir olmayacağına göre, “Yaratan yarattığını bilmez mi?” (Mülk, 14.) gerçeğinden yola çıkarak, hayatın her bölümünde Hâlık-ı Zülcelâl’in emrine teslim olunur. O’nun bizim için tesbit buyurduğu hakîkatlere uyulur.

Her şeyin insan merkezli olduğunu bilen şanlı ecdadımız, ordu, medrese ve dergâh üçlüsüne dayandırmıştır devleti. Medresede ilim, dergâhta irfanla yetişen toplumu, tesbihin tanelerinin bir imameye bağlandığı gibi, cümlesi bir imama teslim olmuştur.

Peygamberimiz’e (sav) şehvet, şöhret ve servet teklifiyle geldi müşrikler. Gayeleri,“Yeter ki putlarımıza batıl denmesin.” Güçlü bir tutku olan şöhret, baş olma arzusu, Kitab-ı Kerîm’imizde şu şekilde açıklanır: “Gördün mü o arzusunu İlâh edineni.” (Furkân, 43.)

MÜ’MİN ÂLÎDİR

Sürü olmayın, çoban olun, ayak olmayın, baş olun buyuruyor Rabbimiz (cc). “Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer (gerçekten) îmân etmişseniz, üstün gelecek olan sizsiniz.” (Âl-i İmrân, 139.) Ve onlar ki: “Ey Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler

ve zürriyetler bağışla ve bizi takvâ sahiplerine önder kıl” derler. (Furkân, 74. ) “İbni Ömer radıyallahu anhümâ Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den şöyle işittim dedi: “Hepiniz çobansınız; hepiniz güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. Devlet reisi de bir çobandır ve sürüsünden sorumludur. Erkek, ailesinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur.

Kadın, kocasının evinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Hizmetkâr, efendisinin malının

çobanıdır; o da sürüsünden sorumludur.

Netice itibâriyle hepiniz çobansınız ve güttüğünüz sürüden sorumlusunuz.” ( Buhârî, Cum’a

11.) Reis-i Cumhur’dan en küçük birime kadar raiyyesinden, elinin altındakilerden sorumludur insan.

Bir devletin merkezinden gelen emir ne kadar sağlıklı olursa, tebaa da o kadar sağlıklı ve mükemmel olur. Kaynağından akan su berrak, temiz olursa, içenler de sıhhat ve afiyet bulur. Baş düzelirse, ayak da düzelir.

Kalb salih olursa, bütün vücud da salih olur.

Nu’man b. Beşir’den rivâyet edildiğine göre Allah Rasûlü şöyle buyurmuştur: “Dikkat edin!

Vücutta öyle bir et parçası vardır ki, o iyi doğru düzgün olursa bütün vücut iyi doğru düzgün olur; o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! O, kalptir.” (Buharî, Îmân, 39)”

ZAHİRDE ve BATINDA DEVLET

Ruhani alemde izn-i Muhammed’î (sav) ile bir Kutb-ı Cihân bulunursa, zahiri âlemde de eminlik vasfına haiz bir devlet reisi bulunur.

“Andolsun, Tevrâtdan sonra Zebur da da yazmışızdır ki arza (ancak) salih kullarım mîrascı olur.” (Enbiyâ, 105.) “Ya Rab, Sen bana mülk (-ü saltanat) verdin ve sözlerin te’vîlini öğretdin.

Ey gökleri ve yeri yaratan, Sen, dünyâda da, âhiretde de benim yârimsin. Benim canımı müslüman olarak al. Beni salihler (zümresin)e kat.” (Yûsuf, 101.)

Efendimiz (sav) Mekke’de küfürden temizlenen beyin, isyandan arınan gönül erleriyle, Medine’de İslâm devletini kurdu. Kalbde îmânı reis-i cumhur, aklı başbakan, güzel ahlâkı da bakanlar olarak tesbit edilirse, asr-ı saadet hayatı yaşanır. Başkent olan kalbde, îmân Kur’ân-ı Kerîm’le hükmeder, iller mesabesinde olan âzâlar da yaratılış sırrına uygun hareket eder. Şeytan reis-i cumhur, nefis başbakan, fena huylar da bakanlar olursa, el ayak, göz kulak isyana gider.

Ecdadımız, geleceğin padişahlarını en mükemmel bir şekilde yetiştirilmişlerdir. Devletin idari yapısı öğretilirken, fikri ve rûhî eğitimleri de verilmiştir. Mûsiki, spor eğitimi, ilmî ve ahlâkî dersler almışlardır. Şefkat ve merhametle büyüyen bu insanlar, karınca bizden şikâyetçi olur mu acaba diyerek sızlanıp durmuşlardır.

Bu nezaketle nice ülkeleri fethedip, haçlı ordularını da durdurmayı başarmışlardır.

Halkla iç içe yaşayan bu şahsiyetler, halkın tüm dertleriyle ilgilenmişlerdir.

Fatih Sultan Mehmet ruhunun eğitimini gerçekleştiren Akşemseddin Velî, beynini aydınlatan

Güranilerle gerçek devlet adamı oldular.

900.000 bin kilometrekare olan topraklarını 2.214.000 kilometrekareye çıkarıp Osmanlı topraklanna dâhil ettiler.

“İmtisal-i Cahidü fi’llah olubdur niyyetüm

Dîn-i İslâm’un Mücerred Gayretidür Gayretüm

Fazl-ı Hakk u Himmet-i Cünd-i Ricaullah İle

Ehl-i Küfri Serteser Kahreylemekdür Niyyetüm

Enbiya Vü Evliyaya İstinadum Var Benüm

Lütf-i Hakk’dandur Heman Ümmid-i Feth ü Nusretüm

Nefs ü Mal İle N’ola Kılsam Cihanda İctihad

HamdülillahVar Gazaya Sadhezaran Rağbetüm

Ey Muhammed Mücizat-ı Ahmed-i Muhtar İle

Umarum Galib Ola A’da-yı Dine Devletüm “ diye, Enbiyâ ve evliyâya bağlılıklarını ifâde ettiler.

Yavuz Sultan Selim önüne dünyâ haritasını serip, “Bu dünyâ bir sultana çok, iki padişaha az” dediler. Gönül padişahlarını görünce de,

“Padişahı âlem olmak bir kuru kavga imiş,

Bir velîye bende olmak cümleden âlâ imiş..” dediler. Kimsenin geçmeye cesaret edemediği

Sina çölünü geçip, bir ara atından inip saygılı halde yaya olarak yürüyüp, “İki cihan sultanı Peygamber Efendimiz önümüzde yaya olarak yürürlerken biz nasıl at üstünde olabiliriz?” deyip, fetihler gerçekleştirdiler.

Gönül imarlarının elini öperken, hocalarının da atının ayağından sıçrayan çamuru şeref kabul edince, cihan sultanı oldular.

DUYULAN HASRET

Zulüm, hakkı yerine getirmemektir. Herhangi bir konuda haddi aşmaktır.

Aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kıyamet gününde, haklar sahiplerine mutlaka verilecektir. Hatta boynuzsuz koyun için, boynuzlu koyundan kısas alınacaktır.” (Müslim, Birr 60. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyâme 2)

“Zulümden sakınıp kaçınınız. Çünkü zulüm, kıyamet gününde zâlime zifiri karanlık olacaktır. Cimrilikten de sakınınız. Çünkü cimrilik sizden önceki ümmetleri helâk etmiş, onları birbirlerinin haksız yere kanlarını dökmeye, haramlarını helâl saymaya sevketmiştir.” (Müslim, Birr 56)

Hz. Yusuf’un (as) kıssası beyân edilirken; insanoğluna, hidayetin ve dalâletin temel unsurları bildirilmiştir. “Sizin Allâh’ı (cc) bırakıp da taptıklarınız, kendinizin ve atalarınızın takmış olduğu isimlerden başkası değildir. Allah bunlar hakkında hiçbir sultan (hüccet-delil) indirmemiştir. Hüküm sadece Allah’a mahsustur. Allah, kendisinden gayrisine ibâdet etmemizi emretmemiştir. Doğrusu din işte budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Yûsuf, 40.)

Kur’ân-ı Kerîm’de, idarecilerin acı sonuçları şu şekilde bildirilir. “O gün (tuğyan edenlerin)

yüzleri ateşte evrilip-çevrilirken: ‘Eyvah bize! Keşke Allâh’a itâat etseydik, peygambere itâat etseydik’ diyeceklerdir. (Onlara tabi olanlar da o gün) ‘Ey Rabbimiz! Hakîkat biz reislerimize ve büyüklerimize uyduk. Onlar bizi yoldan saptırdılar’ diyeceklerdir. Ey Rabbimiz Onlara azaptan iki katını ver. Onları büyük bir lanetle rahmetinden kov!.” (Ahzâb, 66.- 68.)

HER ALANDA DERVİŞLİK

Sadece seccade üzerinde değil, devlet makamında da kişi derviştir. En güzel ahlâka sahip olması Efendimiz’in (sav) şahsi ve toplumsal bütün alanlarındadır. İtikâd, ibâdet, ahlâk ve muamelatındadır. Aile hayatında, beşeri münasebetlerde, savaşta barışta, ticarî ve hukukî bütün alanlardadır. Nuh (as) Tufan’dan sonra, Hz. Davud (as), Hazret-i Süleyman (as), İskender-i Zülkârneyn (as), Hazret-i Yakub (as), Hazret-i Musa (as) Mısır’da, Hazret-i Yûşâ (as) ve Kâinatın Efendisi devlet reisleridir. İlk Peygamber, ilk insan Hazret-i Âdem, insan ailesini kurması hasebiyle yeryüzünde ilk devletin kurucusudur.

Efendimiz (sav) “Ya Eba Zer! İki kişiye de olsa idareci olma” buyurmasındaki hikmeti

anlayıp, riyaset yarışına değil, takvâ yarışına girmeli. Allah Resûlü (sav) buyurdu: “Ey Ebû Zer! Sen zayıfsın, görev ise bir emanettir O, sorumlu olduğu görevi tam anlamıyla yapıp, hakkını verenlerden başkası için utanma ve pişmanlıktır.”

Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve selem buyurdu: “Siz, baş olmak isteyeceksiniz, hem de büyük bir istekle ancak bu, sizin için kıyamette bir pişmanlık olacaktır. O yüksek makam ne güzel sütannedir! Ondan ayrılmak da memeden ayrılmaktan zordur!”

Üstazımızı ziyarete gelen bir efendiyi ziyaret etmek isteyen belediye reisine, gelen misafirin nasihati şu olmuştu. “İlçenin nüfusu ne kadarsa, hepsinin üzerinde hakkı var. Âdil davran!”

İDAREDE SORUMLULUK

Görevin ağırlığını hissederek, kemikleri çatırdamalı. Riyasette tamahkâr olmamalı. Ebû Bekir, halife seçildikten üç gün sonra kürsüye çıktı ve insanlara şöyle hitap etti: “Ey insanlar! Benim seçilmem, sizi yönetmeye aşırı istekli olmamdan değildi, bozgunculuktan ve ihtilaflardan korkmuştum! Şimdi işi size bırakıyorum, istediğinizi başınıza getirebilirsiniz!”

İnsanlar hep bir ağızdan şöyle cevap verdiler: “Biz seni kabul ettik, bırakmayız!” Ömer ibni Abdil Aziz (ra), “Öyle bir rüya gördüm ki, memleketin sokaklarında dolaşan köpeklerden bile sorguya çekildim.”

Hz. Ömer’in (ra) ahlâkıyla ahlâklanmalı idareci. “Gündüz halkın hizmeti, gece de Rabbime kulluk” deyip, yatağa uzanmamıştır. Halkın işlerini görürken yaktığı mumla, şahsına ait kullandığı mum ayrı idi.

Hemen hemen kimsenin sofrasına oturmayan, hediye bahşiş kolay kolay kabul etmeyen, şahsi işlerinde kendisine tahsis edilen vasıtayı kullanmayan, çeşitli illerde müftülük yapan İbrahim Çelik hocamızı rahmetle yâd ediyoruz.

YARIŞ

1-) Allah Teâlâ’nın gazabından korkarak, İlâhi Haşyetle dolmalı. Devenin üzerinde giderken, “Allah Teâlâ’dan kork Ya Ömer!” deyince, devesinden inip yerlere kapanarak, “Ömer de kim oluyor” diye feryâd eden idareciler görmek istiyor cemiyet.

2-) Verilen nimet, âhirete hazırlık için kullanılmalı.

Malı muhtacına infakta, canı yolunda hizmette, âzâları sorumlu tutulacağımız hususlarda vebal altında kalmamada sarfetmeli.

3-) İdaresinin altında bulunanlara lütuf ve ihsan, yasaklanan kötülüklerden korumalı.

Neslini isyandan, canını ateşten, namusunu kirlenmekten muhafaza etmeli.

4-) İş ve güç, Hak Teâlâ’ya ibâdetten alıkoymamalı. Farzları ve sünnetleri ihmal etmemeli.

5-) Fakihlerle, salihlerle, sadıklarla düşüp kalkmalı. Beraberindekileri hayra teşvik etmeli.

Yaptığı her işte hayr gözetmeli. “Allah, bir yönetici için iyilik isterse, ona iyi bir yardımcı

İhsan eder ki, unuttuğu zaman hatırlatır, hatırladığı zaman da ona yardım eder. Hayrını istemezse, ona kötü bir yardımcı verir ki, unutunca hatırlatmaz, hatırlayınca da yardım etmez”

(Aişe radıyallahu anha, Ebû Dâvud)

6-) Her yönüyle araştırmadan insanları cezalandırmamalı. İnsanlar hakkında verilen kararda acele edilmemeli.

7-) Geçmişte zulümleri sebebiyle helak olanlardan ders alarak adaletle muamele etmeli. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve selem buyurdu: “Adil davrananlar, Allah katında, Rahmanın sağındaki nûrdan minberler üstündedirler.

Onlar, hükümlerinde ve ailelerinde, başta bulundukları sürece âdil davrananlardır.”

(İbn Amr radıyallahu anh, Müslim)

8-) Fakir ve yoksulun derdini üstüne almalı.

9-) Onun bunun sözüne itibâr edilmemeli. Halka değil Hakk’a teslim olmalı. Allah Resûlü

sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: “Şunu iyi dinleyip kulak verin: Benden sonra başkanlar gelecektir. Kim onların yanlarına girip de, yalanlarını doğrulayıp, zulümlerine yardımcı olursa, o benden değildir, ben de ondan değilim! Bu kimseler, cennetteki havuzumun başında yanıma gelemezler. Kim de onların yanına girip, zulümlerine yardımcı olmaz, yalanlarını da doğrulamazsa, o bendendir, ben de ondanım. Ayrıca, bu kimseler, havuzumun başında yanıma da gelecektir.”

(İbn Ucre radıyallahu anh, Tirmizî)

10-) Hak olan sözlere kulak vermeli. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: “Müslümanın dinleyip itâat etmesi gerekir, hoşuna gitsin veya gitmesin. Ancak, günah emredilince ne dinlenir, ne de itâat edilir.”

(İbn Ömer radıyallahu anh, Buhârî)