Konya'nın haşmetli dağı!

Konya’nın en yüksek noktalarından biri olan Loras Dağı, kültürel zenginliği ve zirvesindeki tarihi kalıntıları korunarak restore edilmeyi bekliyor.

Konya'nın haşmetli dağı!

Siyaset Bilimci ve Araştırmacı Yazar Ömer Tokgöz Loras Dağı hakkında ekolojik turizm, klimatoloji, kültürel, folklorik ve mitolojik açılardan gazetemize açıklamalar yaptı.

Dağın zirvesinde bulunan manastır, sarnıç ve kale kalıntılarının korunması ve restore edilmesi gerektiğini belirtti. Doğa gözlemcisi ve fotoğrafçısı olarak bu bölgedeki endemik vatan türleri ile Loras Dağı'nın her yönden fotoğraflarını çektiğini belirtti. Loras Dağı'nın dört mevsim haşmetli göründüğünü ifade etti.

img-20251212-wa0009.jpg

Tokgöz’ün araştırmaları ve açıklamaları şu şekilde oldu;

“Coğrafi bir yükselti olarak dağların Türk ve İslam kültüründe önemli bir yeri vardır. Loras Dağı'nın Konya ovasına hakim bir coğrafi konumda bulunmaktadır. Loras Dağı'nın Konya iklimine etkileri olduğu kadar ve dağın zirvesinde bulunan arkeolojik kalıntılar açısından da önemlidir. Loras Dağı, Konya Ovası’ndan ve özellikle Meram İlçesi Gödene bölgesinden tüm görkemiyle izlenmektedir. Özellikle Antalya yolu, Gödene tepesi, Karaman yolu ve Dutlu kır, Hocafakıh ve Meram istikametinden muhteşem bir silueti ve manzarası bulunmaktadır.

Türk Mitolojisinde Dağ Kültü

İslamiyet öncesinden bu yana dağlar, Türk kültüründe önemli bir noktada oldu. Kült kavramı Fransızca kökenli olup birçok bilim dalı açısından farklı anlamlar içermektedir. Sözlükte Bir kişiye, ideale veya olguya karşı duyulan büyük saygının, özellikle de hayran kitlesi tarafından gösterilmesi durumu olarak ifade edilmektedir. Kişi kültü, “Atalar kültü.” “Mezar kültü,” “Evliyâ kültü, inanç kültü gibi görünümleri olabilmektedir.” Sözcüğün kökeni Latince tapınma anlamına gelen cultus ile ilişkilidir. Kültler bir bakıma doğrudan doğruya kutsal kavramının içinde yer alırlar. Kutsal olan her şey saygıyı gerektirdiğinden kültlere de saygı duyulması gerekir.

img-20251212-wa0011.jpg

“Kült”, günümüz bilim ve sanat dünyasının, özellikle mitoloji ve din araştırmalarının önemli kavramlarından biridir. Herhangi bir toplumun mitolojisini, inanç sistemini, hatta kültürünün doğasını ve temelini anlamak için o toplumun ortaya çıkardığı kült kavramını ve bu kavramın içeriğini bilme zorunluluğu öncelikli şartlardan biridir.

img-20251212-wa0033.jpg

Çünkü mitolojiler, inanç sistemleri ve kültürler, büyük ölçüde bu kültlerin etrafında oluşup şekillenmişlerdir. Mitik dönemlerde oluşup şekillenmeye başlayan kültlerin bireylerin ve toplumların üzerindeki etkisi günümüzde de devam etmektedir. Kültler kişiye insanî yeteneklerin dışına çıkarak, doğanın ve nesnelerin gizemine katılma, onlarla iletişime geçme imkânı verir. Farklı toplumlarda kültler 14 ayrı işleve işaret eder ve 42 ayrı anlam haritası oluşturur.

Türk mitolojisi, doğanın güçlü unsurlarını kutsal kabul eden zengin bir inanç sistemiyle şekillenmiştir. Bu unsurlar arasında dağlar, Türk kültüründe ve mitolojisinde büyük bir yer tutar. Dağlar, gökyüzüne en yakın yerler olarak, Gök Tanrı ile bağlantıyı simgeler ve kutsal mekanlar olarak kabul edilir. Türkler, dağları sadece doğal bir oluşum olarak görmez, aynı zamanda onları koruyucu, kutsal varlıklar olarak da kabul ederler. Bu inanç, Türk mitolojisinde ve halk kültüründe "dağ kültü" olarak bilinir.

img-20251212-wa0039.jpg

Dağlar, İslamiyet öncesi Türk inanç sistemi içinde tabiatla ilgili inanç ögelerinden biridir. Yeryüzünün bu devasa yükseltili noktaları sahip olduğu özellikler sebebiyle öteden beri insanoğlu için gizemli bir mekân ve varlık olmuştur. Dağlar, yükseklikleri, yücelikleri, ihtişamları, başlarında karın, boranın eksik olmaması, üzerlerinde yaşayan hayvanlara barınma ve beslenme imkânları sunmaları, konar göçer Türk yaşam biçiminin vazgeçilmez bir unsuru olmaları gibi birçok sebebe bağlı olarak Türklerin toplumsal hayatında canlı ve yüce bir varlık inancı oluşturmuşlardır.

Türk mitolojisinde Gök Tanrı inancı, dağlarla derin bir bağ içindedir. Dağlar, Gök Tanrı'ya en yakın yerler olarak kabul edilir ve bu yüzden tanrıya dua etmek, ondan yardım istemek için dağların zirvelerine çıkılırdı. Dağlar, gökyüzü ile yeryüzü arasında bir köprü olarak görülür ve tanrıya ulaşmanın bir aracı olarak saygı görürdü. Türk destanlarında dağlar, kahramanların gücünü aldığı, bilgelik kazandığı ya da büyük mücadeleler verdiği yerler olarak anlatılır.

img-20251212-wa0040.jpg

Türklerin en spesifik dağ anlatıları arasında Ergenekon Destanı gelir. Ergenekon destanında eritilen meşhur demir dağından bahsedilir. Bu dağ eritildikten sonra Türkler tekrardan eski ihtişamına kavuşur. Dedem Korkut’tan okuduğumuz üzere; doğum, ad alma, kız isteme vb gibi pek çok önemli olaylarda dağ kültüne yer verilmiştir. Türkler tarih boyu pek çok kültü bulunan bir millet olarak hafızalara kazınmıştır. Atalar kültü, Ateş kültü, Dağ kültü vb. Dağlar, yüksek tepeler her dinde bir noktada kutsiyet atfedilmiş kara kütleleridir. Kadim Türkler dağların Tengri’ye yakın alanlar olduğunu, seslerinin daha iyi duyulduğunu düşünüyorlardı.

Altay dağına verilen ismin kelime anlamı “yüksek taşlı dağ” demektir. Ala Dağ- Altın Dağ şeklinde de açıklanmış hatta Türklerin kutsal dağı Altın Dağından bahsedilir. Ölen kişiler, yüksek yerlere gömülürdü. Türklerde öyleydi ki her boyun-obanın kendine ait kutsal dağı vardı. Ötüken Dağı kutsal dağlardan biriydi ve bu dağı olamayan oba dikkate değer alınmazdı. Kadim Türklerde “meclis” toplanacağı zaman yurt olarak benimsenen Ötüken Dağı’na giderlerdi. Orhun Yazıtlarında ise Türk milletinin Ötüken’i terk ederse yok olacağı pek çok defa yazılmıştır.

img-20251212-wa0037.jpg

Kutsal dağ kültüne hemen hemen bütün ülke ve kavimlerde rastlamak mümkündür. Dağlar kutsal varlıkların veya ilâhların zuhur ve tecelli ettikleri yahut aşkın varlıkla irtibata geçilen yerler olmaları bakımından da saygı görmüşlerdir. Dağların bulunmadığı yerlerde insanlar, yüce varlığa yakınlaşma ihtiyaçlarını çeşitli kuleler inşa ederek karşılamaya çalışmışlardır. Bâbil Kulesi, Mezopotamya’daki ziguratlar, Meksika’daki “teocalli” denilen piramitler bu amaca yönelik yapılardır. Türkler’in Anadolu’ya yerleşmeye başladığı XI. yüzyıldan itibaren buradaki bazı dağlar ve yüksek tepeler de dağ kültüne konu olmuş, buraları tıpkı Orta Asya’da iken olduğu gibi, ancak bu defa İslâmî bir görünüm altında evliya ve yatır mezarları vesile edilerek mübarek mekânlar olarak telakki edilmiştir.

İslam inanç ve kültüründe dağ olgusu:

Milletimizin İslam ile şereflenmesinin ardından dağ kültü, kendisine yine kuvvetli dayanak noktaları buldu. Zira dağlar Kur'an’ı Kerim'de dünyanın denge merkezi olarak geçmektedir. Kur'an-ı Kerim'de Haşr Suresi 21. Ayette Allah Teala, "Şayet biz bu Kur'an'ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, onu Allah korkusundan titremiş ve paramparça olmuş görürdün. İşte bu misalleri insanlar düşünsünler diye veriyoruz." buyurdu. Allah Resulü Hz. Muhammed'in (S.A.V.) Hira mağarasında tefekkür etmesi, Sevr mağarasında saklanması, Hz. Musa'nın (A.S.) Allah Teala ile Tur Dağı'nda konuşması dağları önemli bir varlık olarak öne çıkardı. İslam inancını ve hakikatini tüm varlıklar içinde taşıma potansiyeli olan dağlar bile bundan sakındı ve insan emanete talip oldu.

img-20251212-wa0035.jpg

Dağlar ulaşım rotaları ve yön bulma işlevlerinin yanı sıra ovaya nazır yerleşim yeri ve su kaynaklarını barındıran yerler olarak ön plana geçti. Folklorik planda ise masal, destan, ninni, bulmaca, maniler ve türkülerde dağ imgesi ayrıntılı olarak yer aldı. Mesela türkülerde dağ imgesi güvenme, dayanma, sığınma gibi anlamlarıyla da yer buldu. Bunun en meşhur örneği ise Dadaloğlu'nun kaleme aldığı türküde kendini gösterdi.

"Hakkımızda devlet vermiş fermanı

Ferman padişahın dağlar bizimdir"

Ulu ve yüce sıfatları ile türkülerde öne çıkan dağ kavramı; dertleşilen, sığınılan, barındıran, yoldaşlık eden, gurbetin temsili, ayıran ve engelleyici gibi vasıflarıyla bilindi. Dağlar türkülerimizde coğrafi öge olmaktan ziyade canlı bir varlık olarak kabul edildi. Yunus Emre şiirlerinde dağ, yücelik tarafı ele alınarak bir zikir arkadaşı, manevi olarak Hakk'a ulaşmanın yolu olarak da görüldü.

img-20251212-wa0032.jpg

"Dağlar ile taşlar ile

Çağırayım Mevlam seni"

Loras dağı 2049 metre rakımla Konya’yı çevreleyen en yüksek dağ yükseltisidir.

İlçedeki dağlık kütlelerden en önemlileri Konya il merkezinin hemen batısında yer alan Loras Dağı 2049 metre yüksekliktedir. Konya şehir merkezinin en yüksek dağıdır. Dağ şehir merkezinin 12 km uzağındadır. Loras Dağı’nın dik meyilli çıplak yamaçları ile bu yamaçların doğu eteklerinden Konya yönüne doğru yelpaze gibi açılan bir yeşillikler armonisi izlenmektedir. Loras dağı ilk hristiyanların inançlarını yaşamak için sığındığı bir yer olmuştur.

Konya’nın en önemli tatlı su kaynaklarının bulunduğu bu dağlık saha 2004 yılında “Konya İli Loras Dağı Bölgesinde Erozyonu Önleme ve Yer Altı Tatlı Su Kaynakları Havza Rehabilitasyonu Projesi” kapsamında koruma altına alınmıştır. Projenin amacı; Konya ili Kozağaç Mahallesi, Loras Dağı doğu eteklerinde tabii çevrenin korunarak, yer altı tatlı su kaynakları havza rehabilitasyonu ve erozyonun önlenmesi ile bölge halkının yaşam kalitesi ve refah seviyesinin arttırılmasına katkı sağlamaktır.

img-20251212-wa0016.jpg

Günümüzde Konya’nın içme suyunu sağlayan Çayırbağı, Mukbil, Beypınarı, Kırankaya ve Dutlu pınarları bu dağlık sahadan kaynağını alır. Ağaç yönünden fakir ve çıplak bir görüntüye sahip olan Loras Dağı ve eteklerinde 2004’ten beri yapılan ağaçlandırma çalışmaları devam etmektedir. Tel örgülerle çevrilen 11 milyon m2lik bir alana, 1,5 milyondan fazla sedir, ardıç ve çam türü fidanlar dikilerek, tatlı su kaynakları korunmaktadır. Yapılan ağaçlandırma ile bölgeyi terk eden yaban hayvan türlerinin keklik, tavşan ve ardıç kuşlarının yeniden görülmesi sağlanmıştır.

Loras dağı Konya’nın meteorolojik hava tahmin istasyonudur.

Loras dağı Konya’lıların hava tahmin istasyonudur. Loras dağının tepesinin açık ya da bulutlu olmasına göre havaların sıcak, soğuk, rüzgârlı günler olcağı tahmin edilir ve kış günleri tahmin edilmektedir. Loras dağı türkülere ve destanlara konu olmuştur. “Bir bulut ağdı Loras’tan” diye başlayan eski bir Konya türküsü vardır Ünlü seferberlik türküsü Menteşeli türküsüne konu olan mısralarda yağışlı, ayaz ve soğuk kış günlerine işaret edilmiştir.

img-20251212-wa0020.jpg

Halk anlatılarında Loras'dan ağan bir bulutun Konya ovasına ve şehir merkezine soğuk ve yağışlı bir atmosferi getirdiği betimlenir. Onun için doğal hava tahmin yöntemlerinden biri de halk irfanı olarak Loras dağının tepesini gözlemlemektir. Loras dağının tepesinin bulutlu, karla kaplı veya sisli, puslu oluşuna göre havanın nasıl geçeceği tahmin edilmektedir.

Loras dağı kelime olarak anlamı sahralık ve bozkır alanı demektir.

Eski dağcılar Loras’a “Bilmece gibi bir dağ” derler. Gerçekten bilmece gibi bir dağdır Loras. Gizemlidir, uludur, bir ucundan bir ucu gözükmez. Bilmeyenler kolayca kaybolurlar bu dağda Loras’ın yüceliğini anlatan. Konya’da bir adam kasıntılı olup kendini yükseklerde gördüğü zaman: “Falan adam kendini Loras Dağı’nın tepesinde sanıyor” denir.

img-20251212-wa0015.jpg

Loras kelime olarak sahralık, bozkırlık anlamına gelmektedir. Loras dağının zirvelerinde Roma döneminden kalma sarnıç, manastır, oda ve kale kalıntısı bulunmaktadır. İlk zirvede bir manastır ve bir sarnıç kalıntısı bulunmaktadır. Dünyadan elini, eteğini çekmiş azizler, keşişler; Loras gibi ıssız yüksek yerlerde inzivaya çekilirlerdi. Özellikle 6. yüzyılda böyle manastırlar, yeni keşişler yetiştirmek için okul görevi de görürlermiş.

Loras dağına iki yönden tırmanış yapılmaktadır.

Folklorcu Yazar Mehmet Gündoğdu’nun tarifine göre: Loras’ın iki tırmanış rotası vardır. Birincisi Altınapa Barajı güneyindeki yolun solundaki çeşmenin yanından ilerlenir. İleride Dereliler'in İncesu yaylası vardır. Yaylanın üzerinden güneye doğru gidildikçe büyük tepeler aşılır. Suyu tatlı olan bir akarsuyu geçtikten sonra Loras’a tırmanış başlar. İkinci tırmanış rotası ise; Çayırbağı yönündedir. Çayırbağı’nda su çıkan yeri geçince sağda yayla evleri vardır. Yayla evlerini geçtikten sonra, sola dönüp bakılır. Karşı dağın tepesindeki dikilitaş hizaya alınarak tırmanış yapılır. Bu rotanın güzergâhı büyük mağaranın önüne kadar gider. İlk zirveye ulaşmak için yarım sağ yapılarak yeni bir rota ile tırmanmak gerekir.

img-20251212-wa0013.jpg

Antik Sarnıç hala ayakta duruyor.

Loras dağının zirvesinde Roma döneminden kalma tarihi ve arkeolojik kalıntılar bulunmaktadır. Kuzey yönünde kale duvarını andıran büyük bir taş duvar vardır. Manastırın hemen yanında sekiz-on taş basamakla içine inilebilen bir kar sarnıcı vardır. Yapısı düzgün taşlarla yapılmış olup, kemerlidir. Kapının tam karşısında büyük bir oyuk, tavanda ise kar doldurmak için açılan bir baca vardır. Burası manastırda kalan keşişlerin su gereksinimlerini karşılayan bir tür kar ve su deposudur. Sarnıç tamamen toprağa gömülüdür. Alanı ortalama olarak 70-80 metrekaredir. Yuvarlak bir plana sahip sarnıcın zemin ile tavan arasındaki yüksekliği 5-6 metredir. Yuvarlak bir plana sahip sarnıcın zemin ile tavan arasındaki yüksekliği 5-6 metredir. Dağda su kaynağı ve izi yoktur. Ancak Altınapa yönünde ve düzlükte İncesu yaylasında bir su oluğu ve bir akarsu vardır.

img-20251212-wa0022.jpg

Loras dağının güney kesimindeki yamacında büyük bir mağara bulunmaktadır. Mağaranın içinde ağaçlar, ısırgan otları ve çimler vardır. Sağ tarafında oyuklar, oyukların üstünde ise, dikine giderek içeriye serin hava veren dar bir havalandırma tüneli göze çarpar. Mağaranın içinde; çok ince bir ustalıkla işlenmiş Roma dönemine ait bir sütun başı bulunmaktadır. Mağarada bazalttan yapılmış; maden eritmek için kullanılan ve Roma dönemine ait bir kuyumcu potasının parçaları vardır.

Konya’da iki bin metrenin üzerinde 17 dağ vardır.

Loras dağı üzerine Konyanın meşhur dağcısı Recai Gıcıkoğlu ilk tırmanış yaptığım dağ demektedir. Recai Gıcıkoğluna göre “Konyalılar Loras dağına masa dağı da demektedirler. Loras’a çıktıktan sonra, bende dağcılık başladı. Loras dağında oldukça büyük bir mağara vardır. Bu mağaranın içinde yüz yılar önce bir manastır varmış. Manastırdaki papaz, Aymanas’daki Manastır’la buradan ateşle anlaşırmış. Bu hikayeyi o günlerin yaşlı insanlarından dinlemiştim. Bu anlatılan yeri buldum. Tam 18 tane oda vardı. Bir gün Loras’ta bir fırtınaya yakalandık. O odalara kendimiz zor attık.”

Konya’da iki bin metrenin üzerinde 17 dağ vardır. Bu dağların en yükseği Ereğli’deki 3435 metre yüksekliğinde olan Aydos’dur. Sonra Beyşehir’de Dedegöl dağı, Takkeli dağ yani Karaburga dağı 1620 metre, Sille’deki Gevenli dağı 1720 metre, Loras Dağı, 2245 metre, Kızılören Dağı 2185 metre, Seydişehir Küpeli Dağı 2245 metre, Derbent Aladağ 2385 metre, bu arada Derbentteki, Kayak Merkezi olmasında imzam var. Seydişehirde Ufacık dağı Seydişehir yolunda, 2010 metre, Hasanşeyh’ten girilen, Doğanbey, Yatağan arasındaki, bir dağ var üzerinde tarihi eserlerde bulunan Erenkilit Dağı 2365 metre demektedir.

img-20251212-wa0034.jpg

Loras dağı Konya’da ilk kar yağan yerlerdendir ve kış mevsimi boyunca karlar altındadır.

Konya halk irfanı olarak Loras dağının tepesini gözlenmekte, bulutlu, karla kaplı veya buzlu oluşuna göre hava durumu tahmin edilmektedir. Konya halkı tarımla uğraştığı için bu tür iklim, rüzgâr ve yağış bilgilerini yaşayarak öğrenmişlerdir. Bu bilgiyi kuşaktan kuşağa yeni nesillere aktarmışlardır. Eski toprak veya koca Konyalı olarak tabir edilen bu kuşaklar Loras dağı karlı ve bulutlu ise Konya'da ayaz, soğuk hava olur. Başı dumanlı, kara bulutlarla kaplı ise yağışlı hava olur derler idi.

2012 yılında Konya'ya ekim ayından başlayarak mayıs ayına kadar 16 kez kar yağışı olmuştu. 2016 yılı aralık ayında ise bir ay süreyle yoğun kar yağışı olmuştur. Tabiat olayları orta ve uzun vadeli yıllar içinde bir döngüsel çizgi izler, bazı yıllar yoğun kar ve rahmet olur iken bazı yıllarda ise yok denecek kadar kar rahmeti olmayabilir. Son birkaç yıldır görece düşük olarak gerçekleşen yağmur ve kar yağışlarına bakılarak yüzeysel bir yaklaşımla kuraklık var demek ve iklim değişikliği ile izah etmek veya chemtrail komplosuna yönelmek kolaya kaçmak demektir.

img-20251212-wa0012.jpg

Klimatolojik rasyonel bilgi anlamında 10/25/50/100 yıllık periyotlarda Konya’ya ait meteorolojik sıcaklık ve yağış değerlerine ve istatistiklerine bakılması gerekir. Çevre kirliliği, iklim değişikliği, kuraklık gibi olgular ve doğal/ yeraltı su kaynaklarının azalmasına yol açmaktadır. Yer altı sularının hoyratça kullanımı ise bu potansiyelin azalmasına yol açmaktadır. Doğrudan kuraklık yaşıyoruz demek biraz abartılı olur. Allah rahmetini versin, esirgemesin inşallah, az yağan/yağmayan yağmur için toplu duaya çıkmak kadar, yağan yağmurlar için de belki toplu şükür ve yağmur duası yapılması da olaya ayrı bir bereket çizgisi katacaktır.

img-20251212-wa0023.jpg

Loras dağı özelinde tatlı su kaynakları korunmalıdır. İklim değişikliği ve kuraklığına karşı önlemler alınmalıdır.

Mevsimler son 5-6 yıldır sonbahar ve kış mevsiminde sarkık libero gibi 1-2 ay ötelemeli ve tehirli intikal ediyor, Bahar mevsiminde ise aynı futbol yaklaşımıyla libero ve takım geriye yaslanıyor. Havalar normalden 1-2 ay erken ısınıyor. Meteorolojik olayların bir istatiksel döngüsü vardır. Bir de 10/20/30/50 yıllık döngüleri var. Kısa vadede 3-5 yıllık periyotlar yağış ve kuraklık açısından veya iklim değişimi nedeniyle doğrudan bir iklim krizi ve acil durum anlamına gelmez.

Küresel bağlamda buzullar, okyanus, akarsu, göl vb. ile buharlaşma, bulut yoğunlaşmasına da bakmak lazım. Sıcak hava, soğuk hava ve yağış taşıyan bulutlar ile uzay etkileşimini de göze almak gerek. İşin bir de sünnetullah denilen ilahi planda döngüselliği vardır. Acil durum paniği yerine mevcut su kaynaklarını efektif kullanmak, vahşi sulama yapmamak, yer altı sularını kontrollü çekmek, konutlarda, kamu binalarında ve turistik işletmelerde tasarruf etmek, yağmur suyunu toplamak ve park ve bahçelerde arıtma suyu kullanmak gibi bir toplam paradigmayı bireysel ve kamusal alışkanlık haline getirmeliyiz.

img-20251212-wa0014.jpg

Loras dağı ekoturizm potansiyeli olan bir dağ olarak değerlendirilmelidir.

NEÜ Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi, Coğrafya Eğitimi Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Recep Bozyiğit tarafından yapılan bir çalışmada: “Dağlar, geçmişte olduğu gibi günümüzde de önemini koruyan yeryüzü şekillerinden birisidir. Günümüzde barınak, beslenme, yerleşme, korunma, tarihi ve kültürel mirası barındıran yerler olması yanında siyasal ve ekonomik değer arz eden farklı kaynakları bünyesinde barındıran alanlardır. Tüm bu özellikleri bünyesinde barındıran dağlar, ekoturizm açısından da potansiyel arz eden sahaların başında gelmektedir. Konya İli dağları dağcılık, doğa yürüyüşü (trekking), bitki hayatı (flora) gözlemciliği, yaban hayatı (fauna) gözlemciliği, doğa keşfi (safari) turizmi, doğa fotoğrafçılığı, bisiklet turizmi, atlı doğa yürüyüşü, bilim turizmi, yamaç paraşütü (parapente) turizmi, mağara turizmi (jeoturizm), kış turizmi ile macera turizmi farklı ekoturizm faaliyetlerinin gerçekleştirilebileceği bir potansiyele sahiptir.

img-20251212-wa0025.jpg

Loras Dağı, çevresindeki dalgalı plato yüzeyinden belirgin yamaçlarla ayrılmaktadır. Dağı çevreleyen dik yamaçlarla plato yüzeyinin kesiştiği sahalarda debisi düşük kaynak suları çıkmaktadır. Bu su kaynaklarının çevresinde Erikli, Gökpınar, Köseler, İncesu, Fakıyayla, Asarlık, Kızılçubuk, Yurtyeri, Köklütaş, Çalağıl, Anayası ve Çatalarmut yaylaları yer almaktadır

Loras dağı bu bağlamda doğa yürüyüşü, dağcılık, bisiklet turizmi, yaban hayatı (flora-fauna gözlemciliği, botanik turizmi, doğa yürüyüşü, mağara turizmi, atlı doğa yürüyüşü, yayla turizmi, kış sporları ve yamaç paraşütüne uygun bir alandır. Ayrıca jeep safari-off road sporu yapılabilecek yerlerden birisidir. Konya şehir merkezi ve çevresini yerden seyretmek için en yüksek nokta Loras dağı olduğunu söyleyebiliriz. 1 denilmektedir. (Bozyiğit, R. & Ünal, O. (2021). Konya İli Dağlarının Ekoturizm Potansiyeli Üzerine Bir Değerlendirme” International Social Sciences Studies Journal, Vol:7, Issue:83; pp:2516-2529)

Neşet Ertaş – Dağlar dağladı beni

Loras dağı Konya folklorunda Menteşeli türküsüne ve Şu Sillenin Sokakları türküsüne konu olmuştur.

Milletimizin asırlardır yaşadıkları ve bunlar karşısında aldığı tavırlar milli hafızamızı oluşturdu. Bu hususlar arasında belki de en çok sevilen ve sürdürülebilir olan ise türküler oldu. Türkü kültürümüz milli benliğimizi temsil ettiği gibi zihinsel kodlarımızı da öne çıkardı. Milletimiz içinde bir şekilde türkü dinlememiş, duymamış bir kimse dahi yok. Çünkü türküler milletimizin sesi, ortak hafızası ve yüzlerce yıllık mirasın bir devamı. Ahmet Hamdi Tanpınar bu hususiyeti, "Biz bu türkülerin milletiyiz" cümlesi ile dile getirmişti.

Ahmet Özdemir’den derlenen Şu Sillenin Sokakları türküsünde Loras dağı geçmektedir.

Rahmetli Ahmet Özdemir (Kör Ahmet) üstadımızdan derlenen “Şu Sillenin Sokakları Sekili” isimli Konya türküsünde bağlantı nakaratı olarak “Dumanlanmış Loras dağının tepesi, Yarime Aldım Da Yakut Küpesi” denilmektedir.

Şu Sillenin sokakları-Ahmet Özdemir

Silleli İbrahim Berberoğlu'dan derlenen bir seferberlik türküsü olan Menteşeli türküsünde 1915’li yıllarda Konya’da zorlu geçen kış mevsiminden ve ekonomik sıkıntılardan bahsedilir. Menteşeli türküsünde birinci dünya savaşı koşullarında eşi ve oğlu askerde olduğu için gelini ile birlikte yaşayan aslen İzmir Menteşe tarafından olan kadının dilinden ağıt yakılmıştır. Çeşitli sıkıntılar çeken gara dakım ve gahrimen annenin dilinden sert geçen kış günleri tasvir edilir. Loras'dan ağan bir bulutun ise soğuk ve yağışlı bir atmosferi getirdiği betimlenir.

img-20251212-wa0028.jpg

Menteşeli Türküsünün sözleri

"Menteşeli menteşeli

Del-oldum aşka düşeli

Üç gün oldu yar gideli

Tükenmez derdim yalınız (yalınız)

Loras'tan bir bulut ağdı

Sulu sepgen karlar da yağdı

Yolcularım hanlarda kaldı

Kaldım evlerde yalınız (yalınız)

Derviş olsam geysem hırka

Kimsem yok ki versem arka

Götürdüler Şam'a ve Şark'a

Kaldım çöllerde yalınız (yalınız)

Ruhi Su'dan Konya mızrabı ile Menteşeli türküsü

Loras dağında yaşayan yedi başlı ejderha

Loras dağında yaşayan ejderha söylencesi antik çağlarda ve Selçuklular zamanında geçen iki ayrı mitolojik rivayet şeklinde halk arasında anlatılmaktadır. Konya isminin ilk çağ dönemi söylencesinde Loras’ın adı da geçer. İlk çağlarda adı Dânâ- Dânia olan Konya’nın adını İkonion’a çeviren söylence kısaca şöyledir. Loras’ta yaşayan yedi başlı bir ejderha varmış ki önüne geleni parçalayıp yiyormuş. Bu canavar yaratığın karşısında kimse duramıyormuş. Halk Jupiter’in oğlu Perse’den yardım isteyince Perse silahlanıp ejderha canavarını öldürmeyi başarmış. Halk bu canavardan kurtulunca; şehrin her yanına Perse’nin heykellerini dikerek minnettarlığını göstermiş. Bundan sonra da şehrin adı İkonlar (kutsal heykeller) şehri anlamında İkonion olarak değiştirilmiş.

img-20251212-wa0019.jpg

Türk kültüründe yelbeğen denilen bu ejderha efsanesinin Selçuklular zamanında geçen bir anlatımı daha bulunmaktadır. Selçuklu sultanı Alaattin Keykubat döneminde dağda mağarada yaşayan ejderha yöredeki insanlara zarar vermektedir. Rivayetlere göre bir ejderhaya benzeyen ve en az onun kadar güçlü olan gizemli bir hayvanmış. Bu ejderha korkusunu duyan sultanın oğlu şehzadenin kulağına kadar gelmiş. Şehzade bu ejderhayı öldürmek için Loras dağına doğru yola çıkmış. Dağın eteklerine gelmiş, ejderhayı beklemeye başlamış. Sonunda ejderha denilen o garip yaratık ya da canavar ortaya çıkmış. Şehzade büyük bir kahramanlık göstererek canavarı yenmiş ve onu öldürmüş. Bu kahramanlığın ardından yöre insanı, çok sevilen bu dağa tekrar çıkabilmiş ve eteklerine yerleşim yerleri kurmaya başlamışlardır.

Şiir dünyasında dağ motifi

Dağ Türk şiirinde önemli bir motiftir. Birçok duygu ve düşünceyi sembolize eder. Dağ şiirlerde, yüce olandır, özgürlük mekanıdır, güzeller ve güzellikler mekanıdır, aşkın varlık düşüncesine ve metafizik olana yaklaştıran yerdir, Günün, yaşananın içinde öte, dekoratif bir ötedir, hayat vericidir, dinamiktir, umuttur, özlemdir, yalnızlıktır, Orhan Veli için dağ, dağ başı sıkıntıdır, içmeye bahanedir, onurdur, çekilen çiledir ve dağın ardı, ihmal edilmiş insanların mekanıdır.

Barış Manço – Dağlar dağlar

Siyaset Bilimci ve Araştırmacı Yazar Ömer Tokgöz açıklamasını şu değerlendirmeler ile tamamladı. Günümüzde de Türk kültüründe dağlar, edebiyatta, sanatta ve halk inançlarında varlığını sürdürmektedir. Dağların gücü ve kutsallığı, Türk halkının kolektif hafızasında derin bir yer edinmiştir ve dağ kültü, Türklerin köklerine olan bağlılıklarının bir yansıması olarak yaşamaya devam etmektedir.

Loras dağının Konya’nın iklimine ve havasına etki eden, tatlı su kaynaklarının beslendiği bir havza olarak ağaçlandırılmaya devam edilmelidir. Ekolojik turizm bağlamında dağın zirvesinde bulunan manastır, sarnıç ve kale gibi tarihi kalıntılar restore edilmelidir. Loras dağı kış sporu ve dağ sporları yapılan bir merkez olarak tasarlanmalıdır. Zirveye çıkan dağcılar ve amatör gezi yapanlar için dinlenme ve konaklama amaçlı eklentiler yapılmalıdır.

 Muhabir