"Mavi Balina, çocukları girdaba sürüklüyor"

Üsküdar Üniversitesi ÜSBAUMER Müdürü Prof. Dr. Dilbaz:- "Bunu hipnoz gibi düşünün. Bir şeyin içine dahil olan genç ve çocuk girdap gibi döndükçe içinden çıkamaz hale getiriliyor. Artık son noktada 'intihar et' denilince de bunu yapacak hale geliyor"- "Öze
"Mavi Balina, çocukları girdaba sürüklüyor"

İSTANBUL (AA) - İZZET TAŞKIRAN - "Mavi Balina" (Blue Whale) benzeri oyunların çocuk ve gençlerin bilinçaltına etki ederek, onları adeta içinden çıkılmaz bir girdaba sürüklediğine dikkati çeken uzmanlar, özellikle içe kapanık ve sosyal olmayan çocukların daha kolay etkilenebildiğini bildirdi.

Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık Uygulama ve Araştırma Merkezi (ÜSBAUMER) Müdürü Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Mavi Balina benzeri oyunların çocuk ve gençlerin yaşamlarını olumsuz etkilediğini anlattı.

Mavi Balina'nın ilk kez 2013'te ortaya çıktığını, dünyada 150 intiharın söz konusu oyunla ilişkilendirilmesi nedeniyle araştırmaların buna yoğunlaştırıldığına dikkati çeken Dilbaz, oyunun son aşamasında gençleri intihara yönlendirdiğini ifade etti.

50 gün süren bu oyuna herkesin giremediğini, genellikle yalnız kalan çocukların ve gençlerin bu oyunu tercihe ettiğini kaydeden Dilbaz, "Çok fazla sosyal ortamı ve arkadaşı olmayan, kendilerini yalnız hisseden ve güveni olmayan kişiler bu oyuna giriyor. İnternette 'chat' odalarıyla birlikte arkadaş grubuna dahil olma çabası içinde olanlar bunlar. Kendi deyimimle çocukları burada resmen avlıyorlar. Bunlar, ortada serbest dolaşan ama kurbanları çocukların içinden seçilen bir oyun." diye konuştu.

Prof. Dr. Dilbaz, oyunun başlangıç aşamasında belirli bazı komutlar verildiğini, kademe kademe derecesi artan bu komutları yapamayanların oyundan hemen atıldığını dile getirdi.

- "Gruba girmek statü gibi algılatılıyor"

Oyunda vahşet kurgusunun giderek artırıldığını vurgulayan Dilbaz, şöyle devam etti:

"İkinci veya üçüncü günkü aşamaları çocuk uygulayamıyorsa gruptan dışarı çıkarılıyor. Bu da dikkat çekici. Bir kere bu oyun gruplarında kalmak çok zor. Gençler ve çocuklarda zor olan gruba girmek sanki statü kazancı gibi algılatılıyor. Grup dışına atılmamak için de başlangıçta 'hayır' demek istedikleri ama bunu yapamadıkları bir şeyleri yapmaya çalışıyorlar. Burada bütün insanların egosunda olan bir durum var: Bir şeye ne kadar emek verirseniz ondan vazgeçmeniz o kadar zor olur. Gün içinde çocuklar kendilerine zarar veriyorlar. İşte 'koluna şunu yaz, balina işareti yap' gibi komutlar geçtikçe, insan yapmak istemese de bir sonraki komutu görmek istediği için bunu yapıyor. Bir de bunlar kolay ikna edilebilir çocuklar zaten. Yaklaşık 10 gün aralığında da sabah saat 04.00 gibi uyanmaları, belirli korku filmlerini seyretmesi çocuktan isteniyor. Burada bir kere uyku böldürülüyor. Uykunun bölündüğü yerde, yerini korkutucu uyaranlar almaya başlıyor. Aslında bunu hipnoz gibi düşünün. Bir şeyin içine dahil olan genç ve çocuk girdap gibi döndükçe içinden çıkamaz hale getiriliyor. Artık son noktada 'intihar et' denilince de bunu yapacak hale geliyor."

Dilbaz, oyuna hangi çocukların daha çok dahil olduğunun ve oyundan neden çıkamadıklarının çok iyi irdelenmesi gerektiğine dikkati çekerek, oyuncuların beyinlerinin şiddeti artan komutlarla ölümcül bazı talimatlara hazırlatıldığını bildirdi.

Oyunda yapılmak istenenin "siber zorbalık" olarak adlandırılamayacağını dile getiren Dilbaz, "Zorbalık dendiğinde daha da zorlayıcı unsurlar olması lazım. Bu oyunda, kişilerin oyunda kalmasını sağlamak için bir tehdit var. Oyunculara, 'Ailenin ve senin bütün bilgileri elimizde, internette de fotoğraflarını ele geçirdik. Bunları yayınlayacağız' gibi şeyler söyleniyor." dedi.

Siber zorbalığın ülkemizde gittikçe yaygınlaşmaya başladığını, gençlerin öfke dolu ve kırıcı mesajlarla, alay edilme, sataşılma ile tehdit edilme gibi durumlara maruz bırakıldığını, özel bilgilerin deşifre edilmesinin kişiyi psikolojik olarak baskı altına aldığını ve sonrasında mobbinge maruz bırakıldığını kaydeden Dilbaz, bunun Türk insanı için tehdit oluşturduğunu söyledi.

Mavi Balina ve benzeri oyunların etkisinin en az görüldüğü ülkelerden birinin İngiltere olduğuna dikkati çeken Dilbaz, Hindistan ve Rusya'nın aksine bu ülkede intihar olayına hiç rastlanmadığını kaydetti.

Buna rağmen İngiltere'de bazı koruyucu önlemler alındığını aktaran Dilbaz, "Okulda çocukların bu konuda uyarılması, baştan itibaren oyuna girilmemesine dair bilgiler verilmesi gerekiyor. Bu derslerle olduğu kadar, çocuklara sözü geçen insanlar tarafında da yapılabilir. Örneğin, bir basketbol takımının koçu da bu bilgileri verebilir." dedi.

Dilbaz, ailelerin ciddi biçimde bu oyuna karşı önlem alması gerektiğini vurgulayarak, şunları kaydetti:

"Burada ailelerin çocuklarını sürekli gözetim altında tutmaları gerekir. Özellikle çocukluk çağından itibaren mahremiyeti açıkça gösterecek hiçbir fotoğrafı sosyal medyaya koymamalılar. Çünkü bu fotoğraflar çocuklarına tehdit amaçlı kullanılıyor. Bizim veya sizin için çok önemli bir şey değil ama ergenlik çağındaki çocuklar için o çok önemli bir şey. Ailelerin, sosyal medya kullanımını sınırlandırması gerekiyor. Çocukların sosyal medya hesaplarının sürekli gözetim altında tutulması ve hangi sitelere girildiğinin kontrol edilmesi şart. Çocuklarla ilgili hiçbir bilginin sosyal medyada paylaşılmamasını tavsiye ediyorum. En önemli nokta da ebeveynlerin çocuklarla arkadaş olabilmesi. Mavi Balina'daki gibi zararlı bir teklif geldiğinde size bir şey sorabilecekleri kadar yakın olun. Özellikle içe kapanık, kendi başına kalmayı tercih eden çocuklar daha kolay av haline gelebiliyor. Çünkü 'hayır' demesini bilmeyen çocuklar bunlar. Okulda olumsuz tekliflere karşı nasıl hayır deneceği öğretilebilir. Bir konuda, çocukları zorlanmalarına izin verilmemesine dair egzersizler yapılabilir. Bütün alanlarda olduğu gibi aileler çocuklarını spor ve sanata yönlendirmelerini söyleyebilirim."

Prof. Dr. Dilbaz, Mavi Balina ve benzeri oyunların internet sitelerine girildiğinde bazı uyarıların gösterilmesinin de önemli olduğunu kaydederek, "Bu uyarılar sayesinde çocuk ve gençler bunun üzerinde bir saniye bile düşünse bile bizim için çok önemli." şeklinde konuştu.

Pedagoji Derneği Başkanı Mehmet Teber ise bir çocuğun sadece bir oyun nedeni ile intihar edemeyeceğini, intiharların ancak yaşanan sürecin bir sonucu olduğunu belirtti.

Çocukların yaşadığı duygusal ve psikolojik bir boşluk veya sıkıntının üzerine, gizli ya da açık intihar telkini veren oyun oynadığından intihar edebileceğine dikkati çeken Teber, "Çocukta intihar zemini yoksa tek başına bir müzik, film ve oyunun bizi intihara sürüklemesi çok zordur. Öyleyse burada önemli olan konu intihar zemini oluşturmamak. İntihar zemini değersizlik, çaresizlik, sevgisizlik ve duygusal boşluk ortamlarında oluşur." ifadelerini kullandı.

Teber, özellikle ergenlik döneminde ailelerin çocuklarıyla büyük çatışmalara girebildiklerine dikkati çekerek, ebeveyn ve çocuk arasındaki bağın yavaş yavaş koptuğunu vurguladı.

Kopan bağların çeşitli hayat zorluklarıyla birleşince intihar zemini oluşabileceğini ifade eden Teber, sözlerini şöyle tamamladı:

"Bu nedenle ailelere düşen en önemli görev çocuklarıyla kurdukları sevgi bağını sürdürmek, aile birlikteliğine, ev huzuruna yatırım yapmaktır. Aile bunu yaptığında çocuklar kolay kolay intihar yoluna girmezler. Çocuklarımızın oynadığı oyunları araştırmak da diğer aileye düşen görevdir. Çocuk bir oyunu favori belirlediyse aile bu oyun hakkında mutlaka araştırma yapmalıdır. Eğer oyunun zararlı içeriğini görürse o zaman sağlıklı sınırlar koymak gerekir. Şunu unutmamak gerekir ki psikolojik olarak iyi oluş hali yaşayan çocuk intihar etmez. Bir çocuk ya da genç sık sık 'Evden kaçacağım, kendimi öldüreceğim, keşke ölsem, bu hayat çok saçma' gibi cümleler kuruyorsa aile hemen gerekli önlemleri almalı ve çocuğu ile temas kurup onun yaşadığı zorlukları çözmeye çalışmalıdır."

Kaynak: