Musab Seyithan

Musab Seyithan

Mealcilere Kızıp Kur’an’ın Sadece Lafzıyla mı Yetinelim?

Mealcilere Kızıp Kur’an’ın Sadece Lafzıyla mı Yetinelim?

Hayat kitabımız Kur’an-ı Kerim, hem lafız hem de manadan oluşur. Dilimizle telaffuz ederek okuduğumuz lafzının yanında manasını da anlamamız gerekir. Yoksa papağan gibi anlamadan okumuş oluruz. Sosyal medyada paylaşılan Fatiha ve bazı kısa sureleri okuyan, kelime-i şehadet getiren papağanları dinlemişsinizdir. Papağan, kendisine öğretileni tekrar eder ama anlamaz. Bizler de öğrendiğimiz lafızları anlamadan tekrar edersek papağanlaşırız.

Mealciler diye bilinen ve Tefsir usulü, Fıkıh usulü, Hadis usulü gibi usul bilgilerinden yoksun bir takım kişilerin bir araya gelerek meal üzerinden ahkâm kesenlere kızıp Kur’an tercümelerinden istifade edemezlik yapamayız. Elbette tarihte de Kur’an’a yanlış yapanlar olmuştur. Mesela Haccac-ı Zalim, Kur'an'ı zulmüne alet etmiştir. Fakat Hz. Ömer de Kur'an'la adalet tesis etmiştir. Şimdi Haccac'a kızarak Kur'an ahkâmına sırtımızı mı dönelim?

Dolayısıyla pireye kızıp yorgan yakılmaz, gâvura kızıp oruç da bozulmaz. Öyleyse okuduğu mealden hareket ederek ahkâm kesen mealcilere kızıp da Kur'an'ın anlaşılmasının önü kesilmez. Eğer anlaşılmasının önünü kesersek, Kur'an’ı, sadece lafza indirgemiş oluruz ve bu alanda hatim sektörleri oluşur. “Dirileri ihya için inmiş olan(36Yasin:70) bu yüce kitabımız, mezarlık ve mevta kitabına dönüşür. Buna da kimsenin hakkı yoktur, haddimiz de değildir. Artık bırakalım da, dünyada en çok okunan, fakat en az anlaşılan bu yüce Kitabımız, aynı zamanda en çok anlaşılan kitap haline de yükselsin.

Evet, mealcilik, sorumsuzca Kur’an’ı Kerim’i keyfi olarak yorumlama sapkınlığıdır. Mealci kellesi kadar, Kur’an anlayışı ortaya çıkmaktadır. Hadis Profesörü Enbiya Yıldırım hocadan dinlemiştim. Kendisini bir grup mealci, sohbetlerine davet etmiş, o da kıramamış gitmiş. “Herkesin elinde meal ve bir ayet hakkında herkes yorum yapıyor, hepsinin yaptığı yorum da birbirinden farklı. Sohbette kaç mealci varsa o kadar farklı bir Kur’an anlayışı ortaya çıkıyor” demişti. Bunları Allah ıslah etsin ve Kur’an’ı anlamak için diğer müktesebata da sahip çıkmayı nasip etsin diyoruz.  

Kur’an’ın anlaşılıp yorumlanmasıyla ilgili olarak “Tercüman’ül Kuran” olan İbn Abbas’tan yapılan nakilde insanlar dört kategoriye ayrılırlar:

1- Arapların bildiği yorum: Bu anlama ve yorumlama onların Arap dilindeki bilgilerine dayanan anlamadır. Bu da dil ve gramer bilgisidir. Arapça’ya her yönüyle hâkim olanların Kur’an’dan anladıkları elbette Arapça’dan anlamayanlardan çok farklı olacaktır.

2- Herkesin bilmesi gereken yorum: Helal ve haramlarla ilgili ayetlerle tevhidi ifade eden ayetlerin anlaşılması ve yorumlanmasıdır. Bu lafızlar bir tek manasının dışında başka bir mana ifade etmezler. Allah’ın muradı da o tek manadır. Bu gibi ayetlerin manası kolay anlaşılır. Mesela; “Bil ki, Allah’tan başka ilah yoktur.(47Muhammed:9) ve benzeri ayetlerde tevhid manası açıktır. Peygamber kıssalarını anlatan ayetler,  kolayca anlaşılan ayetler türündendir.  

3- Allah’tan başka kimsenin bilemeyeceği anlam: Bu müteşâbihin tefsiridir. Kim bunu bildiğini iddia ederse yalancıdır. Bunlar mukattaa harflerinin manası ile kıyametin kopma zamanı ve “ruh”un tefsiri ile ilgili ayetlerdir. Bu sayılanlar ictihad yoluyla bilinemez. Ancak ayet, hadis ve icma delilleri ile bilinir.

4- Âlimlerin bildiği anlam ve yorum: Bu anlama şekli, ictihada dayanan anlama ve yorumlamadır. Âlimler bu tür yorumlarla ayetlerden hüküm çıkarır, mücmel ayetleri açıklar,  umum manalı ayetleri hususi manaya hamleder,  iki veya daha fazla anlam ifade eden lafızlar hakkında görüşler ileri sürerler. Bu da sırf görüş belirtmekle olmaz, görüşünü ispatlayıcı delilini getirmesi gerekir. (Zerkeşî, Burhân fî Ulûmi’l Kur’an, 2/165 vd.)

Öyleyse herkes kendi sınırını bilerek kalite ve kalibresine göre Kur’an’ı okumalı, kapasitesince manasını anlamalı ve öğrendiklerini hayatına yansıtmalıdır. Kendini aşan konularda da bir bilene sormalıdır. Çünkü o bizim kulluk kitabımızdır.

Kur’an’ı anlamak ve istikametimizi düzeltmek için önce bir sayfa Arapça orijinalini okumalı, sonra da mealini okuyarak rabbimizi anlamaya çalışmalıyız. Zararı yok önce kafamız karışsın. Kocakarı imanındaki taklitten sıyrılıp, okuduğu kitabı anlayarak ve farkına vararak yaşayalım. Hocalar olarak, "Kur'an'ı sadece biz anlarız" anlayışından kurtulup, halka; "Mealini de okuyun, birçoğunu anlayacaksınız. Anlamadığınız, kafanızın karıştığı yerlerde tefsirlere bakın, bu imkânınız yoksa "İlim ehli âlimlere sorun(21Enbiya:7) ayeti gereği, bilenlere başvurun. Okuduğunuz mealden net olarak anladıklarınızı hayatınıza yansıtın, fetva vermeye kalkmayın” uyarısında bulunalım.

İngiltere’deki Sunday Expres gazetesinin bayan muhabiri Ridley, 2005 yılında Afganistan’da Taliban’a esir düştüğünde: “Çıkınca K.Kerim’i okuyup etüt etmeye söz verirsen serbest bırakırız” teklifine; “Söz veriyorum, serbest bırakırsanız Kur’an’ı okuyacağım” demiş ve serbest bırakılmıştı. Ridley, dürüst davranarak, serbest bırakılınca Kur’an’ın İngilizce mealini alarak okumaya başlamış, okudukça hidayet ışığını yakalamıştı. Sonunda Müslüman olduğunu açıklamıştı. Bu arada tabii bunun bedeli olarak işinden de olmuştu. 2005 Mayıs ayının gazeteleri, tv kanalları ve internet siteleri çarşaf çarşaf bu haberi naklederek sorular yağdırıyordu.  “Kur’an sizi nasıl etkiledi?” sorusuna şu çarpıcı cevabı veriyordu: “Nefes kesiciydi. Kur’an sanki bir hayat kılavuzudur. Okuduğum her şeyden etkilendim. Özellikle kadın haklarından… Çünkü bize Müslüman kadının hep baskı altında olduğu anlatılırdı.”

Demek ki önyargısız ve iyi niyetle okunan mealler, Kur’an’ı anlamanın ilk basamağını oluşturmakta ve hayatımıza, tadına doyulmayan manevi katkılar sağlamaktadır. Başlarsanız göreceksiniz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Musab Seyithan Arşivi
SON YAZILAR