MÜSİAD ve İHATO'dan Kovid-19 sonrası iç turizm raporu

Akdeniz Üniversitesi ve Kastamonu Üniversitesi’nden alanında uzman akademisyenlerin destekleriyle hazırlanan raporda, salgının iç turizme etkileri, turistlerin hijyen beklentileri ve tatil konusunda yaklaşımları ayrıntılı olarak ele alındı
MÜSİAD ve İHATO'dan Kovid-19 sonrası iç turizm raporu

İSTANBUL (AA) - Müstakil Sanayici ve İşdamları Derneği (MÜSİAD), Uluslararası Helal Turizm Derneği (IHATO) iş birliğinde, yeni tip koranavirüs (Kovid-19) salgının iç turizme etkisi, salgın sonrası beklentiler ve turizmcilerin yaklaşımlarını içeren kapsamlı bir rapor hazırladı.

MÜSİAD açıklamasına göre, Akdeniz Üniversitesi ve Kastamonu Üniversitesi’nden alanında uzman akademisyenlerin destekleriyle hazırlanan raporda, salgının iç turizme etkileri, turistlerin hijyen beklentileri ve tatil konusunda yaklaşımları ayrıntılı olarak ele alındı.

Rapor, 23-30 Nisan tarihlerinde, Türkiye’nin 61 şehrinde ikamet eden, 31-40 yaşları arasında, yıllık ortalama tatil bütçesi 5 bin TL’den az 789 katılımcının görüşlerinden elde edilen veriler doğrultusunda hazırlandı. Elektronik anket yöntemi ile hazırlanan istatistiklerle kapsamlı bir durum raporu ortaya çıkarıldı.


- Antalya talebinde azalış, Muğla talebinde artış sinyali


Söz konusu rapora göre, katılımcılar, son 3 yıl içerisindeki tatillerinde en çok sırasıyla Antalya, Muğla ve İzmir destinasyonlarını tercih etti. Salgının kısa bir süre içerisinde bitmesi halinde, bu yıl da bu destinasyon sıralamasının değişmemesi öngörülüyor. Ancak geçen yıllara oranla bu yıl, Antalya’nın tercih oranı azalıyor, Muğla’nın tercih oranı artıyor.

Katılımcıların yüzde 39’u 2020 yılı içerisinde “bir otelde kalarak” tatil yapma konusunda kararsız. Her üç katılımcıdan biri ise bu yıl “bir otelde kalarak” tatil yapmak istemediğini belirtiyor. Ancak kararsızları olumlu etkileyecek koşulların oluşması ile otelde tatile yönelik talep daralmasının en fazla yüzde 33 bandında tutulabileceği tahmin ediliyor.

- Bu yıl 100 kişiden en az 80’i yeniden sıcak denizlere inebilir

Rapora göre ankete katılan katılımcıların yüzde 27’si salgın geçer geçmez tatile çıkmak istediğini belirtiyor. İkna olursa tatile gitmeyi düşüneceklerini belirtenlerin oranı ise yüzde 53 düzeyinde. Ancak katılımcıların yüzde 20’si bu yıl kesinlikle tatile gitmek istemediğini ifade ediyor. En olumsuz tutuma sahip bu yüzde 20’lik kesimin de salgının ve oluşturduğu olumsuz psikolojik koşulların düzelmesi halinde küçülme göstermesi bekleniyor.

Katılımcılar, salgının Türkiye’de sona erme tarihini tahmin noktasında iki gruba bölünmüş durumda. Yüzde 32’lik bir kesim, salgının yakın vadede (Mayıs-Haziran) biteceğini tahmin ederken, yüzde 28’lik bir kesim salgının en erken ekim ayında biteceğini tahmin ediyor. Bu tablo birbirine yakın oranlarda ikiye bölünmüş “iyimser” ve “kötümser” iki ayrı kitlenin oluştuğunu ortaya koyuyor.

- Katılımcıların yüzde 44’ü vaka sayısı 10 kişinin altına düşünce tatile gitmeyi düşünüyor

Her on katılımcıdan yedisi virüsün kendilerine de bulaşabileceğini düşünüyor ve endişeliler. Katılımcıların yüzde 44 ile çoğunluğu, Türkiye genelinde vaka sayısı ancak 10 kişinin altına düşünce kesinlikle tatile gitmeyi düşüneceğini ifade ediyor. Bu durum katılımcıların “endişeli” olduğunu işaret ediyor. Öte yandan vaka sayısındaki azalma ile turizme talep arasında da ters orantılı bir tutumun oluşacağı görülüyor. Öyle ki tüm Türkiye genelinde vaka sayısı bin kişinin altına düştüğünde, kesinlikle tatile gitmeyi düşüneceğini belirtenlerin oranı yüzde 40 düzeyinde gerçekleşiyor ve buraya kadarki bulgular birlikte okunduğunda, insanların endişeli olmalarına rağmen, tatile gitme konusunda da “istekli” oldukları anlaşılıyor.

Açıklamaya göre, bu çerçevede, salgınla mücadele sürecindeki başarı sürdürülerek endişe giderilmeli. Belirli bir eşikten sonra, artık tatil yapma isteği konusunda talebin motivasyonu Kültür ve Turizm Bakanlığı ve sektör iş birliğinde artırılmalı.

- “Büyük karar” ayı haziran

Salgın haziran ayında tamamen bitmiş olur ise katılımcıların yüzde 55’i bu yaz gönül rahatlığı ile bir otelde kalarak tatil yapabileceklerini belirtiyor. Haziran, katılımcıların çoğu için hem salgınının bitişinin beklendiği ayı hem de kendi planları için kritik olan ayı işaret ediyor. Bu nedenle haziran ayında vaka sayılarının ülke genelinde 100 kişinin altına düşmesi durumunda, katılımcıların yüzde 56’sının tatile psikolojik açıdan hazır hale geleceği anlaşılıyor. Öte yandan katılımcıların yüzde 88’i haziran ayından sonra tatile çıktıklarını belirtiyorlar. Bu durum, salgınla mücadelede haziran ayı sonuna kadar yakalanacak başarının, iç turizm talebi için kararı kritik düzeyde etkileyeceğini ortaya koyuyor.

- Salgın “cüzdan”a da bulaştı ancak tatilsiz de olmuyor

Her on katılımcıdan sekizi, salgından bir şekilde ekonomik olarak zarar gördüğünü, yedisi ise işinin/mesleğinin geleceğinden endişeli olduğunu ifade ediyor. Ancak bu sene kesinlikle tatile gitmeyeceğim diyenlerin oranı, on kişiden iki kişiye tekabül ediyor. Yani salgından ekonomik zarar gören sekiz kişiden altısı ve işinin/mesleğinin geleceğinden endişeli olduğunu ifade eden yedi kişiden beşi, bu zorluklara rağmen “tatile gitmekten vazgeçtim” demiyor.

- "Otelsiz tatil, minimalist tesis" düşüncesi

Rapora göre, “evde kalmak” halinin 100 katılımcıdan 27’sini tatile gitme konusunda “kararlı”, 53’ünü ise “ikna olması halinde” tatile çıkmaya istekli hale getirdiği görülüyor. Buna rağmen kesinlikle tatile çıkmayacağım diyenlerin oranı yüzde 20 düzeyinde belirlendi. Ancak katılımcılara “2020 sezonu bitmeden bir otelde kalarak tatil yapmayı planlıyor musunuz?” sorusu sorulduğunda, bu soruya “hayır” yanıtını verenlerin oranı yüzde 33 düzeyinde gerçekleşiyor.

Diğer bir ifadeyle “tatil yapmak istemiyorum” diyenlerin oran yüzde 20 düzeyindeyken, “bir otelde kalarak tatil yapmak istemiyorum” diyenlerin oranı yüzde 33 düzeyinde şekilleniyor. İki kitle arasındaki farkı oluşturan yüzde 13’lük kesimin otel dışında bir tatil arayışına yönelebileceği tahmin ediliyor.

Bu durumun otel gibi büyük kapasiteli konaklama işletmelerinden, butik otel gibi daha ufak çaplı, villa ve bungalov gibi daha özerk konaklama işletmeleri türlerine yönelik bir talep doğuracağı düşünülüyor. Hatta talepte, Antalya destinasyonu için azalış, Muğla destinasyonu için artış şeklinde gözlenen sinyalin gerekçelerinden birinin de bu olabileceği kaydediliyor. Diğer yandan bu durumun, daha çok küçük çaplı tesisleri bünyesinde barındıran Karadeniz bölgesi gibi destinasyonlara yönelik talebi de artırabileceği tahmin ediliyor.

- Sertifikaya güven sağlamak süreçte kritik bir adım

Otellerin Kovid-19 sonrasında hijyen kriterlerini sağladığına dair almış oldukları/alacakları kalite/standardizasyon sertifikalarına kesinlikle güvenenlerin oranı yüzde 10 iken, kesinlikle “güvenemeyenler”in oranı yüzde 17 olarak belirlendi. Bu oran, bu yıl kesinlikle tatile çıkmayacağını belirtenlerin oranı (yüzde 20) ile uyum gösteriyor. Ancak sertifikaya kısmen güven oranı ise yüzde 73 düzeyinde. Zaman içerisinde bu kitlenin güvenini artıracak gelişmelerin olması, sertifikaya güven oranını daha yüksek bir düzeye çekebilir. Katılımcıların henüz kriterleri ve uygulaması belirlenmemiş bir sertifika hakkında değerlendirme yaptıklarının da gözden kaçırılmaması gerektiği belirtiliyor.

- "Endişeli isteksizler" en zor kitle

Rapora göre, yapılan detaylı analizlerde bazı spesifik gruplardaki katılımcıların 2020 tatili için diğer katılımcılara nazaran daha olumsuz tutumlara sahip oldukları belirlendi. Bu doğrultuda, salgın konusunda güvenli aşamaya gelindikten ve gerekli tedbirler alındıktan sonra, iç turizm talebinde en fazla ilginin gösterilmesi ve ikna edilmesi gereken kitlenin kadınlar, 31-40 yaş aralığındaki bireyler, çocuklu aileler ve 5 bin TL gelir düzeyinin altındaki bireyler olduğu görüldü. Bir birey bu kriterlerin ne kadarına birden sahip ise, 2020 yılı içerisinde turizme katılma ihtimali de o kadar zayıf hale geliyor. Bu bireylerin diğer gruplara nazaran hem “endişe” düzeyleri daha yüksek, hem de tatile çıkma istekleri daha düşük seyrediyor.

Araştırmanın “nicel bulgular: detaylı analizler” kısmında yapılan analizlerde, diğer koşullardan bağımsız olarak, kitledeki endişe arttıkça, tatile çıkma isteğinin de anlamlı bir biçimde azaldığı belirlendi. Diğer bir ifadeyle, tatile çıkma isteğinin artırılmasında ana stratejinin, endişe duygusunu oluşturan etkenler ile mücadele etmek üzerine kurgulanması gerektiği belirtiliyor.

Kaynak: