Necip Karakaya: İnsan sevdiği kadar var

Selçuklu Belediyesinin sosyal medya hesaplarında yayınlanan ve kısa sürede büyük kitleye ulaşan Selçuklu Sosyal Programının konuklarından biri de Sanatçı ve Oyuncu Necip Karakaya oldu. Sohbet havasında geçen programda musiki ile manaya yolculuk yapıldı.
Necip Karakaya: İnsan sevdiği kadar var

Selçuklu Belediyesinin sosyal medya hesaplarında yayınlanan ve kısa sürede büyük kitleye ulaşan Selçuklu Sosyal Programının konuklarından biri de Sanatçı ve Oyuncu Necip Karakaya oldu. Sohbet havasında geçen programda musiki ile manaya yolculuk yapıldı. Gerçekleştirdiği sohbette sevginin önemine dikkat çeken Kakaya, “İnsan aslında kendi yaşadığı topraklarda güzelliklerle anılan ne varsa, ‘severim her güzeli senden eserdir’ diyerek gezebilmeli. Yani bir goncayı kokluyorsak bile ondan eserdir diyerek, terinden bir parçadır, bir unsurdur diyerek koklayabilmeli. Nihayetinde insan sevdiği kadar var. Sevgisini ifade edebildiği kadar gerçek” dedi.

Selçuklu Belediyesinin sosyal medya hesaplarında yayınlanan ve Sami Bayrakcı’nın hazırlayıp sunduğu Selçuklu Sosyal Ekran programı, birbirinden değerli konukları izleyicilerle bir araya getirdi. O konuklardan biri olan Sanatçı ve Oyuncu Necip Karakaya, “Musiki ile Manaya Yolculuk’ çatısı altında hem güzel şarkılar, ilahiler söyledi hem de güzel bir sohbet gerçekleştirdi.

‘SEVERİM HER GÜZELİ SENDEN ESERDİR DİYE’

“İnsan aslında kendi yaşadığı topraklarda güzelliklerle anılan ne varsa ‘severim her güzeli senden eserdir’ diyerek gezebilmeli” diyen Karakaşa, şöyle devam etti: “Yani bir goncayı kokluyorsak bile ondan eserdir diyerek terinden bir parçadır bir unsurdur diyerek koklayabilmeli. Nihayetinden insan sevdiği kadar var. Sevgisini ifade edebildiği kadar gerçek. Hz. Mevlana kişiyi testiye benzetir. Kişinin içinde ne varsa dışına o sızarmış. Bizler inşallah sevgi noktasından liyakate ereriz de içimizde olanı dışına da güzel bir şekilde hakikat olarak yansıtabiliriz. Bizler Anadolu coğrafyasında yaşayan insanlar kendimizi hep bülbüle benzetmişizdir. Bülbülün bin türküsü olur bini de gül için derler. Bizlerin söyleyeceği çok husus var ama bizden değil. Çünkü o kadar gönlü güzel insanlar var ki onlardan gelen ifadeleri biz de benimseyerek, özümseyerek sanki bizimmiş gibi söyleyebiliyoruz. Bu da aslında peygamber efendimizin bize ikram ettiği sevginin bir olduğuna, tevhidi işaret ettiğine bizi götürür. Bu noktada söylenen bütün sözler de hakikate ulaştırır. Hakikat de tektir, yeganedir. Buradaki zenginlik de ümmeti Muhammed’in meşrep noktasındaki zenginliğine işaret eder. Bu eserler şarkı dahi olsa bizlerin ilanı aşk silsilesine dahil edebileceğimiz her biri birbirinden muhteşem nutku şeriflerdir aslında.  Allah’ın kendi lisanıyla buyurduğu muhteşem bir ifade var. ‘Sen olmasaydın habibim, alemleri yaratmazdım’ diye buyuruyor. Eğer alemler bir bağ ise elbette oranın yegane gülü peygamberimizdir.”

necip-karakaya.jpg

‘KUL OLABİLMEK İÇİN KÜL OLABİLMENİN YOLUNU AÇAR’

Bazı ifadelerin,  kul olabilmek adına yanıp kül olmaktan geçtiğinin altını çizen Karakaya, “Payitaht Abdülhamit çekimlerine ara verdik. Bu hafta itibarıyla başlayacağız. İnşallah izleyicileri, çok güzel çok heyecanlı bölümler bekliyor. Özellikle Sultan Abdülhamit’i veraset noktasında da kendi veliliğini her noktada hissettirecek şekilde hamleler yapan birisidir. Bizler İrfan ehlinin birçok hadisesine şahit olmuşuzdur. Ki tarih sahnesinde de birçok hadise vardır. Sultan’ın da kendi hayatında bizleri hayrete düşürecek noktada çok önemli hadiseleri kendi dimağından birer güm damlası şeklinde damıtarak verdiği çok güzel durumları da var. Tabi bütün bunlar peygamber aşkından mütevellittir. Fikrimin ince gülü bestesi bana hep yanan dedeyi hatırlatır. ‘Yanmaktır çaresi biricik aşkın, ağlatma da perişan halime bakma’ der. ‘O günkü gördüm seni, yaktın ah yaktın beni’ Yani kul olabilmek için evvela kül olabilmenin yolunu açar bu ifadeler. Ve nihayetinde peygamberimize sevgi de bir yönüyle ciddi bedeller ödeyerek ulaşabilecek sevgi gibidir. Peygamber efendimizin kendi hayatından, arkadaşlarının hayatından bakıldığında da bu görülür. Bilal Habeşi hemen Bilal Habeşi olmadı. Hz. Ömer’in geçirdiği süreci hepimiz biliyoruz” şeklinde konuştu.

‘İFADELER GÖNÜLDEN LİSANA SİRAYET EDER’

İfadelerin,  gönülden lisana sirayet ettiğine vurgu yapan Karakaya, “Evvela gönül. Bizim de ecdadımızın özellikle Abdülhamit Han Hazretlerinin ondan sonraki süre içerisinde, onun yolunda takip ettirerek, bir şekilde milletin irfanını, milletin gelişimini, milletin gelmiş olduğu durumunu hem tefekkür dairesinde hem de hakiki boyut nedeniyle de çok ciddi anlamda beslemiş insanlar var. Dolayısıyla Muallim İsmail Hakkı Bey’in öyle birisi olduğunu bilmek, öyle birini canlandırmak, onun eserlerini okumak beni ayrı bir keyif dairesine sokuyor.  Rolünden etkilenen oyuncu noktasına kendimi düşürmek istemem lakin hakikaten çok önemli bir karakter olduğu için o karakterin benim dünyamdaki yansımasını güzelliklerle birlikte müşahede etmenin ben de büyük keyfini yaşıyorum. Bu durumun iki tarafı da ilgilendiren bir boyutunun olduğunu düşünüyorum. Çünkü onlarca, yüzlerce mesaj geliyor ve diyorlar ki İsmail Hakkı Bey’e o kadar Fatihalar okuyoruz ki diyorlar. Ben de böyle istifade kapısını açtığımdan dolayı mutlu oluyorum” diye konuştu.

‘NEYİ ARIYORSAN OSUN SEN’

Mevlana’nın, ‘Neyi arıyorsan osun sen’ sözüne atıfta bulunan Karakaya, “ Eserleri bir bütünüyle ele almaktan ziyade o parçalarını biraz daha odaklanarak alıyoruz. Bir şarkıda, ‘sensiz cennet bile sürgün sayılır’ diyor. Naat-ı Şerif’ten bir şarkıyı tabiri caizse yaşatıyorlar. Hz. Mevlana, ‘neyi arıyorsan osun sen’ der ya bu arayış peygamber efendimizin bir hadisine götürür bizi. Ve peygamberimiz der ki: ‘ Günü gününe eşit geçen ziyandadır. Aşık için de bu geçerlidir. Yani ben dünkü sevdiğimi, dünkü gibi sevmemeliyim. Daha fazla sevmeliyim. Eğer maksat Leyla’dan geçmekse, Leyla’yı bulma adına yürüdüğüm o yolda sevgime değer katacak insanlara, uğraklara uğramalıyım. Bunlardan en önemlisi Hz. Mevlana’dır. Ankara’da Hacı Bayram Veli var. Der ki; Çalabın bir şar yaratmış iki cihan arasında, bakacak didar görünür, ol şar’ın kenaresinde.’ Yani iki dünya, dünya ve ahirettir. Yarattığı şar kalp ve insandır. Ve ne kalp ki yine bir irfan ehlinin, ‘padişah konmaz saraya, hale mamur olmadan’ dediği yer. Didar da, Allah’ın cemalidir. Onu görebilmek marifet, maharet o. İki türlü de ifade edilir ama onu görmek asıl meseledir” diye aktardı.

 ‘SANATÇILAR SABİTKADEM İNSANLAR DEĞİLDİR’

Sanatçıların sabit kadem insanlar olmadığını savunan Karakaya, “Hep böyle uçlarda gidip gelen insanlardır. Ama ‘lütfuna ermek için söyle perişan mı olayım’ ifadesi hep bana Hz. Vahşiyi hatırlatır. O mescidi nebevinin arkasındaki sütunlara gizlenerek peygamber efendimizin gözlerini görmeye çalışandır. Tamam büyük bir kusuru büyük bir kabahati vardır lakin hepsi iman ile resetlenmiş, silinmiştir. Ama yine de benim gözüme gözükme ifadesi sanki sürekli aşığını görebilme, maşukunu görebilme ümidiyle sokağın köşesinde, acaba odasının ışığı yandı mı, peygamberimizi görebilecek miyim diye maşukunu arayan aşuk gibi lütfuna ermek istiyor lakin perişan halde” ifadelerine yer verdi.

SÜMEYRA KENESARI / YENİ HABER GAZETESİ