O yaş grubundaki çocuklar için ailelere kritik uyarı!

Son zamanlarda anne-babaların en çok yakındığı konuların başında çocukların ve ergenlerin ‘marka takıntısı’ geliyor. Yetişkinlerde bile sıklıkla görülen bu durum ergenlerde kendini çok daha fazla gösterebiliyor. Konuyla ilgili olarak Psikolog Feyza Çaksen, Yeni Haber’e açıklamalarda bulundu.
O yaş grubundaki çocuklar için ailelere kritik uyarı!

7-12 yaş aralığındaki çocuklarda marka kavramının ortaya çıktığını söyleyen Pandomim Psikolojik Danışma Merkezi Psikoloğu Feyza Çaksen, “Çocuklarda yaklaşık ilkokul anaokulu zamanlarında yavaş yavaş markalaşmayı biz görüyoruz. Bunun sebebi de çocuğun aile ortamından çıkıp sosyal çevreye girmesinden kaynaklanıyor. Okula gittiğinde orada arkadaşlarından bir şeyler görüyor, öğreniyor. Aslında çok küçük yaşlarda çocukların çokta bir marka takıntısı yok. Ünlü markaların ismi yazmış ya da yazmamış onlar için problem olmuyor. Sıradan bir kıyafet olsun yeterli oluyor. Biraz daha toplumun etkisiyle beraber sosyal çevre ve yaşıtlarının bazı şeylerle hava atmasıyla birlikte bu yaş gruplarında biz bunu gözlemleyebiliyoruz” ifadelerini kullandı.

psikolog-feyza-caksen.jpg

Küçük yaş çocuklarda ve ergenlerde markalaşma tutumlarının farklı olduğunu belirten Psikolog Feyza Çaksen, “Çocuklar genellikle oyuncu kartları, sanal oyunlar ve oyuncaklar gibi ürünlerde markalaşıyor. Örneğin, yeni trend bir oyuncak çıktı. İki tane çocuk oyuncağı alıyor hevesini aldıktan sonra geri bırakıyor. Daha sonra bir bakıyoruz hepsi aynı oyuncağı ailelerden talep etmeye başlıyorlar” dedi.

marka-takintisi-001.jpg

ERGENLERİN MARKADAN ETKİLENMESİNDE SOSYAL MEDYA ETKİLİ

Ergen çevrenin marka kavramından etkilenmesinde sosyal medyanın önemli rol oynadığına vurgu yapan Feyza Çaksen, “Sosyal medyada bir influencer bir ürün tanıtıyor yakınlarımızdan biriside o ürünü alıp övüyor. Bu durumda bir sirkülasyon şeklinde devam ediyor. Ortaokul ve lise çağına gelmiş çocuklara baktığımızda da tamamen kıyafet odaklı. Giydiği tişörtü, ayakkabısı, taktığı marka çantası gibi olaylar bu çağda daha fazla görülüyor. Ayrıca buradaki marka takıntısı olan bir kişinin etkilenmesinde sosyal psikoloji dediğimiz alan ortaya çıkıyor. Burada kişilerin topluluklarından yapılarından bahsedilir. Ergen grupların özellikle marka takıntısıyla beraber ürünleri satın alması sanki kendilerinin o gruba ait olduğunu hissettiriyor. Bir gruba ait olabilmek için kendimizden fedakarlık yapabilmektir. Ben Fenerbahçeliyim o zaman bizim kulübümüz neden her maça gitmiyor. Onu yap bunu yap o zaman kendimi Fenerbahçeliler grubuna ait hissetmek için daha fanatik davranıyorum. Alışveriş veya marka tutkusu da bunların içine giriyor. Kendimizi bir yere ait hissetme ihtiyacından dolayı yaptığımız davranışlardandır” şeklinde konuştu.

ÇOCUKLARIN İSTEKLERİ YÜZÜNDEN AİLELER SIKINTIYA GİREBİLİYOR

Çocuğun isteklerinin bitmediğini bu yüzden de ailelerinde sıkıntıya girebildiğini bildiren Çaksen, “Çocuğun marka takıntılığına ilişkin bazı istekleri oluyor. Aile maddi durumu karşılayabileceği şekilde onu alabiliyor. Lakin çocuğun istekleri bitmiyor aksine daha fazlası olsun istiyor. Böyle durumda da aile sıkıntıya giriyor. Çocuk-ergen ve aile arasında bir çatışmaya sebep oluyor. Çocuk sinirlendiğinde ‘Bakamıyorsanız doğurmasaydınız, benim buna ihtiyacım var, Siz beni sevmiyor musunuz, bizim paramız mı yok’ gibi yaşına ve istediği şeyin büyüklüğüne bağlı olarak kurduğu biraz daha böyle isyankar cümleleri duyabiliyoruz” ifadelerine yer verdi.

Günümüz çocuklarında ailelerin yetiştirme tarzlarının değişmesi ve sosyal medya kullanımının küçük yaşlara düştüğünün altını çizen Çaksen, “Bu şekilde olunca ‘Ben de bireyim benim de söz söyleme hakkım var, kendimi ezdirmemeliyim’ diyerek dürtüsel her istediğini söylemekten çekinmeyen kendine sınır koyamayan bir nesi yetişiyor. Dolayısıyla çatışmalar daha çok artıyor” dedi.

marka-takintisi-002.jpg

AİLELERİN ÇOCUKLARA KARŞI TUTUMU NASIL OLMALI?

Ailelerin çocuklara karşı tutumunun nasıl olacağına değinen Çaksen, şu sözlere dikkat çekti: “Ailelerin tutumu çocuklarına doğru bir şekilde sınır koymayı öğretmeleri gerekiyor. Ergen grupta sınırlar ön plandayken ilkokul gruplarında işlevsellik ön plandadır. Mesela aileler çocuklarına karşın ‘Senin ayakkabın X markası olmak zorunda değil başka bir marka da olabilir. Sadece ünlü marka olduğu için biz ona o kadar para veremeyiz ikisi de ayakkabı ikisi de tişört ikisi de seni korur.’ Gibi cümleler kurup olayı somutlaştırabilir. . Çocuğun isteğini tamamen engellemek çocuğun sinirlenmesine sebebiyet verebilir. ‘İstediğin ayakkabıyı biliyorum farkındayım ama bütçemizi aşıyor. Aynı işlevi yapacak sana şöyle başka bir ayakkabı göstereyim.’ Böyle durumda alternatif göstermemiz gerekiyor. Ergen gruplarda ise sınırların biraz daha belli olması gerekiyor. ‘Her istediğini her zaman alamayabiliriz. Şu an bu markların fiyatlarını karşılayabilecek bütçeye sahip değiliz. O yüzden senin şu kadar sınırın var. Bunlara bu kadar para harcayabiliriz.’ Küçük çocuklara yaptığımızın biraz daha olgunlaştırılmış halini de ergen gruplara yapabiliriz.”

Ailelerin özellikle çocuğu kırmayıp bireysellik kazandırmak için sınır koymayı ihmal ettiklerini hatırlatan Feyza Çaksen, “Bir çocuğun her dediğine evet diyemeyiz. Çocuğun bu şekilde sınırsız sonsuz imkanlarla büyütemezsin. Böyle durumdayken çocuğun artık isteyeceği arzulayacağı hayal kuracağı bir şey kalmıyor. Çocuğun hayallerini çalmamamız için onun elinden bazı şeyleri kısıtlı bir şekilde vermemiz gerekiyor” ifadelerine vurgu yaptı.

marka-takintisi.jpg

ALIŞVERİŞ BAĞIMLILIĞI DAVRANIŞSAL BAĞIMLILIK OLABİLİR

Marka takıntılığının yanı sıra alışveriş bağımlılığına da değinen Çaksen, “Alışveriş bağımlılığı dediğimiz olay aslında bir davranışsal bir bağımlılıktır. Sigara içmek veya kumar oynamak gibi davranışlarımızla eylemlerimizle yaptığımız bir bağımlılık türüdür. Çevremizde çok fazla alışveriş yapan insanlar varsa kendimize bir şeyler alıp gösterme ihtiyacı hissediyor olabiliriz. Bir şeyler alma ihtiyacı o dürtü bizim vücudumuzdaki dopamin (mutluluk, zevk)ihtiyacını karşılıyor. Bir şeyler satın aldığımız zaman oradaki verilen bize oluşturduğu his kıyafeti aldıktan sonraki oluşturduğu histen daha baskın oluyor. Aldıktan sonra ‘Ya bunu mu beğenmişim gereksiz para vermişim.’ Yani satın alma işlemi daha yoğun duygular hissettiriyor” diyerek sözlerini sonlandırdı.