Prof. Dr. Muhiddin Okumuşlar: Tedbirsizlik kader değil vebaldir

Koronavirüs sürecinde herkesin önlem olması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Muhiddin Okumuşlar, “Kadere iman insanı kurtarır ama doğru bir kadere imana ihtiyaç var. Eğer biz kaderde var diye tedbir almazsak bu kader değil, vebaldir” dedi.
Prof. Dr. Muhiddin Okumuşlar: Tedbirsizlik kader değil vebaldir

Birbirinden değerli konuklarıyla izleyicisinin karşısına çıkan ve Selçuklu Belediyesinin sosyal medya hesaplarında yayınlanan Sosyal Ekran’ın son konuğu Necmettin Erbakan Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Muhiddin Okumuşlar oldu. Ramazan’daki bereketin Ramazan’dan sonra da devam ettirilmesi gerektiğinin altını çizen Okumuşlar, “Bu Ramazan’da İslam’a mahrum duruşumuz İslam’ın onayladığı bir şeydir. Çünkü Peygamberimiz afet ve salgın olduğunda bugünkü deyimiyle bizden karantinayı istiyor. Buna uygun hareket etmeye çalıştık. Etmeliyiz de, çünkü böyle bir davranış kadere teslim olmaktır” ifadelerini kullandı.

‘YENİ KONTROL MEKANİZMALARI GELİŞTİRDİK’

Pandemi sürecinde bugüne kadar hiç olmadığı kadar bir muhasebe de yaşadıklarını dile getiren Okumuşlar, “Hem yalnız kaldık hem de ailemizle daha çok baş başa kaldık, kendimizle baş başa kaldık, mahrumiyetlerin ne olduğunu biraz daha gördük. Mesela sokağa çıkmadığımız günler oldu, zordu çünkü dışarıya alışmıştık ama buna da sabretmemiz gerekti. Bununla beraber aslında orucun bize verdiği eğitim yönü vardı. Direnç, sabır, direnebilmek, kendini kontrol edebilmek… Burada biz yeni kontrol mekanizmaları geliştirdik ve onları da ekledik. Yani sadece yemek içmek değil, mesafemizi korumak, bir yere girerken maske takmak falan bütün bunlara da dikkat etmek gerekiyor. Bunlar da aslında bir direnme bir riayet gerektirdi. Aslında oruç hani bize sabır öğretiyor diye kolayca söylüyorduk ya bana öyle geliyor ki biz bunda daha rahat hareket ettik. Yani oruç tutanlar, oruca alışan Müslümanlar zaten kendini bir şeylerden tutabilmeyi eğitimi almış insanlardı. Bu sefer de rabbimiz bize farklı şeyi yaşattı. Buna da dikkat etmek gerekiyor. Yani orucu akşama kadar bir şey yemeden tutturmamız lazım. Yersek orucumuz bozuluyor. Ya o zaman bir başkasına virüs bulaştırma ihtimalimiz var ise onu da tutmamız gerekiyordu” şeklinde konuştu.

‘DÜZ MANTIK DÜŞÜNENLER VAR’

Geçmişte ve günümüzde düz mantık düşünen Müslümanların olduğunu dile getiren Okumuşlar, “Biz burada dini biraz parçalayarak öğrendiğimiz ve yaşamaya çalıştığımız için bir bütündür. Din insanın içinde var. Yani Allah’ın o yaşam tarzı bizi biz yapmak için var. Dolayısıyla bir bütün olunca peygamber efendimize baktığımız zaman o da böyle bir hal yaşamış.  O zamanki Müslümanlar da çok düz mantık düşünen insanlarmış. Bugün de böyle düşünen Müslümanlar var. Kadere iman insanı kurtarır ama doğru bir kadere imana ihtiyaç var. Eğer biz kaderde var diye tedbir almazsak bu kader değildir vebaldir. Hatta bu şuna benziyor. Arabanızın freninde bozukluk var ama yine de çıkıyorsunuz, süratle yapıyorsunuz. Kaderde varsa öleceğiz diyemezsiniz katil olursunuz. Mesela biz kadere teslim olmuşuz, eğer bizim ecelimiz geldiyse bir virüsün elinden gelmişse öleceğim diyerek başkalarını riske atma hakkımız da yoktur. Ölümden korkum yok diyoruz ama ya bende virüs varsa ve gelir sana bulaştırırsam bunun Allah katındaki vebalini ben bilemem. Düşünün ben hiçbir şey yokmuş gibi davranmışım ve benden dolayı birisi de hak emri vaki olmuş. İnsan olarak düşünüyorum, bir ömür boyu aklımdan çıkmaz. Ha dışarıdan birini çekmişsin vurmuşsun, ha insanlara virüs bulaştırmışsın bir farkı yok” diye aktardı.

prof-dr-muhiddin-okumuslar.jpg

‘DİN HER YERDE’

Dinin insanın içinde ve her yerde olduğunu vurgulayan Okumuşlar, şöyle konuştu: “ Din bizim içimizde aslında, hayatın içinde her yerde. Dolayısıyla hakikaten Allah bizi imtihan ediyor. Buna sabırdan geldik. Oruç tutan bir Müslümanın buna olan sabrı daha yüksek olmalıdır ki öyle olduğuna da inanıyorum. Virüs ilk çıktığında insanlarda korku oluştu. Marketlere akın etti. Stok yaptı. Bu korkuya da gerek yoktu. Biz kendi ekmeğimizi paylaşırdık. Ama işte şeytan sizi korkutuyor. O dalgada bir vurgun yedik aslında ama sonra hamd olsun aklımız başımıza geldi. Bir toparlandık ve ne oluyoruz dedik. İnsan aslında bir tabak yemek yiyince doyuyordu. Açlıktan ölmezdik de. Ama bakın bizim toplumumuzdaki bütün bu İslami hassasiyetin çok yüksek olmadığını da söyleyebiliriz belki ama buna rağmen batıyla mukayese bile edilemez. Buna hareketle biz bu Ramazan’ın bereketini Ramazan’dan sonra devam ettirmemiz gerekiyor. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak deniyor. Yeni zamanlar, yeni doğrular, yeni normal diye bir şey çıkacak ki ortaya bu doğru normallerimiz değişecek. Burada korktuklarım var. Mesela bizde sünnet olan adet gibi şeyleri unutur muyuz? Batıda buna çok gördük. Kimse tokalaşmaz. Selam veriyorsun ama eller uzanmıyor. Bir garip geliyor. Acaba bunlardan çekilir miyiz? Teslim olmamız gerekiyor. Şimdi iki şey var: Birincisi, ortada bir vaka var. Bu vakaya bir tedbir almalıyız. Buna karşı bir duruş ortaya koymalıyız ama özümüzü unutmamalıyız. Çünkü insan olarak biz çok çabuk adapte oluyoruz.”

‘100 DEVEDEN BİR TANESİNİ SEÇEMEDİK’

Pandemi sürecinden sonra dünya düzenin değişeceğine dair teorinin olduğu söyleyen Okumuşlar, eğitim sistemiyle ilgili görüşlerini belirterek şunları anlattı: “Ekonomi değişecek, siyaset değişecek, sosyal hayat değişecek, eğitim biçimi değişecek. Benim görüşüme göre eğitimin yüz yüze olması gerekir. Onsuz olmaz. Hatta yüz yüze bile yetmez dokunmanız gerekir. Eğitimin kitlesel ve kütlesel hale dönüşmesi özellikle bu sanayi devrimi sonrasında üniversiteye kadar zorunlu eğitimlerin düzeltilmesi insan tabiatına aykırıdır. Eğitim daha özeldir. Bütün dünyaya bakın istenilen o eğitim kalitesi yüzde 10’dur. Bir hadisi şerif var. Efendimiz buyuruyor ki; “insanlar suyla olan 100 deve gibidir. İçinden binmek için bazen bir tanesini zor bulursun.” Bu hadis, herkes aynı kalitede olmaz anlamına da gelebilir ama şöyle de anlasak olmaz mı? Karşında 100 deva var. Deveye binilir, yünü kullanılır, ticarette kullanılır, savaşa gidersin, birçok faydası vardır. O nedenle 100 devenin içerisinde binmek için bir deve çıkar bazen, ötekisin bir kısmının eti çok lezzetlidir, yersiniz bir kısmının da tüyü işe yaramazdır. Ya da bir tanesi iyi gidiyordur onu yolculuk için kullanırsınız. 100 devenin içerisinde bir deve işe yarar diğerlerini at, gitsin değil mesele. Eğitimciler olarak biz herkesin eğitilmesi gerektiğini söylüyoruz. Bugüne kadar yaşayan öğretmenlerimiz mükemmelseler niye biz hala eğitim sorunu yaşıyoruz? Neden bu kadar mühendisimiz var, niye hala teknoloji sorunu yaşıyoruz. 100 devenin içerisinden bir tanesini seçmeyi beceremiyoruz”

‘İŞİN ARKASINDA ALLAH VAR’         

Yapılan her işin arkasında Allah olduğunu kaydeden Okumuşlar, “Yeni dünya düzeni kurulacağı söyleniyor. Bu bir teoridir. Belki de böyle bir şey olmayacak. Mesela ekonomi değişecek dediğimiz zaman buradan bir pay kapmanın peşindeysek bir başkası çıkınca düşebiliriz. Burada gerçekçi davranmak gerekiyor. Kendi ayaklarınızın üstünde durduğunuzda, belli bir yeriniz olduğunda hareket alanınız daha kolay olur. Şimdi savurulabiliriz. Her şeyde Allah var. İşin arkasında Allah var. Önce bunu bilmemiz gerekiyor. Biz bunu kaybediyoruz. Mesela üç şekilde hastayı ziyaret edebiliriz. Birincisi, sünnet diye ikincisi, ben hastaya gitmezsem o da bana gelmez diye. Ya da içinizde bir sızı olur gidip ziyaret etmek istersiniz. Makbul olan sonuncusudur. Sonuncusunu yaptığımızda eğer siz hastalandığınızda birileri de size gelecektir. Eğer bir iyilik yaparsanız o iyiliğin karşılığını da Allah size gösteriyor. Bir kötülük yaparsanız onu da size bir türlü tattırıyor. Karşılığı geliyor” ifadelerine yer verdi.

SÜMEYRA KENESARI / YENİ HABER GAZETESİ