15 TEMMUZ'DA KAYBETTİKLERİMİZ VE KAZANDIKLARIMIZ

Hacı Ahmet Şimşek

Tarihte gelişen bazı hadiselerin önemi, o günü yaşayanların çoğu tarafından idrak edilemez. Ancak aradan zaman geçtikçe önemi fark edilir. Sanırım o gün tam da bunu yaşadık. Hatta ben bile o gece çıktığım canlı televizyon ve radyo kanallarında ilk etapta olayı “komedi” olarak nitelendirdim. Çünkü geçmiş darbeleri okuduğum ve 12 Eylül darbesini yaşadığım gibi gelişmiyordu olaylar. Öncelikle hiçbir darbe, akşamın dokuzunda başlamazdı. Ancak sabah uyandığımızda radyo kanallarından “ordu emir komuta zinciriyle yönetime el koymuştur” sesiyle haberdar olurduk. Ayrıca Türk askeri hiçbir suçu olmayan, sadece yanlış yaptıklarını doğrudan yüzüne söyleyen vatanperver insanına ateş etmezdi, millî iradenin sembolü Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nı bombalamazdı. Yüzlerce masum insanı katledip, yüzlercesini de sakat bırakmazdı. İşte bütün bunlar muhayyileme sığmadığı için, komedi demiştim ve kaybettiklerimiz bunlardı maalesef. Daha başka şeyleri de kaybettik; “Allah diyenden zarar gelmez” fikri çürüdü. Cemaat algımız ve hoca efendi hürmeti yerle bir oldu, yardımlaşma ve sadaka verme âdetimiz zedelendi. Gizlimiz, saklımız ve mahremimiz açılıp saçıldı. Devletin kılına zarar vermeme düsturumuz perişan oldu. Birçok gencimizin namusu ve iffeti örgütün maddi ve şahsi menfaatleri için kullanıldı ve ayaklar altına alındı. Hırsızlık ve soru çalmak gibi çok ayıp ve suç olan hareketler dava (!) için kutsandı. Hatta adam öldürmek ve intihar etmek bile yine örgütün geleceği için gerekli diye lanse edildi ve gerçekleştirildi. Elbette bütün bunlara ilave edilecek çok şey vardır ama benim ilk etapta aklıma gelen ve yazıya döktüklerim bunlar.

 

Türkistan coğrafyasından Anadolu’ya gelip hâkimiyet alanımızı genişletmemiz ve buraları yurt edinmemiz, bin yıldır Batılılar tarafından bir türlü hazmedilemedi. Hiçbir yer altı zenginliği olmayan Avrupa kıtasının insanları, her ne kadar serserilerini Amerika kıtasına gönderip oraların yerli halkına soykırım yaparak yeni yerleşim merkezleri ve devletler oluşturduysa da kalanların da sefahat içinde yaşayabilmeleri için başka coğrafyaların rızkını çalmaya devam etmeleri gerekiyordu. Afrika’da bunu yapmışlar ve yapmaya da devam ediyorlardı. Fakat İslam medeniyetinin tarihte gerçekleştirdiği adalet bir gün kendilerine de uygulanır korkusuyla yaşamaya devam ediyorlar. Araplar ve Kürtleri avuçlarının içine almışlar ve istedikleri gibi yönetiyorlar. İranlılar ise zaten tarihten günümüze İslam dinine faydadan çok zarar verdiler. Geriye sadece Türk milleti kalıyordu ki, onları da hiçbir zaman dışarıdan yıkmak mümkün olmamıştı. Hep içlerine soktukları casuslar sayesinde onları al aşağı etmişlerdi. Bunun en güzel örneği de Selçuklu ve Osmanlı idi. Sıra Türkiye Cumhuriyeti’ne gelmişti. Hakikaten son kaleydi. Tam da zamanıydı; geçmişte Adnan Menderes’i astırmışlar ve Turgut Özal’ı etkisiz hâle getirmişlerdi. Recep Tayyip Erdoğan’ı bir türlü istedikleri yola sokamıyorlardı. Demokratik yolla bu iş olmuyordu. Elli senedir yetiştirdikleri casuslarını kullanma vakti gelmişti artık. Pensilvanya’dan düğmeye bastırdılar ve o gece harekete geçtiler. Ancak Allah’ın kudretini ve Türk milletinin cesaret ve azmini hesap edemediler. Sonuçta asırlar sonra bile gururla anacağımız tarihî bir hadise gerçekleşti.

 

Her şeyden önce devletimizi yeniden kazandık. Ancak bu öyle bir kazanım ki, bütün dünyanın hayranlık ve ibretle takip ettiği, ders aldığı Şeytan İmparatorluğu’nun kurulmadan yıkılmasıydı. Bundan başka yukarıda yazdığım kaybettiklerimizi yeniden kazanma süreci de başladı. İnanıyorum ki bizi gelecekte çok daha güzel günler bekliyor.