1915 Ruhu ve Tarım Nesli

Hayrettin Atak

Konya’nın Sosyo-Ekonomik her şeyi bir tarafa, Tarım Fuarı diğer tarafa… Tarım fuarı ağır basacaktır… Konya iki şey için hazırlanır aylar öncesinden; Şeb-i Arus törenleri ve Tarım fuarı…

Şehrin bir markası olmaktan öte şehirle bütünleşmiştir adeta… Bu vesile ile yüzbinler şehre akacak… Şehre ve ziyaretçilerine kattıklarını, kazanımlarını sıralamayacağım bu kez…

Anlatmak istediğim bu kez bambaşka bir şey bu fuar için…

…  

Ne zaman düşman kapıya dayansa, ne zaman birliğimize beraberliğimize bir kast olsa ve ne zaman milletçe motivasyonumuzu düşürecek gelişmeler yaşasak yeniden gündeme gelir 1915 ve Çanakkale Ruhu…

Bu ruhu değil kendisi onu anlatan nutuklar bile, birlik ve beraberliğimizi yeniden tesis edecek, düşmanı denize dökecek ve milli duygularımızı yeniden şahlandıracak güçtedir. O muhteşem ruhu hissetmeyenlerin bile etkilenmemesi mümkün değil…

Ancak, koşarak şehadete giden 14-15 yaşındaki çocukları, gözbebeği evlatlarını vatana kurban olsunlar diye süsleyip özene bezene Çanakkale’ye gönderen anneleri, üç günlük eşini ya da bebeğini tereddüt etmeden ardında bırakıp cepheye koşan aydınları hep yanlış anlayabilmiş de değiliz…

O ruh sadece düşman yüzünü gösterdiğinde, birliğimizi hedef alan terör saldırılarında yüzünü göstersin diye emanet bırakılmadı bize…

Hayatın her anında ve her alanında kendini hissettirsin kendini diye doğurdu o ruhu 14 milyon Osmanlı…

Hakkıyla Toprağa düşen ter ile hakkıyla toprağa düşen kan arasında çok büyük farklar yok itikadımızda. Ben demiyorum bunu; Bir savaş sonrası Medine dönüşü ‘Küçük cihad’dan, büyü cihada geçiş’ olarak değerlendiren ‘Önderimiz’ söylüyor… Büyük Cihad’ı sadece nefis mücadelesiyle açıklamak ta yetersiz kalacaktır elbet… Savaş sonrasında eğiteceğiniz çocuklarınız, bilim sahibi olma yolunda sarf edeceğiniz efor, işinizi en iyi şekilde yapmak için vereceğiniz mücadele, sanayi, teknoloji ve tarımda kazandıracağımız yeniliklerin ötesinde toprağa savuracağınız tek bir tohumun bile büyük Cihad’ın kapsamında olduğunu düşünüyorum…

Çünkü İslami itikat diğer bütün inanç sistemlerinden farklı ve artı olarak bu düşünceyi öğretti bize… İslam’ın güzelliği işte; Her şeyden kazandırır insana…         

Bu düşünce itibariyle bir çiftçinin helal kazanç için sabahın erken saatlerinde yatağından kalktığı andan başladığını düşündüğüm ‘Sevaplar Sayacı’nın’ bütün çalışması boyunca, hatta çalışmadığı sabır gösterdiği zamanlarda da hatta ve hatta Allah korkusuyla hile karıştırmadan ürettiği ürünün nasibi olduğu kişiyi bulmasına kadar her aşamada, artı hanesine yazdığını öğrettiler hep bize…  Hatta başlamak ifadesini yanlış kullandım. Hiç durmayan bir sayaç… Sabah insanlık için, vatan ve millet için kaldığı yerden devam etmek amacıyla gece uyuyan birinin ‘Sayacı’ da durmayacaktır elbet…   

Bu nedenle 1915 Çanakkale ruhunu bir de bu açıdan yorumlamak gerektiğini düşünüyorum… Çünkü onlar çocukları savaşmak zorunda kalmasın diye savaştılar… Bizim savaşmamız gereken başka şeyler olsun diye savaştılar… Bir büyük hedefe doğru bütün nefsani arzuları bir kenara bırakıp hayatı o hedef çevresinde şekillendirmeyi bize öğretmek için savaştılar…  

Bu nedenle şimdi büyük cihaddayız…

Bizim onlardan emanet aldığımız ruh ve öğreti; Muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkmış bir Türkiye, dünyanın en verimli topraklarında en verimli tarımı yapabilen bir Anadolu, para kazanmayı değil değer üretmeyi amaçlayan bir sanayi, bilim üreten ve ürettiği bilimi insanlığın istifadesine sunan insanlar, durağanlığı bir ihanet olarak görüp her geçen gün kendini geliştiren bir yeni nesil…    

Bu yolda harcanan emek ve zaman da kutsal?

Tıpkı bir şehidin kanı gibi?

Şu bilinçteki bir ‘Tarım nesli’ bile bu ülkeyi kurtuluşa götürecektir…

Gazisiyle, şehidiyle, gözyaşını içine akıtan babasıyla, evladını kurbanlık gibi büyüten annesiyle; 1915’le 2015 arasındaki fark ta şu;

Onlar üzerine düşen görevi layıkıyla yaptılar…

Bizse…

Gerisi malum…

Onlar savaşı kazandılar belki ahiretlerini de…

Biz se bu halimizle hepsini kaybediyoruz…  

Keşke bilseydik…

Ancak işinizi en iyi şekilde yapmanın yolunu gösterdiği için bu fuar belki de geri kalan bütün faaliyetlerden daha önemli…

Konyalı bunun kıymetini hep bildi, sahiplendi… Kendine imkan sunulduğunda değerlendirdiği diğer konular gibi…