Abdülhamid Han'ı hala izlemeyen var mı?

Gülşen Yılmaz

Önceki gün Selçuklu Kongre Merkezi’nde sahnelenen Abdülhamid Ateş Çemberi isimli tiyatro oyununu izlemeye gittik.

Öncelikle şunu söylemeliyim ki Selçuklu Kongre Merkezi ciddi manada şehre farklı bir renk kattı. Sergilenen tiyatro ve konserlerle sahne sanatlarını seven insanlara yenilikler sunuyor. Konya’da da bu alanda oluşan eksikliği tam anlamıyla tamamlamış vaziyette diye düşünüyorum.

Senaryosunu Eyüp Toru’nun yazıp, yönetmenliğini Çağatay Çiftçi’nin yaptığı Abdülhamit Ateş Çemberi oyununu da böylece izleme fırsatı yakalamış olduk. Oyuncuları yürekten tebrik ediyorum. Özellikle Abdülhamid’i canlandıran Fatih Dinçer rolünün ruhuna fazlaca bürünmüştü.

Kurgusal anlamda birkaç bir şey söylemem gerekirse, bir izleyici ve bir tarihçi olarak senaryoyu biraz bazı konularda zayıf buldum. Meselelerin kenarından köşesinden geçip tam anlamıyla anlatılmamış.

Mesela ortada bir isyancı var, bir 31 Mart Vakası var. Fakat konulara hakim olmayan bir seyirci bunların kim ve ne olduğunu kavrayamaz. Şahıslar ve olaylar hakkında küçük bilgiler verebilecek cümleler kurulması gerekirdi diye düşünüyorum.

Onun dışında harika bir ekip çalışması olmuş diyebilirim. Tiyatro ve tarihi insanlara sevdirebilecek tarzda, seyirciyi sıkmayan, mesajlarla dolu bir oyun izledik.

Burada bir konuya daha değinmek istiyorum. Biz basın olarak bu oyuna iki hafta öncesinden davet edildik. Ve seve seve de kabul ettik. Fakat salona gittiğimizde basın için koltukların arasına sıralanmış sandalyelerin ayrıldığını gördük.

Biliyorsunuz ki tiyatro ve bu tarz sahne sanatlarının izleyicisi için koltukların dizaynı kat kat ve baş mesafeleri hesap edilerek yapılır ki kimse kimseden etkilenmesin. Herkes sahneyi rahatça görebilsin diye.Fakat bizim oturduğumuz sandalyeler hem arkamızda oturanlar için görme problemi doğurdu. Hem de bizim için…

İki hafta öncesinden davet edilmiş bir topluluğa neden sandalyeler gösterilir anlaşılabilir bir şey değil elbette. Gazeteciler olarak diğer izleyicilerden ne farkımız vardı diye kendimi sorgulamadan edemedim açıkçası…

Bu konuda bir pozitif ayrımcılık beklemiyorum kesinlikle. Orada o şekilde kim ağırlansa ben aynı şekilde yazımı yazardım. Eminim ki diğer gazeteci arkadaşlarımda benimle aynı fikirdedir.

Fakat böyle bir negatif ayrımcılıkla ötekileştirilmekte hiç hoş değildi…