Adaletin Bittiği Yerde…

Gökhan Darılmaz

Yönetim kavramının en önemli niteliklerinden, olmazsa olmazı olan değer kuşkusuz adalet kavramıdır. Eğer adalet yoksa bir yönetimde, insanlara uygulanan zulümdür, baskıdır ve haksızlıktır. Çünkü vicdanda, merhamette, mantıkta bu yoksunluk sürecinde kaybolup gitmişlerdir.

Milletlerin türlü cefalar çektiği, iç savaşların yaşandığı, açlığın ve yokluğun baş gösterdiği ülkeleri düşünün. Bu hale gelirken yaşadıkları süreçte ilk kaybettikleri kavram adalettir. İktidarlarında bulunan kişilerin “adil olma” sıfatını terk etmesiyle birlikte diğer karışıklıklar çorap söküğü gibi peşinden gelmiştir.

Halkta bu sürece karşı çıktığı için tamamı diktatör olan yöneticileri tarafından şiddetli baskılarla susturulmak istenmiştir. Bugün en açık şekliyle Mısır ve Suriye örneğinde yaşananları düşündüğümüzde aktardıklarım zihinlerde çok daha netlik kazanacaktır.

Böylesi durumlar için Peygamber Efendimiz “Adaleti çiğneyen devlet adamlarını cezalandırmayan milletler çökmek zorundadır” diyerek ne yapılması gerektiğini bizlere bildirmiştir.

Hatta yüce kitabımızda, insanın fizyolojik yapısındaki uyum, ahenk ve estetik görünümü tanımlamak için "adalet" kelimesini kullanmaktadır (İnfitar, 7,8).

Akabinde  İslam inancında adil olmanın ve adaletin yeri oldukça büyüktür. Bir hadis-i şerifte belirtildiği üzere de adil yöneticinin Allah katında üstün bir derecesi, kullar arasında da saygıdeğer bir makamı vardır. Yine Peygamber Efendimiz "Sizden öncekilerin helâk olmalarının sebebi, aralarından soylu, kuvvetli kimseler çaldıklarında, onlara ceza uygulamamaları, zayıf biri çaldığında ise ona hemen haddi uygulamalarıydı. Allah'a yemin ederim ki, Muhammed'in kızı Fâtıma çalmış olsaydı elini keserdim " (Buhârî, Hudûd 12: Müslim, Hudûd, 8-9) buyurarak konunun hassasiyetine dikkat çekmiştir.

 Özellikle İslamiyet’in ilk yılları ve dört halife döneminde yaşanan bazı olaylar, adil yöneticinin ve en önemlisi adil bir halkın nasıl olması gerektiğini gözler önüne sermiştir. İlim kapısı olan Hz Ali (ra) “Bir yerde adalet yoksa hiçbir şey yoktur ” diyerek kavramın devri saadetteki taşıdığı anlamı gözler önüne sermiştir.

Örneğin çalıştığınız kurumda idarecinizin düşüncelerine katılmıyorsanız, yönetim tarzını eleştiriyorsanız bile kendisinin adil olduğunu düşünüyorsanız   onunla çalışmak ister, haksızlığa uğratılmamanın rahatlığı ile işinizde daha başarılı olursunuz.

Ancak yöneticinizin  fikri, zikri sizle aynı olsa bile, bırakın tanıdıklığı kardeşlik bağında dahi kendinize veya bir başka çalışana haksızlığa şahit olduysanız ve sizde ahlaki donanımları yüksek biriyseniz durumu kabullenmez karşı çıkarsınız.

.

Toplumsal vicdanı yaralayan ve verimlilik üzerine tamamen tesiri olan bu yerleştirmeler sadece bir şahsa hak ettiğinin verilmemesinden öte ülkenin geleceği açısından da oldukça vahim sonuçlar doğurabilir. Elbette ki bazı atamalar isabetli olabilir ancak yöntem ve bunun algısı çok derin izlere neden olur.

Daha önce de belirttiğim gibi güven zafiyeti ortaya çıkar ve insanlar arasında yıllar geçse dahi kaybolmayacak ayrılıklar baş gösterir. Böylesi hallerde ise insanlar birbirini yaftalamaktan çekinmezler ve sırf çıkarı için, yalnızca bir yerlere gelebilmek için inanmadıkları görüşlere hizmet ederler. Tüm bunların ışığında kısaca özetlemek gerekirse yönetimde adalet yoksa toplumsal çöküş başlamış demektir.

Adaleti sağlamak içinse yalnızca yasaları sorgulamak ve yöneticileri eleştirmek yeterli değildir. Kavramı devamlı telaffuz ederek de ne toplumsal denge, ne de kişiler arası eşitlik sağlanamaz.

Oysa bu his insanın vicdanında olursa pek çok kanuna dahi gerek kalmayabilir. Adil idarecilerin yönetiminde, adaleti vicdanıyla duyumsamış insanların yaşadığı bir ülkeye dönüştüğümüz gün gelecek çok daha güzel olacaktır.

Hayırlı işlerinizde başarılar diliyorum