Ah bahar… Gönlümde koşan atların adı.

İbrahim Çolak
Çok zaman şunu hissederim. Rabbim bana çalıştığımı söylediğim yerden soru soruyor ve ben hep eksik çalıştığımı görüyorum. Sevmek diyor, seviyor ve sevdikçe yaralanıyorum. Yaralanmak ifadesi de şikâyet değil tespittir. Sevdikçe, okun atıldığı hedefin büyümesi gibi bir durum oluyor. Ben buradayım, vurmak için oku atman yeter diyorsun muhatabına. Ancak denir ki marifet incitmemek değil incinmemektir. Başa gelenin, Haktan geldiğine iman etmek. Yazarken kolay, yaşarken zor.
 
&&&
 
Kitap okuyorum. "Hafif üfleyişlerin bir anda söndürebileceği bir alevden başka bir şey olmayan bir mutluluklar yaşıyoruz." Sen uyuyorsun. Ben seni, geceyi ve geleceği bekliyorum.
 
İsteklerimiz ile işaretler arasında kaldığımızda sıklıkla isteklerimizin peşinden gideriz. Yani aslında yanlış yola girer, bir süre sonra da bu yolu kabullenir, dahası savunmaya başlar, işareti unutur, çevreyi, şartları, birilerini suçlamaya başlarız. Yol yanlıştır, usulde… Farkına varan için geriye dönme imkânı doğar. Farkına varmayan ise yorulup bıkana kadar debelenir durur.
 
&&&
 
Okumak ve yazmak konusunda eski hevesim olmadığını hissediyorum. Zaman zaman, hiç bir şeye inanmama hali yaşıyorum. Okumaya, yazmaya, sevmelere ve sarılmalara… Kendimden uzaklaşıyorum. Tarlada çalışıp, yorgun ve mutmain, yatağa yattığımda uyuyup kalmayı…
Penceremi açınca dağları görmek istiyorum.
 
Zeytin ağaçlarının, üzüm bağlarının, narçiçeğinin ve buğdayın Rabbine hamd ediyorum.
Yağmurdan sonra, banyodan yeni çıkmışçasına güzel gözüken ormanlar için Rabbime hamd ediyorum.
 
Kafam karıştığı anlarda dağlara, tarlalara yollanıyorum. Ben dağlara ve toprağa aşığım.
Yalnızca ağaçların nefesi ve çimenlerin kokusu beni yatıştırabilir.
 
&&
 
Zora, sıkıntıya, ateşe, yoksunluğa, aşka düşmeden... Uçurumun kenarına gelmeden, içimizde uyuyanı uyandırmak mümkün değil… Uyuyan da bir kez uyandı mı yeniden uyutmak zor.
 
&&&
 
Acıyla aşkın kardeş olduğunu, sevilmediğini bile bile sevmenin aşk olmadığını, yemine dönüşmüş söz vermenin aşk için geçersizliğini, birbirini seven iki insanın birbirini tebessümle anacağını…
 
Riyakârlığın, domuzluğun, ikiyüzlülüğün dik alakası olarak; kadınlar için günah kabul edilen özgürlükleri erkeklerin sonuna kadar kullandığını… Ve yine bu zevk ve sefa yolunu seçen erkeklerin, erdemin dik ve dikenli yollarından bahsederken utanmadıklarını ve kimse onlara hey ne diyorsunuz demediği sürece de konuşacaklarını...
 
&&&
 
Ellerini sevmek istiyorum, ellerim kaba ve yorgun. Avuçlarına çiçekler dikiyorum, avuçlarından başlıyorum seni sevmeye.
Atkestanesi ve taze yapraklarıyla süslenmiş çınar ağaçlarının bolca olduğu bir yolda, başım önümde yürüyorum. Yol bitmesin istiyorum. Türkü söylüyorum. Yanımdasın. Değilsin. Yüzüm değil gönlüm asık.
Gökyüzü sana benziyor, hiç bıkmadan bakabilirim yüzün sayarak.
Bolu'dayım. Yağmur yağıyor. Buradan iki kez yürüyerek geçtim. Anılarım canlanıyor. Anı… Seninle de anılarım var. Yürümek, çay içmek, çimenlere oturmak gibi…
Bir yeni yetme gibi hissediyorum kendimi, gündüz sokağından geçmeye cesareti olmayan.
Her seferinde ceplerime dolduramayacağım kadar  altın, zümrüt, yeşim bırakıyorsun önüme. Ceplerime sığmayan gönlüme sığıyor. Gönlümün büyümesi bundan. Ve acizliğimi fark ediyorum. Cümlelerim zayıf, sesim ahenksiz, yürüyüşüm aksak. Tut elimden, düşmeyeyim.
 
Ah bahar… Gönlümde koşan atların adı.
Aşkla titreyen kalpleri var eden Rabbime hamd ediyorum.
 
Bazen, öyle heyecanlı, coşkulu, kendimden geçmiş olurdum ki, gerçek misin derdim, gerçek misin sen. Sana kırlardan, dağlardan cümleler getirir; “Çiçeklenmiş badem ağacını bile ağlatabilir senin güzelliğin,” derdim.
 
Doğduğum şehri terk etmek zorunda kalmaktan ve senden uzak bir yerde ölmekten korkuyorum.
 
Allah esirgeyen ve bağışlayandır!