Algı operasyonları…

Ömer İnal

Batı medyasının her fırsatta ülkemize yönelik olumsuz haber yapma yarışına girmeleriyle birlikte, gerçeklerin çarpıtılarak verilmesi ya da aslında olmayan şeylerin varmış gibi gösterilerek verilmesi son dönemde en çok başvurulan yöntemlerin başında geliyor…

Gerek Türkiye’nin IŞİD’e destek verdiği ve petrol aldığı iddiaları, gerekse Kobani meselesi gerekse de son olarak Cumhurbaşkanlığı Sarayı meselesinde son derece çirkin iddialarla kara propaganda yapılması ülkemize yönelik başlatılmış olan bir kampanyanın ürünü olarak karşımıza çıkıyor…

ABD’li siyasi eleştirmen ve yazar olan ünlü filozoflardan Noam Chomsky,  t24 sitesine yaptığı açıklamalarda "Ne vakit ABD'nin sözünü dinlemese, Amerikan medyası Türkiye’ye korkunç saldırılar başlatıyor’’ demesi bu konunun mahiyetini anlamamız açısından büyük önem arz ediyor…

Her ne kadar batının bu tavrını 2009 sonrasında Doğan grubuna yönelik astronomik vergi cezalarına bağlayan yazarlar olsa da ben asıl sebebi bunların daha ötesinde aramanın daha doğru olacağı kanaatindeyim…

Türkiye’nin bu şekilde hedef olması ve özellikle Recep Tayyip Erdoğan’ın 2008 yılında The Economist’in kapağında Osmanlı padişahı olarak lanse edilmesi, ülkemizde temeli atılan milli vizyonun batıda yarattığı rahatsızlığın bir tezahürü olarak görmek gerek…

Emperyalist düzenin kurduğu sistemin bir parçası olmak yerine, milli menfaatleri gözeten, haklı ve haksızı ayıran, bağlı olduğu inancın gereklerini yerine getirmeye çalışan, Mazlumların sesi olan bir siyasi hareketin onlar için risk teşkil etmesi kaçınılmaz bir durum…

Müslüman ülkelerin kendi içlerinde çıkarılan sorunlarla uğraşmak suretiyle bir araya gelmeleri, bir sorun karşısında birlik olmaları imkânsız bir şekil almış iken, Filistin meselesinin ‘’yüreğinde ayır bir yeri olan’’ bir liderin tüm dünyanın gözü önünde o zalime karşı ‘’one minute’’ demesi çok büyük bir olaydır…

Dünya düzenini 5 tane emperyalist ülkenin kendi menfaatleri doğrultusunda şekillendirmesine yıllardır hiç kimsenin itiraz edemediği bir ortamda Birleşmiş Milletler Genel kurulunda ‘’Dünya beşten büyüktür’’ diye haykıran lider, bu çarpık düzenin değişmesi için yaptığı çağrı tarihte önemli bir yer edinecek ve değişmeye mahkûm olan sistemin öncülüğünü üstlenmiş olacak… Bu elbette Dünya siyasetinde önemli bir çığırdır… Yöneltilen bu eleştirilere siyasiler direk değil dolaylı yoldan medya, algı operasyonlarıyla cevap vermektedir…

Müslüman ülkeleri etnik, mezhepsel ve dini farklılıklar üzerinden çatışmalar yaşanmasına hizmet eden emperyalist güçler, bir ve beraber olup bu bölgenin ayağa kalkmaması için ellerinden gelen her türlü çabayı vermektedir… Orta doğuya vurulan bu pranganın Türkiye’den başlayarak tüm bölgeyi kucaklamasıyla kurtulmasından korkan bu güçler öncelikle durdurulması gereken gücün Türkiye olduğuna kanaat getirip bu hedefe karşı adeta haçlı seferleri mantığında ittifak etmişlerdir…

Eğer Türkiye’de çözüm süreci başarıya ulaşırsa, Alevi, Süryani vb. açılımlarla ihtilaflar giderilerek, birlik beraberlik ve kardeşlik sağlanarak,  kanatılacak bir çıban bırakılmazsa, bu ülkenin enerjisi üretime yönlenecek, bölgenin üretim merkezi olacak… Böylelikle Endüstriyel anlamda tekelliğini korumak isteyen batıya büyük bir rakip çıkmış olacak ve devamlı siyasi şartlara bağlanmış ürün satma devri kapanmış olacak… Savunma sanayide yıldız olan ABD, şunu yapmazsanız helikopter, uçak satışlarını onaylamam demiyor mu? Bu anlamda savunma sanayinde üretici olmak, dünya siyasetinde söz sahibi olmaktır…

Kendilerine bağlı ve bağımlı bir dünya düzeninin devamlılığını sağlamak için büyük çaba gösteren bu güçler, bu düzeni değiştirmeyi, içine düştüğümüz bu kapandan kurtulmayı planlayan kişilerin bertaraf edilmesiyle kurdukları güç imparatorluğunun ikbalini sağlamaya çalışmaktadırlar… Türkiye ve Recep Tayyip Erdoğan işte bu yüzden hedeftir…

Lakin ne yaparsa yapsınlar Dünyanın 5’e mahkûmluğu daha fazla devam etmeyecektir…

Selametle…