Allah’a Karşı Sorumluluk Bilinci: “Takva”

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Takva tüm iyiliklerin anahtarı, tüm kötülüklerin kilididir.

Takva, Allah'a iman, O'ndan korkmak, O'ndan haya etmek, günahların her türlüsünden sakınmak, O’nun emrine rıza göstermek; ahiret gününe, hesaba, cezaya ve mükâfata iman etmektir. Bütün bu emir ve yasaklara riayet ettikten sonra "Kıyamet gününe hazırlanmak" ise bu imanın bir meyvesidir.

Takva: Geçmişi, bugünü ve geleceği birlikte değerlendirmektir.

* Mazi/Geçmişte: “Bizi yaratan ve bizi rızıklandıran Allah’tır. İnsanlığı şaşırtan soru şudur: Biz nereliyiz, nereden geldik?”

Düşünce ve inanç tarihi boyunca insanlar bu soruya çeşitli cevaplar vermişlerdir. Onlardan kimi, Allah'ı inkâr etti, kimi de gerçeği bilip iman etti.

* Ve hâzır/şimdide. Şimdiyi yaşayanlar da şu soruları sordu: “Bu dünyaya geldik, burada ne yapıyoruz? Haşa, bizi dünyaya getiren Yüce Allah bizi burada terk mi etti, yalnız mı bıraktı?”

İnsanların içlerinden bazıları evet, yaratmasına bizi Allah yarattı da artık bu dünya hayatında O’nun bizimle bir alakası yok, dünya işlerinin yönetimini tamamen bize bıraktı. (Haşa) “Allah yaratandır, yöneten değildir” dediler.

Bir başka grup da (inananlar) şöyle dedi: “Evet” Yüce Allah, kendisine nasıl kulluk etmemizi göstermek için sayısız peygamberler gönderdi, kitaplar indirdi. Biz onların hepsine iman ettik. O’nun bizi sorumlu tutuğu şeyleri yerine getirdik. Emrettiklerine sarıldık, yasakladığı şeylerden de kaçındık. O, hem yaratan ve hem de yönetendir.”

* Ve müstakbel/gelecekte. Gelecekle ilgili de şu soru soruldu: “Peki yarın ne olacak, gelecekte bizi ne bekliyor, ne var?”

Biz inananlar diyoruz ki: "Kıyamet günü ve ölüm ötesi hayat var. Yapıp ettiklerimizden tek tek Yüce Allah’ın huzurunda sorguya, hesaba çekilme var."

Bir diğerleri de: “Diriliş yoktur, tenasüh vardır. Bedenden çıkan ruh, yüz yıl sonra başka bir bedene nakledilir, durumumuza göre o bedende ya tekâmül ederiz ya da arınırız!” dediler. Hem kendilerini ve hem de çevresindeki insanları böyle avuttular. Hâlbuki beden göçü denilen tenasüh ya da reenkarnasyon düşüncesi, İslam’da küfürdür, kıyameti ve ölüm ötesi hayatı inkâr etmek anlamına gelir. Eğer tenasüh olsaydı, dünya nüfusu statik kalır, ilerlemezdi.

Bir başka grup insan da şu sahte iddiada bulundu: “Bireysel anlamda sizin kıyametiniz koptu, öldünüz ve böylece iş bitti, dünya ise ebedi kalacaktır. Cennet ve cehennem bu dünyada olacaktır, diriliş günü filan yoktur.”

Ve bunların hepsi yozlaşmış/bozuk, fasit inançlardır.

Hakiki dindarlık olan takva ise: Her an Allah’la birlikte olmak, yaratıcı ve yönetici olarak Allah’ı bilmek, helal ve haram duyarlılığını gözetmek, bu dünya hayatının geçici, ahiretin ise kalıcı olduğuna; Allah’a, Meleklerine, Kitaplarına, Peygamberlerine, Ahiret gününe, Kaza ve kadere, Hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine inanmaktır.

Özetle takva; âhiret hayatımıza zarar verecek her türlü günahlardan korunmak; hayatın tüm alanlarını Allah adına yaşamak; helâl ve haram duyarlılığına sahip olmak; her an ‘müteyakkız’ bulunmak; şirk, nifak ve küfrün her türlüsünden uzaklaşmak; Allah’ın emir ve yasakları karşısında sorumluluk bilinci taşımak; bizi Allah’ı anmaktan alıkoyacak her türlü eylemden uzak durmaktır. Kısaca takva; iman ve amel bütünlüğüne birlikte sahip olmaktır. “Kim Allah’a karşı sorumluluklarını/takvayı yerine getirirse, O, kullarını her türlü zorluktan, sıkıntıdan çıkarır, onları ummadıkları yerden rızıklandırır.” (Talak 3). O halde kurtuluş, takvaya duyarlı bir Müslümanlık yaşamaktadır.