ANNEMİ KURTARDINIZ MI?

Hakan Bahçeci

Kimi sorular cevabından daha ağır nedense Paşam! O soruların cevabını bulmak, bulunan cevabı söylemek, sorunun ağırlığı karşısında lal olup kalıyor işte.

            Küçücük bir kız çocuğu, mazlum ve masum, içli ve annesinin meleği… Öylesine bir vakit, belki bir sabah ezanı belki yıldızlı bir gece… Bir ev; güven ve şefkat dolu, huzur ve bereket dolu, hanede bir aile; baba, anne, çocuklar, kız kardeş erkek kardeş…

Annesinin dizinin dibinde o küçük kız çocuğu, ürkek bakışlı ve tedirgin. Biriktirdiği sözler var selamete ve barışa dair, çizdiği resimler var masmavi gökyüzüne dair. Annesi korkuyor, babası korkuyor, kardeşleri korkuyor ama kız bilmek istemiyor bu duyguyu, annesinin gözlerinde korkunun izlerini görünce karar veriyor bu duyguyu tanımamaya.

Evlerinde yani yuvalarında kendi topraklarında kendilerini korur diye bekledikleri “aslan” dar ediyor o iki göz odayı. Korku, telaş, çaresizlik kol geziyor babada, annede, evlatta. Ne yapmalı? Kaçıp gitmek, göçmen olup yollara düşmek mi, kalıp direnmek, sonu beklemek mi?

Beklenen oluyor işte, nereden ve neden geldiği belli olmayan ve aslında herkesin ateşlendiği yeri bildiği bir bomba, gelip vuruyor o küçük kızın evini. Bir ses, bir zelzele, bir ateş… Telaş, kaçış, kahroluş… Yıkılıp gidiyor tüm mazisiyle bir yuva, hatıraları kalıyor zihinlerde ve belki tüm hatıralar bu bombayla sarsılıyor, siliniyor.

Enkaz… Küçük kız çocuğu uzatıyor elini, medet umarak, ağlayarak ve tanımak istemediği o korkunun kıskacında kıvranarak… Toz, toprak, beton, demir…  Bir şok dalgası, akın akın geliyor, tüm hayat bir film şeridi şimdi. Tutunuyor hayata, kan da var gözyaşı da… Ağlıyor, dilinde tekbir, tevhit, haykırış ve bekleyiş. Sorduğu ilk soru; Annemi kurtardınız mı?

Annemi kurtardınız mı? Hani beni acıklı ninnilerle büyüten, şarkılarla saçlarımı tarayan, güldüğümde gülen, hüznümle ağlayan annem… Daha biraz önce dizinin dibinde oynuyordum bebeğimle, annemin eli saçlarımda okşuyor sevgiyle. Gece ateşlenmiştim başımdaydı, dua ediyordu. Ağzı dualı annemi kurtardınız mı?

Anne akla gelir de baba gelmez mi dile? Yara bere içinde küçük kız çocuğu sorduğu ikinci soru; “Babamı kurtardınız mı?” Yani evin direğini, çocukları için titreyen, endişelenen ve bir gelecek düşünen… Babam; köşesinde oturmuş, gönül gözüyle takip ediyor beni, kardeşimi, evinin huzur ve bereketini. Kahroluyor düşen bombalardan koruyamadığı için evini. Küçük düşmüş hissediyor belki, itilmenin, ötelenmenin, hiç görülmenin çaresini bulamıyor.

Kardeşlerini soruyor sonra küçük kız çocuğu; Kardeşimi kurtardınız mı? Masum ve manalı bakışlarıyla kardeşim, elimi tutuyordu daha biraz önce, oyuncak bebeği diğer elinde. Daha oyun oynayacak, koşup gülecek, sevinçle büyüyecek.

Çocuğu enkazdan kurtaranlar lal olmuş, ne desinler, ölümle hayat arasındaki çizgiyi henüz tanımış bu küçücük yüreğe nasıl söylesinler yalnız yapayalnız kaldığını bu hayatta. Sadece yalnız mı, yuvasız, yurtsuz, evsiz barksız… Defalarca soruyor çocuk, annemi kurtardınız mı, babamı kardeşimi, neredeler şimdi?

Neyi nasıl diyeceğimi bulmak zor, şükür; elimi açıp dua edeceğim makam sahibi münacatımızdan haberdar.

Haydi, cevap verin bu soruya, cevabınız yok, teselli verin, bir damla su serpin bu ateşe… Ey bu çağın nemrutları, firavunları, bu çocuğun gözyaşı kadar hiçbir şey yakmayacak sizi bilesiniz.