AŞK, ÖZLEM ve ÖTESİ (2)

Osman Uzunkaya

Pasaport kontrolünden geçmiştik. Birazdan Konya’dan direkt Medine’ye uçacak olan,Freebırd Hava Yollarına ait 220 kişilik, A320 model uçağa binecektik. Biraz sonra kendimizi uçakta bulmuş ve koltuklarımıza yerleşmiştik. Yalnız bir problem vardı. Bende yükseklik korkusu bulunduğundan, uçakla seyahat etmek çok da tercih ettiğim bir durum değildi. Gerçi daha önce bir kaç kez uçak yolculuğu yapmıştım ama, her defasında inanılmaz zorluklar yaşamış ve bir an önce yolculuğumun bitmesini iple çekmiştim. Kendimi şöyle bir  yokladım, önceki uçak yolculuklarımda yaşadığım tedirginliği şimdi hissetmiyordum. Heyecanlanmıyor korku ve endişe duymuyordum.Gövdemi koltuğa gömdüm ve derin bir nefes aldıktan sonra, çevremi ve çevremdeki yolcuları yavaş yavaş izlemeye koyuldum.

                Nihayet uçağımız havalanmıştı. Akşamın kızıllığı gök yüzünü sarmaya hazırlanıyordu.Gök yüzü denilen tuval, şimdi ilahi kudretin fırça darbeleri ile yeni bir renge bürünmüştü. Uçağımız biraz daha yükselince, ışık huzmeleri kendini gösterir olmuş, binalar küçücük ve  yollar ip gibi incecik görünmeye başlamıştı. Havanın iyiden iyiye kararmasının ardından, sadece yer yüzündeki ışık kümelerinin parlaklığı ile, bulutlar ve onların oluşturduğu pamuksu şekiller belirgin bir hal almıştı.Bir ara uçaktaki ekrana gözüm kaydı, ekrandaki bilgiler uçağımızın yerden 8560 mt. Yükseklikte olduğunu ve  813 km/h. Süratle gök yüzünde süzüldüğünü gösteriyordu. Yaklaşık 68 ton ağırlığındaki bu metal parçasının içinde, mürettebat dahil 218 can O’na teslim olmuştuk. Uçağımız uçsuz bucaksız, yedi kat gök yüzünün neresinde ve hangi katmanında uçuyordu? Biz yolcuların şu an esamesi dahi okunmuyordu.Milyarlarca varlığın arasında ve zerrenin zerresi mesabesinde değilmiydik? Uçağın camından etrafa göz gezdirirken, zihnimde oluşan bu ve benzeri sorulara cevap armakla meşguldüm.Bir taraftan gök yüzündeki muhteşemliği, diğer taraftan da yer yüzünün ışık cümbüşü olmuş görselliğini büyük bir tefekkür içinde seyrederken,  Fussilet Suresinin Onikinci ayeti zihnimde belirdi.O surede: “Böylece onları iki evrede yedi gök olarak yarattı, her göğe işlevini ilham etti.Biz yakın semayı kandillerle donattık ve onu koruduk.İşte bu, herşeye gücü yeten, her şeyi bilen Allah’ın takdiridir” diye buyuruluyordu.Şüphesiz ki, tüm evren de  yaratılmış ne varsa O’nundu.Bizler çaresizlerin çaresi, kimsesizlerin kimsesi olan Allah’ın misafirleriydik ve Beytullah’a yüz sürmek için yollara koyulmuştuk.

                Uçağımız gidiş istikametine doğru sağ tarafımızda kalan Kıbrıs’ın üzerinden geçmekte idi. Kıbrıs, Akdenizin ortasında gök yüzünden sallandırılmış büyük bir avize misali parıl, parıl parlıyordu.Gözleri kamaştıran bu güzelliği seyretmek insana  doyumsuz bir zevk veriyordu.Eşim ve ben; uçağın o küçücük penceresinden kendimizi alamaz olmuştuk. Lakin zaman zaman içinden geçtiğimiz devasa bulut kümeleri her defasında pamuktan bir dağ olup karşımızda beliriyordu.Uçağımız şimdi de “Kızıldeniz” in üzerindeydi. Gözlerimiz muhteşem bir güzelliğe daha şahitlik ediyordu. Kahire üzerinden, Nurlu Medine’ye doğru yönelen uçağımız; takriben yarım saat zarfında Medine semalarında boy gösterecekti. Hepimiz mutluyduk. Yüzümüzü tarifi imkansız bir sevinç ve heyecan kaplamıştı. (Devam edecek..)

                Selam, saygı ve dua ile..