AŞK, ÖZLEM ve ÖTESİ  (37)

Osman Uzunkaya

                Hac şirketinin hastane görevlisi yatağımın ucundan bir kez olsun ayrılmamış, taburcu olduğum ana kadar bana refakat etmişti. Bu durumdan büyük memnuniyet duymuştum. Kendisine;  Allah senden razı olsun kardeşim, senin hakkını nasıl öderim?  Sağ olasın. Diyerek teşekkür ettiğimde sözlerime;  “Estağfurullah hacı abi, ben sadece görevimi yaptım.” Diye karşılık vermiş ve tam bir alçak gönüllük örneği sergilemişti.

                Hastanenin uygulamış olduğu tedavi kısa zamanda etkisini göstermişti. Öksürüğüm bir anda geçip gitmiş, vücudumda ki kırgınlık ve bitkinlik hali kaybolmaya başlamıştı. Moral ve motivasyonum yerine gelmiş ve sıkıntılı günlerim geride kalmıştı. Sanki Dünya’ya yeniden gelmiş gibiydim. Büyük hükümdar Kanuni; “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi. Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.”Sözleriyle sağlığın değerini, devletin gücü ve önemi ile özdeşleştirerek ne güzel anlatmıştı. Gerçekten de öyleydi. Bir nefes sıhhat Dünya’ya bedel’di. Bunu üç gündür çektiğim hastalığım esnasında daha iyi anlamıştım. Bana sağlığımı geri verdiği için Yüce Allah’a teşekkür etmiş, O’na hamt ve senada bulunmuştum. Şimdi daha mutluydum. Artık hasret bitmiş, Kabe-i Muazzam’a ya kavuşma zamanı gelmişti.

                Eşimle birlikte tavaf ibadetimize kaldığımız yerden başlamak için tekrar Kabe-i Muazzam’a nın yolunu tutmuştuk. Bizi Kabe-i Muazzam’a ya götüren otobüste gurup hocamız yanık sedası ile; “Kabe’nin yolları bölük bölüktür/Benim yüreğim delik deliktir/Dünya dedikleri bir gölgeliktir/Aman Kabe’m varsam sana/Elim yüzüm sürsem sana” Diye bir ilahi tutturmuştu. İlahiyi adeta bir müzik korosunun solisti edasıyla söylüyor, ağzından çıkan her hece’yi el ve kol hareketleri destekliyordu. Bu arada ilahiye huşu içinde bütün hacı adayları eşlik ediyordu. İçinde bulunduğum eşsiz atmosferden etkilenmiştim. Yüreğimde çağıldayan duygu akarcığı gözlerime hücum etmiş, göz pınarlarımdan sızan yaşlar yanağımı ıslatmaya başlamıştı.

                Bana huzur nedir ve nerededir diye soracak olsalardı bu soruyu;  Kabe’nin yanı başında olmak ve bu müthiş manzarayı sonsuza değin temaşa etmek diye cevaplandırır ve huzuru Kabe’nin diğer adı olarak nitelendirirdim.

                Birkaç hacı adayı arkadaşımla birlikte Kabe’yi gören bir yere oturarak, bir süreliğine Kabe-i Muazzam’a yı seyretmiş ve tefekkür etmiştik. Daha sonra tavaf yapmak üzere Hacerül esved taşının hizasına gelerek “Bismillahi Allahü Ekber” diye nida edip, tavafa başlamıştık. Eşimle birlikte Kabe-i Muazzam’a ya el sürmek için yaptığımız her teşebbüs maalesef olumsuzlukla sonuçlanmıştı.O müstesna mekana yaklaşmak, hele hele Hacerül Esved taşına el sürmek neredeyse imkansızdı.Kabe-i Muazzam’a nın etrafı adeta etten bir duvarla çevrilmişti.Kabe-i Muazzam’a nın çevresinden uzaklaştıkça kalabalık azalıyor, bu yerlerde insanların oluşturduğu tavaf halkası itiş kakış olmadan daha rahat bir biçimde dönüşüne devam edebiliyordu.

                Her tavaf sonrasında iki rekat tavaf namazı kılarak, üç kez tavaf yapmış ve daha sonra da ayağımı bir bir öpen beyaz mermer taşlarına serdiğim namazlığa diz çöküp, Kur’an-ı  Kerim okumaya başlamıştım. Kalabalığın arasında ellerindeki cep telefonları ile durmadan fotoğraf çekinen hacı adayları ilgimi çekmişti. Endonezyalı bir çiftin yanına yaklaşarak yarım yamalak bir İngilizceyle eşimle bir kaç kare fotoğrafımızı çekmesini rica etmiştim.  (devam edecek)

                Selam, sevgi ve muhabbetle..