* Son günlerde çok kullanmaya başladım at hırsızı demeyi. Beni tanıyanlar şekille işim olmadığımı bilir. Takım elbise gibi oturmayan garip duran giysileri sevmem. Kravat, papyon hak getire. Dil bilgisi mi evet dikkat ederim. Duruş mu evet severim. At hırsızlarını ise hiç sevmem. Deprem zamanı hırsızlık yapan polisi gördüğümden beri birikti. Sahte raporla sağlammış gibi bina yapan müteahhitler de dâhil. Yazmaz isem duramam. Polis olması çok önemli değil. Kim olursa olsun çalan dünyanın her yerinde hırsızdır. İhtiyacı varsa dahi hırsızdır. Bu sıfat aynı alkış gibi eskiden konuşma yapılmasın diye yapılırken şimdilerde tebrik için yapılıyor, evlenecek olan erkeklerin cesaret göstergesi iken at hırsızlığı şimdilerde sözüne güvenilmeyen yaptığı her iş yanlış olanlar için kullanılıyor. İnsan yaşamda olduğu zamanlarda at hırsızları da döneme göre değişim göstererek hayatımızda olacaklar.
* Döneme alışamadım. Dönem etik kurallar açısından çok kötü iken yasal olarak tam bir yasa dönemi. Hız sınırı gibi sabitlerin değişkenliğinin olmasını, vergilerin dönemsel artmasını ve azalmasını, ödemelerin orantısız olmasını, hizmet adı altında iş çözemeyenleri, ülkenin kalkınmasını önemsemeyen paypalı, uberi, bookingi, airbnbi yasaklayarak sadece kendilerinin düşünen dinazor bürokratları, verdikleri kararlar ile insanları hayattan koparan hâkimleri, yalan yazan gazetecileri, haramı önemsemeyen esnafları, trafikte kural tanımayan taksicileri, her şeyi mubah sayan siyasileri, öngörüleri hiçbir zaman tutmayan ahkâm kesenleri bunun gibi binlerce örnek var, alışamadım.
* Toplumumuzun en önemli sorunu çok büyük çoğunluğa göre ekonomi, bana göre ne ekonomi ne güvenlik ne de eğitim, çürümüşlük. Farklı politikalarla ve doğru yaklaşımlarla belli zaman dâhilinde çoğu sorunumuzun üstesinden gelinir. Hiçbiri kolay ve hızlı çözülemez ancak bu normalleştirdiğimiz çürümüşlüğün erken farkına varılmaz ise zaman içinde de düzelmez ve içinden çıkılmaz. Bu bizi çöküşe götürür. Aile kavramı yavaş yavaş önemini değerini yitiriyor, cinnet artıyor, ahlaksızlık, yolsuzluk neredeyse övülür hale gelmiş durumda. Toplumsal düzen tamamen bozulmuş bir halde; müthiş bir güvensizlik, umutsuzluk, hoşgörüsüzlük, şiddet ve cinnet var toplumda. Kimse neyi nasıl yapacağını bilmez bir halde. Bu yeni bir olay değil, eskiden beri süre gelen bir kavram. Platon gibi birçok filozof zamanında buna değinmiş, tanımlar yapmış ve çözümler sunmuş. İnsanoğlu ders almadı, öğrenmedi ve ileriye gitmeyi sevse bile bunu da başaramadı ve hep olduğu yerde saydı. Tarihi sürekli tekerrür ettirir. Biz bu dönemde yaşadığımız için de çürümüşlük bu dönemde çok göze batan bir hale geldi. Bu ekonomi, kültür, eğitim alanlarında reform ve bireylerin eşitsizliğinin ortadan kaldırılması olarak düzeltilir. Geriye dönülebilir istenirse, sorunun kaynağına kökenine inilirse. Bunun en temel sebebi zihniyet olarak tam anlamıyla Orta Doğu zihniyetini baz almamız. Batıdan tamamen uzaklaştık, doğudan tamamen koptuk ve artık tam bir Orta Doğu ülkesi gibiyiz. Aldığımız yabancı akınlarıyla sadece demografik yapımız bozulmadı bir de üzerine zihniyetimiz, ahlakımız ve değer yargılarımız bozuldu. Tüm meslek gruplarını değer olarak aşağı çekildi ve çamura batırıldı. Hep beraber yaptık bunu. Hepimizi kirlettiler kalitesizleştirdiler ve aşağı çektiler. Sonrasında tüm meslek gruplarına hakaret şiddet ile devam etti bu. Toplum mühendisliği ile bizi yıllar içinde yavaş yavaş işleye işleye çürüttüler. Bunu görsel medya ile de pekiştirdiler. Özellikle televizyon dizileri ve güya takım oyunlarına dayalı rekabetçi yarışmalar ile toplumu tamamen uyuşturdular. Sakın ha dizileri kim ciddiye alır, herkesin aklı var diziye göre mi hareket edeceğiz demeyin. Bu birbiri ile o kadar iç içe geçmiştir ki kim kimden etkilenip esinleniyor belli değil, tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan halini almıştır. Diziler mi gerçek hayattan, gerçek hayatlar mı dizilerden etkileniyor belli değil artık. Hoşgörü, tahammül ve tüm değer yargılarımız yok oldu ki biz bunları temel alan bir dine mensubuz ilginç bir şekilde. Okumuyoruz, çalışmıyoruz, öğrenmiyoruz, hoş görmüyoruz ve sevmiyoruz. Tembel, okumayan, cehaleti öven, çalan, çalışmadan üretmeden sadece tüketen ve şikâyet eden, mutluluğunu zenginliğe bağlayan içi boş bir toplumdan üreten, çalışan, okuyan, her yere layıkıyla gelen, birbirini seven, koruyan ve hoş gören bir topluma dönüşmemiz lazım.
* Sonuç olarak, Nepal de yaşananlar çok ibretlik bir durum. Nepal hükümeti geçen Perşembe günü, belirledikleri kuralla uymadıkları gerekçesiyle 26 sosyal medya platformuna girişi engellemeye başladı. Nepal İletişim ve Enformasyon Bakanlığı, daha önce sosyal medya şirketlerine kayıt yaptırmaları için süre vermişti. Yasaklanan platformlar arasında WhatsApp, Facebook, Instagram ve YouTube da bulunuyor. Pazartesi günü protestolardaki ölümlerin ardından toplanan kabine gece saatlerinde sosyal medya yasağının kaldırıldığını duyurdu. Çin ve Hindistan arasında dünyanın en gelişmeye müsait durumunda olmasına rağmen eğitimin sınırlı olması, teknoloji ve sanayiye az yatırım yapılması ve bürokrasinin hantallığı çok büyük bir ülkeyi ne hale getirdi.