Ateşbaz İstanbul’da kalsaydı keşke…

Hayrettin Atak

Konya ruhu ve felsefesini yıkmaya çalışan üç ayrı etkinlik;

Ateşbaz Veli Mutfak ve Mutfak kültürü yarışması,

İslam Ülkeleri Fotoğrafçıları buluşmaları,

Ve Türk Dil Bayramı…

İlk olarak Ateşbaz.

Konya Sosyal ve Kültürel bakımdan çağ atlamalı artık derken bunu kast etmemiştik asla. Bir şeyler yapılmasının gerekliliği anlaşılmış yetkililer tarafından ancak yanlış anlaşılmış…

İşte nedenleri; 

Birincisi; Ateşbaz-ı Veli Mutfak ve Mutfak kültürü yarışması… Böyle bir yarışma bu şekliyle İslami düşüncede vardı da bugüne kadar bizim mi haberimiz olmadı bilemiyorum…

Etkinlikler çerçevesinde ünlü şefler Cüneyt Asan ve Susan Loomis, Gastro Show sergilemişler.    Gastro Show bizim kültürümüzün neresinde... Ateşbaz Mevlevi dergaha gelenlere Gastro Show eşliğinde Mevleviliği anlatıyordu da Mevlana’nın haberi mi yoktu?

Ya da etkinlikler çerçevesinde yapılan yarışmalar, israflar, leziz tatlar İslami anlayışın neresinde? Ki hemen yanı başımızda yaşanan savaş yüzünden Suriye’de bile açlıktan ölümler yaşanırken…

Peki yarışmalarda ödül verilen içkili lokantalar, içkili oteller Ateşbaz Veli’nin İslam anlayışına nasıl sığdırılabildi?

Etkinlikler esnasındaki uygunsuz kıyafetleri bir türbenin içine nasıl yakıştırabildiniz?

Sosyal olalım derken kendimizi inkar ettik bu programla?

Mutfak Kültürümüz eksik kalsaydı. Kuru-pilavla idare etseydik de, kendimizi bu şekilde inkar etmeseydik…

Ya da keşke bu yarışma hep İstanbul’da kalsaydı…

…    

1932’deki ilk Türk Dili Kurultayı’nın açılış günü olan 26 Eylül “Dil Bayramı” olarak kutlanıyor. Tabi bu olayın Karamanoğlu Mehmet Bey’le ilgisi yok ama. “Dil Bayramı” deyince o meşhur olayı karıştıracağız bu işe muhakkak ve Konya olarak karıştırmaktan da gurur duyacağız.

Duymayalım…  

Tarihe, kendi çıkarları için istediği şekli vermek bir ‘Kemalist’ gelenek…

Bu nedenle bu ‘Dil Bayramı’ hakkındaki gerçeklerin ortaya çıkmasında yarar var. ‘Dil Bayramı’na konu olan o fermanın! Gerçekten anlatıldığı gibi olup olmadığı gerçeğinin yani…

Hikaye şu;

Karamanoğlu Mehmed Bey, bir oldu bittiyle Konya’yı ele geçirip II. İzzeddin Keykavus’un şehzadelerinden olduğunu iddia ettiği Siyavuş’u Selçuklu tahtına oturtmuştur.

Yani Mehmet Bey Sultan bile değildir ki ferman çıkarsın. Fermanı Sultanlar çıkarır… Hatta o esnada Vezir bile değildir Mehmet Bey… 

Fermanın çıkış sebebi hem Mehmed Bey’in, hem de Siyavuş’un Türkçeden başka dil bilmeyişleri, onları Arapça ve Farsçanın yaygın olarak kullanıldığı Konya’da acze düşürmüş, etraflarında olup biteni anlayamamışlardır. O nedenle “Vatandaş Türkçe konuş!” türünden bir uyarıda bulunmuşlar. Ancak bu, zannedildiği gibi Türkçülük veya Türkçecilik gayretinden değil, tam tersine, yönetime hakim olamama sıkıntısından kaynaklanmış.

Zaten ferman da Farsça şerh ve Arapça yazı ile yazılmıştır…

Sözü Mehmet Bey’in söylediğine dair hiçbir emare de yoktur ayrıca. 

Türkçeye sahip çıkan Selçuklular değil Osmanlıdır esasen… Ama Karamanoğlu Mehmet Bey’in Türkçe hakkındaki açıklaması Konya’nın ve Kemalistlerin işine geliyor…  

Yeni Türkiye’yi, tarihimizi çıkarlarımızın ötesinde, tüm gerçekliği ve tüm çıplaklığıyla yazarak kurmaya başlayabiliriz…  Efsanelerden uzak bir tarih anlatımıyla yani…

Üçüncü etkinlik ise “İslam Ülkeleri Fotoğrafçılar Buluşması”

İslam Turizm Başkenti etkinlikleri heyecanlandırıyor bizi her seferinde ama heyecanımız da çabuk sönüyor…

Katılanlar anlattıkça bu buluşmayı 1990’lı yılların Türkiye’sini anımsadım. O günün görüntüleri canlandı gözümde.

Şu sebeple;

Etkinliğe bizim taraftan katılanlar, İslam dünyasının gözünde bir kahraman olan ‘Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı’ kendilerince anlatmaya çalışmışlar misafirlerine… Aslında kendilerine anlatılanlar kadar kahraman olmadığını mesela… Sadece bu Anti-Erdoğan’cı tutum değil elbet… Cuma saati Beyşehir Eşrefoğlu camii ziyaretine denk gelince İslam Dünyasından gelenler Namaza koşmuş bizimkilerden bazıları onları beklemiş sabırla… Haklarıdır tabi ‘Seferiler’ ama İslam dünyasından gelenler daha fazla ‘Seferiydiler’ halbuki. Ama buna sözümüz yok.

Her şeye rağmen keşke şu sergilerde 15 Temmuz’u da anlatabilselermiş demeden geçemiyor insan. Son yüzyılımızın en önemli olayını İslam Dünyasından misafirlerin öğrenmesi kadar hiçbir şey mutlu etmezdi Konya’yı ve Konyalıyı…

Tüm bu nedenlerle, Konya’yı ve Konya felsefesini temsil edebileceklerine yüzde yüz emin olunan isimleri görevlendirerek başlanmalı bu tip organizasyonlara…

Ki başkent gibi bir başkent olalım…