Başörtülüler Giremez

Gökhan Darılmaz

Şuan etkisi olmasa bile, söyleyen kişiyi ve yapılan çalışmaları hatırlatacak bir cümleyi yıllar önce yakın tarih not etmişti.

“28 Şubat’ın Etkisi Bin Yıl Sürecek”…

Dile getirildiği dönem içerisinde büyük bir kibir ve gururla söylenen bu kelimeler çeyrek yüzyıl bile geçmeden geçerliliğini yitirdi. Yaşanılan acılar belirli noktalarda giderilmeye çalışıldı.  Madden zararlar kısmen de olsa telafi edildi. Tüm bu iyileştirme çalışmalarına karşın psikolojik etkisi ve gönüllerde açtığı  yaralar ise asla kapanmayacak.Çünkü süreç öyle bir halde devam ediyor, zamanla yaşananlar birbirini öylesine tekrarlıyor ki hafızalardaki tazeliği biz istemesek de her daim korunacak.

28 Şubat ve akabinde meydana gelenler aslında bir dönemi kapsamıyor. İnsanlığın olduğu günden bu yana farklı isimlerde , farklı şekillerde hep yaşandı. Eski Genelkurmay Başkanı bu konuda da yanıldı. Onun unuttuğu gerçek şu ki, toplumlar var olduğundan beri, tarihleri farklı olsa da, mağdurları farklı olsa da 28 Şubatlar özellikle Müslüman Alemi üzerinde hiç bitmedi.

Son gösterge ise ülkemizin en iyi, en gözde okullarından birisi olan (?)ODTÜ’de yaşandı.

Meydana gelenleri geçmişin süzgeciyle irdeleyecek olursak fark edeceğiz ki,  hafta içerisinde yaşanan hadiseler,  bitmeyecek bir şarkının yeni bir başlıkla mırıldanışı. Her şey öylesine net.

Gerçi tüm bunlara karşı ayet-i kerime bizleri ne kadar güzelde uyarmış.

“Sen onların dinlerine uymadıkça, onlar senden kesinlikle hoşnut olmazlar”

 Bakara Suresinde geçen bu ayetin devamında ise nasıl davranmamız gerektiği de açıklanmış.

“De ki: 'Şüphesiz doğru yol, Allah'ın (gösterdiği) yoludur”

Mevcut durum ve ne yapılması gerektiği söylenmişken tüm bunların dışında konuşulan her şey laf kalabalığından öteye gitmiyor. En başta şu noktada bile birleşilemiyor. Vatanını ve milletini seven  ve yurdu için çalışan her kim olursa olsun arkasında durulmalı ve başarısı alkışlanmalı. Unutulmamalıdır ki insana hizmet tüm görüşlerin üzerindedir .

Fakat kimileri öylesine çok, öylesine gereksiz ve öylesine boş konuşuyor ki , izledikçe ve dinledikçe sabır taşı olsanız çatlamaktan kurtulamıyorsunuz.

Kendilerinin bile faydalandığı çalışmalara dudak bükmek, küçük açıklar aramak en başta nankörlüktür. Halbuki ülke için yapılanlar desteklense, vatandaşın umutla beklediği kanunlar yürürlülüğe girse, kısacası gelişim desteklense olmaz mı?

 76 milyonu kucaklayan söylemler, Cumhuriyet tarihinin tamamından fazla yapılan hizmetler, rahat ve çeşitliliği artan ulaşım araçları, dünyayla yarışan ekonomi, kronikleşen kimlik sorunlarına çözüm süreci, bırakın hastaneleri evlerdeki hastalara ulaşan ücretsiz ve konforlu sağlık hizmeti, kentsel dönüşüm ve şehir belediyelerinin revizyonu, şehir hastaneleri, adli ve hukuk devleti normlarına yaklaşmak, kadın hakları, öğrenci harçlarının kaldırılması, tarımda, sanayide, eğitimde yapılan hizmetler, değişimler , gelişimler…

Tüm bunlar ve daha fazlasını görmezden gelmenin izahını kim nasıl yapabilir?.

Aklı ve şuuru yerinde olan mantıklı düşünebilen Sosyal Demokratından Ülkücüsüne AK Partilisinden milli Görüşlüsüne kadar toplumun tüm siyasi görüşüne inanlar bu yapılanları görebiliyor.

Bu gerçekte bize göstermektedir ki, sorun bir siyasi düşünce farklılığı değil sorun bir zihniyetin istenmemesidir. Farklı düşüncelere saygısı olmayan insanların başkalarına yaşam hakkı tanımamasıdır.

Üniversiteleri ve kamuya ait yerleri babalarının çiftliği, şahsi mülkleri zanneden bu kişiler içlerinde insanlık adına, düşünce adına zerre miktarda duygu kırıntısı barındırmıyorlar.

Kabadayı edalarıyla, sadece kazanmayı başardığı ve okumayı istediği bölüme kayıt yapmak için gelen mağdur insanları ötekileştirebiliyor, hakaret edebiliyor ve kaydını yaptırmadan geri gönderebiliyorlar.

Ortada öylesine büyük haksızlık ve provokasyon çalışmaları var ki, niyet belli olsa da toplumun  soğukkanlılığını sağlaması kolay değil.

Sinirlerle bu denli oynanırken, üstüne birde  üniversite güvenlik görevlilerinin ve rektörlüğün bu duruma sessiz kalması her şeye tuz biber ekiyor.

Fakat ne yaparlarsa yapsınlar başarıya ulaşamayacaklar.  Çünkü halkımız uzun süredir söylenen ve eylül ayında beklenen “karışıklık çıkarma” eylemlerinin bu görüntülerle sahnelendiğinin bilincinde.

Sözde gösterilere ve eylemlere ve ortaya konulan bu oyunlara gerekli önlemler alınıp  uygun cevaplar  verilecektir. Ancak şu unutulmamalıdır ki, buradaki hedef tek kişi olup, onun devrilmesiyle tekrar bir 28 Şubat yaşatmaktır.

 Acaba bundan sonra ne olur? sorusu ise duruma göre değişebilecek cevaplar içeriyor.

Müslümanlar dik durursa ve cesaretli olursa her sıkıntı aşılabilir.

Diğer türlüsü ise 28 Şubatta yaşandığı gibi kişisel menfaatler , cemaatsel endişeler, gammazcılar, durumdan vazife çıkaranlar, timsah gözyaşı dökenler artarsa vay halimize.

Bunun yanında  maddi- manevi mağdurlar, olmadık yerlerde çalıştırılanlar, eğitim hakkı elinden alınanlar, dikleşmeyen ama dik duranlar olursa bu sıkıntılar da aşılacaktır.

Gelişmeleri hep beraber izleyip göreceğiz. Taraflar netleşirken kim nerede, ne amaçla yer alacak? Hakkın ve haklının yanında mı yoksa “Konjonktür ve Maslahat” ın yanında mı?

              Hayırlı İşlerinizde Başarılar Diliyorum.