'Ben' Değil 'Biz' Diyebilmek

Fazlı Kartal

İnsanoğlu her daim kendi duygu ve arzularının etkisi altında olmuştur. Onunla düşünür ve karar verir. Bu duygularla karar vermesi insanoğlunu zaman zaman yanıltabilir, bu nedenle başkalarının fikir ve düşüncelerini alarak daha isabetli hale getirebilir.

Kolektif aklın kişisel akıldan daha önde olduğunu tarihi birçok olayda görmekteyiz. Kur'an-ı Kerim'in Âli İmrân Suresi 159. Ayetinde belirtilen: 'Yapacağın işlerde onlarla (müminlerle) istişare et...', yine Şûra Suresi 38. Ayetinde geçen: 'Onların işleri, aralarında şûra iledir.' ilahi buyrukları istişarenin önemini ortaya koymaktadır.

Tarih; aklına güvenip kendisini vazgeçilmez görenlerin çok acı sonlarını apaçık gösterebilmektedir. Özellikle insanın, akla rehberlik eden birtakım ulvi değerlerden ve yüce ideallerden mahrum kaldığında insanlık için ne büyük felaketler doğurduğunu görmekteyiz.

İstiklâl Şairimiz Mehmet Akif'in: "Tarih'i tekerrür diye tarif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?" sözleri bize büyük hisse vermektedir. Yine Ulu Hakan Abdülhamid Han da, “Tarih değil hatalar tekerrür eder.” diyerek geçmişten ders alınmasının önemini anlatmıştır. Mevlâna; "Hamdım, piştim, yandım" der. İyi de pişen, artık olmamış mıdır? İşte Mevlâna'nın büyüklüğü de burada; "Oldum" deseydi, bitmişti. İşte Bu yüzden yandım diyor. Hz. Ömer devlet yönetiminde 'divan' denilen meclisi kurdu, Türk-İslâm devletleri bu geleneğe sahip çıkarak devlet yönetiminde 'Divan’ı esas aldılar. Savaşarak toprak kazanılır, yönetmek içinde danışmak gerekir. Toprakların kaderi meclis tarafından tayin edilir. Meclisi meydana getirenler ise gökten inmemişlerdir. Nâmık Kemâl "Müsâdeme-i efkârdan barika-i hakikat doğar" demiştir. Yâni; fikirlerin çarpışmasından hakikat güneşi doğar. Bu yüzden karar alınan her mecrada farklı fikirlerin dinlendirilmesi toplantının verimli geçmesi için önemli bir detaydır.

İbret almak için mâziye bakınca; istişare, meşveret ve şûranın 'ben'den ziyade 'biz’e işaret ettiği açıktır. Buna rağmen günümüzde insanımızın bireyselleştiği 'ben' girdabından kurtulup 'biz' demenin erdemliliğine ve gücüne ulaşamadığı aşikârdır.

Şimdi muhalefet partisi lideri Sayın Kılıçdaroğlu muhafazakâr seçmenin oyunu almak için yaptığı şirinlikler ve helalleşme hikâyesi çok kısa sürdü. Öyle ki CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel Diyanet'in Kur'an Kurslarına ilişkin "Çocukları bütün dünya nasıl yetiştiriyorsa öyle yetiştirmek varken bir ortaçağ zihniyetine yönelmenin, bunu kurumsallaştırmaya çalışmanın ne bu Cumhuriyet'e ne bu millete faydası var; ne de Anayasa'ya uygunluğu var." diyerek manevi değerlerimiz, inançlarımıza hakaret etti. CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel’e Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Kendilerini ne kadar farklı göstermeye çalışırlarsa çalışsınlar gerçek yüzlerini ifşa ettirmekten geride durmuyorlar. Geçenlerde bay Kemal'in yardımcısı çıkmış güya Diyanet'in okul öncesi eğitim vermesini eleştiriyor hatta hakaretlerini 'Ortaçağ zihniyeti' ne kadar vardırıyor. Bre gafil asıl çağ dışı olan sensin, senin bu faşist zihniyetin! Asıl gerici olan Ortaçağ karanlığında debelenen sen ve senin gibi at gözlüğüyle bakanlardır." diyerek haddini bildirmiştir. CHP’nin tek parti diktatörlüğünden günümüze kadar Türk halkına karşı işlediği suçları saymakla bitmez. Baskı, yolsuzluk, yoksulluk ve İslam karşıtlığı… Yani kendi “karanlık dönemlerini” unutturmak için yine toplumda ayrımcılık tohumları ekerek Türkiye’nin sıkıntıya düşmesini, diz çökmesini, pes etmesini bekleyenleri sevindirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Kısacası CHP, ben zihniyeti ile davranmaya devam ediyor.

UNUTULMAMALIDIR Kİ BAŞARI 'BEN' DEĞİL 'BİZ' DİYENLERİN, İŞLERİNDE ŞÛRAYI ESAS ALANLARIN OLACAKTIR!