Telefon elimde ağladım.
Babasız kalan çocuklara,
daha dünyaya gözünü açmadan babasının kokusunu bile duyamayan o bebeğe ağladım.
“Ben gelince seni ararım” dedi ama aramadı diyen o yüreği yanan babaya ağladım.
Boynu bükük kalan evlatlara…
Söylenemeyen son sözlere…
Yaşanamayan güzel anılara...
Bir kargo uçağı düştü.
Haber bültenlerinde sadece birkaç saniyelik bir görüntüydü belki. Ama o birkaç saniyede, yirmi hayat söndü. Ve biz, ekran başında sessizce dağıldık.
Yirmi kahraman, yirmi vatan evladı.
Kimisi yeni baba olacaktı, kimisi evlenmeye hazırlanıyordu belki.
Belki kimisinin doğum günü yaklaşıyordu, kimisi “dönünce ararım seni baba” demişti.
Ama dönemediler.
Biliyor musunuz, asıl kahramanlık bazen sessiz olur. O uçakların içinde savaş yoktu belki ama görev vardı. Vatan için, bayrak için, birbirimiz için yapılan bir görev. Ve o gün çıkılan görev, bir daha dönülmeyen bir yolculuğa dönüştü.
Evet telefon elimde ağladım.
O aranamayan babalara,
Yüreği parçalanan analara,
O bekleyen çocuklara,
O sessiz ve acı dolu evlere…
Ve o an anladım ki:
Bazı vedalar ne kelimelerle anlatılır,
ne de zamana yenilir.
Bazı vedalar, bir milletin kalbine kazınır.
Yirmi canımızı kaybettik.
Bu acı karşısında söylenecek en doğru söz, geride kalanlara içten bir başsağlığı dilemektir.