BENCE SEN

Hakan Bahçeci

Hayatın, yaşanası taraflarını aramakla geçiyor ömür. Arayıp bulduklarımız her zaman sadra şifa olmuyor. Aramayı bırakmak gibi bir tercihimizin olmadığı da en azından bilgi olarak asılı duruyor. Süreli bir ömrün süreli varlıkları olarak bizler süresiz emeller peşinde koşuşturmayı “hayat kavgası” olarak adlandırdığımızdan beri merkezde olmayı arzu ediyoruz.

            Yaşamaya yüklediğimiz anlamların hep bizi anlatmasını ve sözlüklerde bizim verdiğimiz mananın yazılmasını istiyoruz. “ben” olmakla bencil olmak arasındaki derin farkın bu kadar yakın olduğu bir başka zaman oldu mu acaba? Olmadı diyemeyeceğim…

            Kendimizi hayatın merkezine koyup, tüm olan bitenin bizim için bizim çevremizde dönmesini beklemek gibi bir arzuyla yaşamayı beceren insanlar çoğalıyor. Kendi olmayı ve kendi gibi kalmayı değil de “ben” olmayı tercih eden insanların çoğalması, kocaman bir yalnızlığa sürüklenen kalabalıklar bırakıyor arkada.

Kendimiz olmaya çalıştıkça kesin emir babında otomatik ve periyodik komutlar hücum ediyor tarafımıza. Cephe savaşı mı yaşıyoruz sahi? Kim harp başlattı, ne ara taarruza geçtiler, hangi gönül coğrafyamızı işgale yeltendiler? Hemen her gün ve hemen her mecliste, ekranlarda, gazete köşelerinde, aile sohbetlerinde bile beni ben olmaktan çıkarmaya çalışan insanlar yok mu?

Şu, karşınıza geçip “bence sen” diyerek lafa başlayanlardan bahsediyorum. Şöyle yap, bunu böyle et, o yakışmammış, şöyle beslen, şöyle gez dolaş, şuraya tatile git ve daha niceleri…

“Bence sen, ne yap biliyor musun” diye başlıyor âdemoğlu karşımızda. Arkasından birçok komut, birçok formül, birçok plan proje sunuyor. Daha ileri gidenler kişiliğinizi, karakterinizi sorgulayıp başka bir kişiliğe bürünmenizi istiyor. Ve daha vahimi ne biliyor musunuz? “bence sen” diyerek başlayan cümle eninde sonunda lafı söyleyenin kalıbına, merkezine, fikrine ve hatta menfaatine yol bulmuş gidiyor.

Neden karşımızdakini kendimiz gibi görüp, kendimize benzemesini istiyor ve neden ısrarla karşımızdakini “ben” gibi yapmaktan hoşlanıyoruz?

Gidin artık, gidin ve kendinizce bir hayatı yaşayın, öyle yaşayın ki yaşadığım hayatın aslında sizin ki gibi olması gerektiğine bizzat kendim karar vereyim. Şunu şu gün giy, bunu da yemelisin, kışın keyfi şöyle çıkar, o mahalde oturma, düşünme, düşündürtme, benim istediğim gibi ol… Gele gele bu emre dayanınca sözünüz, değil sizce kendim olarak bile kalamayacağım korkarım.

 Zor durumda, biçare kalmış, iki kelam teselliye ihtiyaç duyanlar için, “din nasihattir” nasihatince söze başlayanların sözlerine selam olsun. “bence sen” diyerek değil de karşımızdakinin haline, yerine, yurduna, yüreğine dokunarak, iyi niyet ve isabet ederek söz söylemek beni de ben yapacaktır. Hatamı görüp, usulünce diyenlere, beni ben yapan karakterime ve kişiliğime hürmet edenlere vefayı borç bilmiş olmalıyım.

Bence sen ne yap biliyor musun Paşam?