Bir denizkızı hikayesi

Hasan Ukdem

Onu ilk fark ettiğimde boğazın sularında ilerlemekte olan vapur hangi manzaranın içindeydi, kıyıda hangi semt, hangi tarihi yapı vardı bilmiyorum. Vapurda olduğumu bile unutmuştum çünkü. O da daha defalarca çıktığım boğaz turlarındaki İstanbul kadar, Marmara kadar hatta çığlık çığlığa haykıran Boğaziçi kadar muhteşem bir güzelliğe sahipti. Güvertede gitar çalan üniversiteli gencin söylediği şarkıya eşlik ederken, Yunan mitolojisinden bildiğimiz Siren'e benziyordu. Uzun saçları, al dudakları, bakımlı yüzü etraftaki diğer kızlardan, kadınlardan ayırıyordu onu. Bir denizkızı kadar güzeldi. Gerçek olamayacak kadar güzel. Dedim ya nerede olduğumu, hangi yüzyılda yaşadığımı unutmuştum. O an biri adımı sorsa kesinlikle söyleyemezdim. Çok geçmeden saçlarını savuran rüzgâr dindi, üniversiteli gencin şarkısı bitti ve o muhteşem güzellikteki kızın yanında bir akülü araba olduğunu görüverdim. Biraz daha dikkatli bakınca Siren'in ayaklarının kendini taşıyamayacak kadar güçsüz olduğunu gördüm. Mitoloji bitmiş, dünya bütün yalanlığıyla boğazın sularında kendini gösterivermişti. Dünya gibi dedim, bütün güzelliğini üstünde taşıyor, cezbediyor, rüyalar gördürüyor, ama öyle bir eksiği var ki insanı uzun uzun düşündürüyor.

Denizkızlarının ayakları olmazdı, bilirdim, ama bu öyle bir şey değildi. Vapurun yan çıkmasından babasının kucağında [sanırım babasıydı] akülü arabasına inince artık kendisi oluvermişti. Siren demiyordum ama adını da bilmiyordum. Onların olduğu yere doğru yürüdüm ve selamladım babası dediğim adam aldı selamı. Kısaca tanıştıktan sonra adamın babası olduğu kesinleşti, kızın adının da Muazzez olduğunu öğrendim. Birkaç yolcu martılara simit atıyordu. Rumeli Hisarı'na yaklaşmıştık. Biraz sonra vapurumuz bir saatlik bir mola vermek için durmuştu. Gördüğüm şeylerin hiçbirini sormadım. Güzelliğinden bahsetmemin de bir gereği yoktu. Başka bir şehirden gelmişler, sırf kızının İstanbul’u görmek istediği için uzunca bir yol katetmişler, iki gün olmuş bu güzel şehre geleli, Eminönü’nde bir otelde kalıyorlarmış. O sırada bir kadın belirdi yanların, elinde çay ve simit vardı. O da annesiymiş Muazzez’in. Güzünde kocaman gülüş, gözlerinde sisli bir bulut vardı kadının. Kızlarının mutlu olması için her şeyi yapıyorlardı anlaşılan.

Bu sırada tekne Eminönü İskelesine yanaştı, yolcular bir bir inmeye başladı. Ben de aile ile birlikte çıkışa doğru yürüdüm. İçimde fırtınalar kopuyordu. Bu güzel şehirde ben de misafirdim. Birkaç kalıp gidecektim. Kızın babası teşekkür etti artık burada ayrılalım, arabamız arka sokakta dedi. Ben arabaya kadar geleyim yardımım olur dedim. Adam gözlerime baktı, kızıyla eşine siz şöyle bekleyin biraz, etrafı seyredin dedi ve bana gel seninle birer sigara içelim, ben Muazzez’in yanında içmiyorum dedi. Sekiz on adım Marmara’nın masmavi sularına doğru yürüdük. Adam cebinden bir sigara çıkardı önce bana uzattı bir tane sonra kendi yaktı. Ve o aklımdan ömrüm boyunca çıkmayacak sözleri tane tane sıralamaya başladı.

Bak delikanlı benim kızım çok hassas bir yüreğe sahip, sakın ola ki teknede o uzaktan gözlerindeki bakışla kızıma yakından bakma. Kalbinde olmayacak bir düşün ışıklarını uyandırma yavrumun. Sen sağlıklı, yakışıklı ve de hayat dolu bir gençsin. Gördüğün gibi kızım da çok güzel ama… işte o amasını da gördün. Senin kızıma ilk bakışını, gördüğün güzellik karşısında içinde esen fırtınaları gördüm. Ama bir şey daha gördüm, o akülü arabayı gördüğündeki hayal kırıklığını… o hayalin nasıl bulutla karardığını… Bütün hayal kırıklığına rağmen yine de ilgisiz kalamadın ve yanımıza geldin. Bunu önce iyi bir şey olarak yorumladım, ancak gözümün önünde akülü arabayı gördüğündeki bulutlanan gözlerin geldi. Olmaz dedim, olmaz. Bir gün yüzüne bakmayı bırakacak ve en olmadık yerde belki de ayaklarına takılacak gözleri. İşte o günü yaşamamak için, bir daha geriye dönmeden buradan var git yoluna. Aşk güzel şey, hem de çok güzel şey ama ayrılık tam yıkım. Ben yaşadım, şu üzerinde durduğum ayaklarıma rağmen dayanamadım ve bütün ikbalimi yakarak gördüğün o kadının memleketinde küçük esnaf olmaya razı olarak kendi geçmişimi yaktım. Ama kızımın öyle bir gücü yok, sen ona ümit verirsen ve bir gün de çeker gidersen yaşayamaz. Bırak onu aşktan uzakta avutmaya devam edeyim.

Bir şeyler söylemek istedim, adam susturdu. Hiçbir şey deme var git yoluna dedi.

Sevgiyle kalın.