Bir ‘Prens’in şahsında Konya Sanayisi!

Hayrettin Atak

Her şeyimiz farklı aslında, benzemeye çalıştığımız Batı’dan!

Duygularımız, düşüncelerimiz, sevinçlerimiz, hüzünlerimiz, kaygılarımız, sevdalarımız, genlerimiz, destanlarımız hatta masallarımız… 

Mesela onlarda bir prenses gelir öperse, hop prenssinizdir! Kurbağa bile olsanız…

Oysa bu topraklarda yani Anadolu’da yani Konya’da değil prens olmak ayakta kalabilmek için bile büyük savaşlar vermek zorundasınızdır…

Öyle ağzından alevler çıkaran ejderhayı yere serdiğinizde bile savaşınız daha yeni başlıyordur. Batı’ya inat bu coğrafyada…

Tıpkı UNORMAK’ın sahibi Mustafa Oral’ın verdiği savaş gibi…

Anadolu insanı hangi seviyede olursa olsun muhteşemdir…

Azıcık umut verirsiniz ona, o size 7 düvele karşı kazanılmış bir ‘Zafer’ verir… Kurtuluş Savaşı gibi…

Azıcık sevgi aşılarsınız ona, o sizin için tankların önüne yatıp 15 Temmuz’u verir…

Ya da siz ona 5 kişinin öğle yemek parasını verirsiniz, o size ilk 1000’e giren dev bir üretim ve ihracat firması yükseltir. Bu kurak topraklarda hem de…

Sadece emeği, alın teri ve azmiyle…

Tıpkı ORYEM’in sahibi Mustafa Oral’ın muhteşem başarı hikayesi gibi…

 …

Belki bugün evinizin kapısından çıkınca modern bir kent karşılar sizi ama birkaç adım sonrası yine uçsuz bucaksız Bozkır….  

Kuru toprak ve kuru otlar…

Teslim olsanız bu çaresizliğe, bırakın dev sanayi tesislerini kurmayı, üst üste koymak için bile iki taş bulamazsınız…

Topraktan, kerpiçten yaparız ya evleri! Sağlıklı yada organik yaşayalım diye değil!

Elindeki tek malzemesi ve tek sermayesi o kuru topraktır Konya’nın…

Çiftçisinin de, esnafının da, sanayicisinin de…

Bir toprağı…

Birde insanı…

Çalışkan, özverili, fedakar ve cefakar insanı…

Tıpkı ORTUĞRA’nın sahibi Mustaf Oral’ın çalışkanlığı gibi…

…  

Anadolu prensleri, batıdakilerin aksine bu topraklara her geçirdiğinde kan revan içinde kalan tırnaklarıyla kazanır savaşlarını…

Öyle ejderhayı yenince bitmez savaşları… Her defasında daha büyük bir canavar karşılar onu…

Altında atı, belinde kılıcı da yoktur Anadolu’nun Sanayici Prenslerinde. Çıplak ayağıyla çıkar yola ve yanında sadece azmi ve cesareti vardır…

Tıpkı Mustafa Oral ve onun gibi Konya’nın başarılı yüzlerce sanayicisi gibi…  

…               

Tanımıyordum… Bir söyleşi için gittiğimde tanıştım. Bir saatlik söyleşide ne kadar tanırsanız o kadar işte…

Ucsuz bucaksız Konya Bozkır’ında, kendinden, emeği ve alın teri ile değerlerinden başka sermayesi olmayan bir insanın bir üretim ve bir ihracat devine dönüşmesinin muhteşem hikayesini dinledik Mustafa Oral’dan…

Onun hikayesinin etkisiyle, bütün kısır imkanlara rağmen,

Ve büyük çoğunluğu gerçekten ‘Sıfır’ ile başlayıp yükselttikleri devasa tesisleriyle bu şehre, bu ülkeye umut aşıladıkları için bütün Konyalı sanayicilere böyle küçük bir methiye yazmak istedim…

Onun şahsında bütün Konyalı sanayiciler için yani…

Bazen eleştirsek hatta bazen kızsak ta… Her bir sanayici ve iş adamı Konya’nın sahip olduğu en büyük sermayedir aslında…  

Söyleşiden bende geriye kalan bu düşüncelerdi…

Sadece zenginliğin ve refahın yolu değil, tam bağımsızlığın yoluda 3. 4. 5. hatta 50. Organize’den geçiyor bu modern dünyada…

O sebeple öncelikli mücadelemiz sanayinin, üretimin ve ihracatın artması için olmalı…

Hepimiz biliyoruz ki daha yaşanabilir bir Konya ve daha yaşanabilir bir Türkiye’ye giden yol bu  mücadeleden geçiyor…   

Sadece kendileri ve çocukları için değil bu ülke ve bu ülke geleceği için hala gecesini gündüzüne katan, gece evinde kazandıkları büyük paralarla rahat rahat uyumak varken ürün sattığı ülke sayısını 52’den 152’ye çıkarmak için durmadan dünyayı turlayan insanların sayısı arttıkça “Daha güçlü, daha zengin ve gerçekten bağımsız” olacağız…

Bu sebeple Mustafa Oral gibi sanayicilerin artması en büyük temennimiz…

Bu şehre ve bu ülkeye artı değer katan herkese bir ‘teşekkür’ borçluyuz…

Geç kalmadan…