Bir türküdür yaşamak

Osman Uzunkaya

Özlemim depreşti mi içimi efkâr basar, bir türkü namesine sığınırım tıpkı bir çocuğun ana kucağına sığındığı gibi. Yanık namenin sözleri sözlerim, feryadı feryadım olur yankılanır dağlarda. Nameler, içimdeki hasret yangınına arıklarca su taşısa da söndüremezler bir türlü. Efkârımı dağıtmak ve içimdeki yangını biraz olsun söndürmek için apar, topar bir dağ köyünün yoluna düşerim. Köyün girişindeki o ağacın altında soluklanır, dalları mesken edinmiş kuşlarla dertleşirim. Ben söylerim kuşlar bana eşlik eder, bir türkünün namesinde buluşuruz. Onlar beni anlar, ben de onları.

Kuşlar bile beni anlarken, senin anlamaman çok tuhaf. İnsan nasıl olurda bu hale düşer aklım almıyor benim. Geçen kış çocuklarla beraber kartopu oynarken, kartopundan sakınıp yere yuvarlandığında elinden tutup ayağa kaldırmıştım seni. O esnada göz göze gelmiş sevgimizi sessizce itiraf etmiştik bir birimize. İşte o gün miladım oldu, sanki yeniden geldim hayata. Her şeyi yeniden keşfettim, meğer gökyüzü maviymiş dedi iç sesim. İnsanları ve tüm canlıları sevdim sayende. Yüreği güzel insanların yaşadığı o dağ köyünde öğretmeni olduğumuz okulun avlusuna ellerimizle diktiğimiz ağaçlar, mavi gökyüzü, yıldızlar ve Ay bizi görmüş, aşkımıza şahit olmuştu.

Aradan geçen yıllar seni unutturamadığı gibi aksine sana olan özlemimi daha da artırdı desem yeri var. O dağ köyünde yaşadığımız anılar, daha dünmüş gibi belleğimde. İçimi saran hasret ateşini dindirmek ve gönlüme söz anlatabilmek için teselli arıyorum anılarda. Elimden günlüme; “Sabret” demekten başka bir şey gelmiyor. Özleminle yanıp tutuştuğumda yollara düşer, o dağ köyüne atarım kendimi. Köye varınca muhtara uğrar, senden haber olup olmadığını sorarım ümitle. Onun henüz kapıdan içeri adımımı atar, atmaz “Haber yok! Hocam” Demesi artık şaşırtmaz oldu beni.

Her şeye alıştım da sensizliğe alışamadım bir türlü. Kulağım adına, “takoz” denen o telefondan gelecek seste. Bir kapı gıcırtısından dahi medet umar oldum bu günlerde. Umudumu kaybetmedim hiçbir zaman. Bana, “seni seviyorum” dediğin gün var ya, işte o itirafı süslü harflerle yazıp astım fotoğrafınla birlikte duvara.

Gönlüme boşuna, “sabret” dememişim meğerse. Boşuna türkülerin namesinde anmamışım adını. Boşuna, “Bir türküdür yaşamak!” Diyen dağ köyünün aşığı Ömer’e kulak kesilmemişim. Boşuna o köydeki anılara koşmamış, boşuna muhtarla konuşmamışım ve boşuna beklememişim seni. Boşuna özlemle yanıp tutuşmamış, boşuna o ağacın altında kuşlarla dertleşmemişim. Haberini alınca, Dünya varmış dedim kendi kendime. Bir müddet heyecandan ne diyeceğimi bilemedim. Sadece ağladım ve dua ettim Rabbime.

Sevenlerin kavuşması dileğiyle.