Büyük Değişimin Tanıkları Olalım!..

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Haydi Bismillah!..

Bilindiği gibi değişim, bir halden başka bir hale geçiş olarak tanımlanabilir.

Değişme, fert, toplum ve tabiat alanında yaşanan bir olgudur. İnsan ana rahmine düştüğü andan itibaren bir değişim ve gelişim dönemleri yaşar.  Bu durum doğumla birlikte; çocukluk, gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık şeklinde sürer gider.

 Değişen sadece insan ve canlı varlıkların yaşamı değil, tabiatta da birçok değişimler görülmektedir. Mevsimler, gece ve gündüz, soğuk ve sıcaklığın her biri bir değişim ve gelişim örneğidir.  İslam metafiziğinde “tecellide tekrar yoktur” anlayışı bunu ifade eder. Ünlü Yunan filozofu Heraklitos’un “bir ırmakta iki defa yıkanılmaz”  sözü de, varlıkta değişimin zorunlu ve kaçınılmaz oluşunu pekiştirir.

Değişim varlığın doğasında vardır.  Değişme, sadece bireysel hayatta değil, aynı şekilde toplumsal hayatta da meydana gelir. Toplumsal değişme, toplumun sosyal yapısı içerisinde yer alan kurumlar ve insanlar arasındaki ilişki biçimlerinin değişmesi şeklinde tezahür eder.

 İslam düşünce geleneğinde birçok şair ve mütefekkir değişim olgusunun kaçınılmazlığına işaret etmişlerdir. Örneğin Mevlânâ; “düne ait ne kadar söz varsa dünle birlikte gitti cancağızım/Şimdi yeni şeyler söylemek lazım” derken; Yunus Emre ise, “her dem yeniden doğarız/Bizden kim usanası” sözleriyle bu değişime vurgu yapmışlardır.

 Değişimin özünde, bir canlılık ve dinamiklik vardır. Değişimin olmadığı yerde kokuşmuşluk meydana gelir. Nitekim Said-i Nursî; “eski hal muhal, ya yeni hal, ya izmihlal” şeklindeki uyarısıyla değişimin canlılık, durağanlığın da atalet ve yıkım getireceğini belirtmiştir.

Tevhid, en büyük değiştiricidir. Bundan dolayı,  ihtida ederek İslam’a giren birey ve toplumların hayatında bambaşka bir değişim görülür. Çünkü maneviyattan uzaklaştırılmış insan yüreğinin uzun müddet dindışı sâikleri ön plana çıkarmış insan merkezli bir dayatmaya tahammülü yoktur. Gönül ve zihniyet planında meydana gelen bu değişme; kılık-kıyafetten insanlar arası sosyal ilişkilere, mutfak kültüründen ev mimarisine, sanattan edebiyata vb. hayatın bütün alanlarında kendisini farklı kılar.  Zira İslam’ın temel amacı, bireysel, sosyal ve toplumsal değişmeyi sağlamaktır.   Ama unutmayalım ki, Allah’ın yasasının bir gereği olarak bireysel değişme olmadan toplumsal değişme de olmaz. (Bkz. Ra’d 13/11).

Değişim, İslam sisteminin doğasında vardır.  İslam, bütün zamanlar için diriliş tohumu olan  “acbu’z-zeneb”ini kendi içinde taşır. Nasıl ki insan ölüp bedensel formu çürüdükten sonra, kimyasal özelliğini kaybetmeyen “acbu’z-zeneb” kıyamet günü bu formdan yeniden kendisini üretecekse, İslam da her zaman kendisini üretecek diriliş reflekslerine sahiptir. Burada önemli olan toplumun, Allah’ın istediği istikamette bir niyet taşıması ve bir gelişme göstermesidir.  Bir Kutsi hadis’te: “İnsanların kalpleri Allah’ın kudret parmakları arasındadır, isterse çeviriverir” buyrulmuştur. Önemli olan toplumun kalb ve akıl istikameti ayarını iyi yapmasıdır.

Öyleyse,  “evet” oylarımızla 16 Nisan 2017.. Büyük değişimin tarihi olsun. Bu tanıklığa var mısınız?