Cafe Garden'da

Hasan Ukdem

Gedavetin dostu bir rüzgâr

Küle Site'nin gölgesinde

Gönlüm bir bekleyişin yurdunda

Şehrin nabzı kendince atıyor

Ben seni düşünüyorum Cafe Garden'da

Tramvay, Belediye otobüsü

Otomobiller, sarı taksiler, bin binler

Sensizliği bırakıp geçiyor her biri ardında

Çamların altında hasret birikintileri

Ben seni düşünüyorum Cafe Garden'da

Bir sigara yakıyorum kibritsiz

Kalbimin ucuna değdirerek ucunu

Hiçbir gedik açılmıyor sükût ordunda

Her nefes bir fotoğraf veriyor senden

Ben seni düşünüyorum Cafe Garden'da

Bir çift gelip oturuyor yan masaya

Birbirilerinin gözlerinde nefes alıyorlar

Benim umutlarım zamanın morgunda

Giriş kapısına dönüp dönüp bakarken

Ben seni düşünüyorum Cafe Garden'da

Ve sen bir masaldan gelir gibi geliyorsun

Dilinde ne prens var ne prenses

Aklın çağın kuzusunda kurdunda

Sen karşımdasın bizsiz bir halde

Ben seni düşünüyorum Cafe Garden'da

Konya’mızın merkezlerinden diyebileceğimiz yerlerinden birisi de Kule Site ve çevresidir. AVM ve çeşitli iş kollarıyla burası insanları kendine çekmekte şehre bir canlılık katmaktadır. Emniyet’in burada olması da ayrıca bir renk katmaktadır bu bölgeye. Musalla mezarlığı ve şehitlik de bu bölgenin içinde sayılabilir. Tramvay Kule durağında inip de etrafa baktığınızda Konya’nın genel fotoğrafının birazcık farklılaştığını, muhafazakâr manzaranın biraz daha değiştiğini görürüz. Oradan oraya yürüyen insanların kimisi alışveriş telaşındadır, kimisi sinema keyfine doğru yürümektedir, kimisi de arkadaşlarıyla ya da sevgilisiyle burada buluşmanın heyecanı içindedir. Bazı halleri içime tam sinmese de bu bölgeyi severim. Hem günümüzdeki görüntüsü ve canlılığı hoştur hem de hatıralarımda kalan eski otogarın burada olduğu günleri canlanması ile ayrıcalık arz eder bende.

Burada herkesin görebileceği fakat yukarıda saydığım telaşlar sebebiyle birçok insanın fark etmediği bir mekân vardır ki bana kapısından girdiğim andan itibaren bir serinlik, bir ferahlık verir. Burası Kule Site’nin tramvay yoluna bakan tarafında yer alan Cafe Garden’dır. İsmi keşke Türkçe olsaydı, o zaman daha çok severdim kesinlikle. Neyse değişir belki bir gün ismi de. Kapıdan girince anda doğal bir bahçe gibi karşılar insanı burası. Çam ağaçları, şuraya buraya bırakılmış masa ve sandalyeler ve kenarlara dizilmiş aralı kamelyalar. İlk görüverdiğimiz manzara budur. Sonra içeride bulunan mutfak ve çok zaman yaşanan tenhalık gözümüze çarpar. Ama yine de buranın müdavimleri vardır. Alışverişten yorulmuş aileler, yalnızlığını buralarda oyalayan yaşlılar ve eşleriyle, sevgilileriyle vakit geçiren gençler aralı masalarda görünürler. Özellikle sıcak yaz günlerinde burada nefes almak, durup dinlenmek ve hatta muhatabını bulduğunda koyu sohbetlere katılmak için ideal bir yerdir.

Zaman zaman uğrar, bazen yalnız bazen bir dostumla bir arkadaşımla vakit geçiririm bu mekânda. Buranın özensizliği, hatta biraz bırakılmışlığı hoşuma gider nedense. Uzun uzun çam ağaçlarını, çamlara konan, cıvıldayan serçeleri ve etraftaki masalarda yer alan çiftleri seyrederim. Kuşların cıvıltısı nedendir bilinmez bu çiftlerde yoktur. Evlilerde de henüz evlenmemiş olanlarda da bir mutsuzluk hemen dikkatimi çeker ve üzülürüm. Özellikle beraber gelip bir masaya oturup da ellerindeki telefonlara dalıp gidenleri gördüğüm zaman bu üzüntüm daha da artar. Muhabbet edenler, birbirlerinin gözlerinde nefes alanlar da çıkar kimi zaman ama çoğunluk maddeci bir tavrın esiri olmuştur. Uzaktan kulağıma gelen bölük pörçük cümleler; araba modelleri, kıyafet markaları ve telefonda gelinen son noktayı çağrıştırır durur.

Çağın dili maalesef bu çamların gölgesinde huzuru da bozar çokça. Böyle zamanlarda kulağımı insanlardan çekip dallarda cıvıldaşan kuşlara veririm. Her ne kadar yaşam alanları insanlar tarafından işgal edilse de o kuşlarda hala bozulmamış bir fıtrat vardır ve beni teselli eder.

Sevgiyle kalın.