Celallenmeyin…

Hayrettin Atak

“Celaliye İsyanı” haberini yapana kadar bizim çocukluğumuzdan bu yana köprünün altından çok sular aktı çok şeyler değişti sanıyorduk…

Çocukluğumuzdan hatırda kalan ne derseniz; “Kur’an Kursu dediğin çatık kaş” algısıydı hep.

Ama sonraları çıkan ve bu işleri bir meslek olarak değil; bir gönül işi, bir hizmet işi ve Allah rızasının belki de en önemli parçası olarak bilen ve niteleyen insanların bu tür kurslara getirdiği değişim her Müslümanı gururlandıracak derecede büyük olmuştu.

Çocuklarımıza, İslam ve Kur’an severek, sevdirilerek ve hatta yeni ufuklar açılarak öğretiliyor artık. Kabul… Bunun bilincinde ve farkındayız…  Hatta bu çalışmaların arasına sosyal hayatla bağlarını artırma adına yapılan faaliyetler de serpiştirilip çocukların bu eğitimden zevk almaları da sağlanıyor… Ve “meşru daire keyfe kafidir” tezi böylece ispatlanıyor ve böylece müthiş bir dini eğitim sistemi kazanmış olduk millet olarak… Hem çocukların kalbi ısındı değerlerimize, hem bizim neslimizin en büyük korkusu “şeytan bu denli sevimli görünürken evlatlarımızı nasıl kazanırız” kaygısı yaşayan ebeveynleri büyük bir sıkıntıdan kurtardı bu yöntem…

Konuya geçmeden, temiz bir kalple, insanlara, Müslümanlara ve İslama hizmet ateşiyle yanan insanların ve Kursların büyük bir çoğunluğu teşkil ettiği inancımızı artık kolay kolay kaybedebileceğimizi düşünmüyorum…  

Celaliye Kur’an Kursu hakkında gelen şikayetleri duyunca hala;

‘Müjdeleyiniz, Sevdiriniz, nefret ettirmeyiniz’ düsturunun mahiyetini anlayamamış, idaresi altındakilere eşit davranma maharetini gösterememiş, ‘Emaneti ehline veriniz’ sözünü ‘Emanet sizi takdir edenlerin hakkıdır’ diye anlamış, yönettiği kurumun salahiyeti için her türlü fitne çıkarmaktan, iftira atmaktan ve insanları zor bir duruma ve hatta birbirlerine düşürmekten çekinmeyen, kendi fikirlerini İslam’ın tek doğrusuymuş, onun dışında kalan tüm fikir ve içtihatların ise yok edilmesi gereken birer akım olduğuna inanan insanların olduğu iddialarının varlığı bende büyük bir hayal kırıklığına neden oldu…

Yönetimden ve yönetimin uygulamalarından mağdur olan insanların iddialarının tamamını yazsak buradan Müftülüğe yol olur… Çelişmeler, hakaretler, iftiralar, fitneler, bozgunculuklar, kayırmalar, baskılar bir nebze haberimizde anlatılıyor ve bu iddialarla ilgili girişim gerekli mercilerce yerli yerinde yapılacak, incelenecek ve bir karara bağlanacaktır sanırım…

Ancak şu iki konuya da değinmeden bitirmeyelim haberi…

Birincisi; Siyah başörtüsünü yasaklamaya yada bayanların başörtüsüyle ağızlarını da kapatmalarını engellemeye çalışmanın  altında yatan yasakçı zihniyetin kendilerinden ve düşüncelerinden nefret ettirmekten başka ne işe yarayabileceğini çok merak ediyorum...

İkincisi de; Hayrettin Karaman ve Nurettin Yıldız gibi insanların kitaplarının okunmamasının, sohbetlerinin dinlenilmemesinin tavsiye edilmesinin altında yatan nedeni…?

 

 

 

Bu model Müslümanlığın bizim dönemimizle birlikte tarihe gömüldüğünü sanıyordum…

Umarım biz yanılmışızdır…