15/08/1965 tarihinde yürürlüğe giren 633 sayılı “Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun” Başkanlığın görevleri noktasında önemli bir açılım getirmiş, İslam dininin ahlâk alanı ile ilgili işleri yürütmek de görevleri arasında sayılmıştır. Kanunda Başkanlığın görevi, “İslâm dininin inanç, ibadet ve ahlâk esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek” şeklinde ifade edilmiştir.
Toplumun ahlakından da bu yönüyle kanunen DİB sorumludur. İslam dininin ahlak alanı ile ilgili işler ne olabilir? İslam dininde imanın ahlakla çok yakın ilişkisi olduğu hatta bir kumaşın iki yüzü gibi olduğu söylenir. “Müminlerin iman bakımından en mükemmel olanları ahlakı en güzel olanlarıdır” (Ebu Davud, Sünnet, 15. V, 60). “İnsanların Müslümanlık bakımından en iyi olanları ahlakı en güzel olanlarıdır.” (Ahmed, 89). “İman yetmiş veya altmış küsur şubedir, en üst mertebesi / en faziletlisi Allah'tan başka ilah yoktur demek, en alt mertebesi yoldan insanlara zarar veren şeyleri kaldırmaktır. Utanma da imandan bir şubedir.” (Müslim, İman, 58. I, 63). Hadislerde kişideki iman ve teslimiyetin mükemmelliği ahlakının mükemmel olmasıyla değerlendirilmiştir. Kişi ahlaki kurallara ne kadar riayet ediyorsa imanı o kadar kuvvetli, ne kadar ahlâkî zafiyeti varsa o kadar iman zafiyeti var demektir.
Caddede, sokakta, kafelerde, plajlarda, barlarda, diskolarda vücudunu teşhir eden, beş yüz metre ötelerinde ormanlar/insanlar yanarken vur patlasın çal oynasın eğlencesine devam eden, haz hız peşinde koşarak bir an önce dünyanın tüm nimetlerini tatması gerektiğine inanan, hiçbir kutsalı tanımayan ülke insanının ahlakı, İslam Ahlakı ile örtüşüyor mu? Bu vatandaşlarımızın erdemli ve ahlaki bir hayatı yaşayabilmeleri için ne yapıyoruz? Neler yapılabilir bunlar hiç gündem oluyor mu? Kanunen bu sorumluluğu üstlenmiş olanların böyle bir derdi gailesi var mı?
İman ile ahlakın iç içe olduğunu esas aldığımız zaman ahlaki zaafiyet olarak değerlendireceğimiz her hadisenin temelinde iman yoksunluğu olduğunu ifade edebiliriz. Toplumumuzdaki itikadi hastalık ateizm gibi gözükse de esasen apateizmdir. Apateizm, yani ilahı umursamamak, dini umursamamak. Bugün toplumun büyük bir kısmında şahit olduğumuz durum hiçbir dini öğretiyi, ahlaki ilkeyi önemsememe, umursamama durumudur. Aşırı sekülerleşmenin ve hedonizmin meydana getirdiği hayat anlayışı netice olarak apateist bir toplum yapısı ortaya çıkardı. Apateizmin meyvesi ise ahlaki çözülme ve toplumda ahlaki çöküntüdür.
Ahlâk çöküntüsünün temelinde yatan neden, insanların itikadi/manevi değerlerini kaybetmeleri ve dinden/ahlaki öğretilerden uzaklaşmalarıdır. Manevi değerlerini kaybeden insanlar da ahirete imanın zayıflaması veya yok olması, dünyayı yaşayabilecekleri tek yer olarak görmelerini netice verir. Ve dünyada kendileri için çıkar sağlamaya, heva ve heveslerinin haz, arzu ve isteklerini tatmin etmeye, mümkün olduğunca mala ve statüye sahip olmaya çalışırlar.
Günümüzde en çok da medya ve sosyal medya yoluyla modernlik, çağdaşlık, özgürlük ve cesaret söylemleriyle kamufle edilerek ahlaksızlığın reklamı ve propagandası yapılmaktadır. Söz edilen modernlik ve çağdaşlık, gelişmelere ve yeniliklere açık olmak değil; LGBT ve türevleri ile cinsel sapkınlıkların insanlara olağan davranışlar gibi gösterilmesidir. İnsanlar, kınadıkları davranışları bu propagandalar sebebiyle zamanla meşru görmeye başlarlar. Ve bu yoğun telkinlerle, yaşanan ahlâksızlığı çağdaşlığın bir gereği olarak algılarlar. Günümüzde, ahlaksızlığı, teşhirciliği, sarhoşluğu, sapkınlığı yücelten, rüşvetçiliği, hırsızlığı kahramanlaştıran anlayış yaşadığımız ahlaki çöküntü ve çözülmenin en bariz göstergesidir.
İş bu noktada ne yapmak gerekir? Kanunen İslam Dini ile ahlaki alanı ile ilgili işleri yürütmek vazifesini deruhte eden kurum ve o kurumun yetkililerinin problemin farkına varması ve sahaya inmesi gerekiyor. Ancak “taşları bağlamışlar köpekleri salıvermişler” sözüyle izah edilecek yetkisizlik durumunun da ortadan kaldırılması lazım. Başkanlığın ahlaki denetim, müeyyide noktasında hiçbir yetkisi yokken etkisinin olmasını beklemek havanda su dövmektir. İşte bu yüzdendir ki; bazı raşi ve sarikler “Hutbede gençlere edeb ve ahlak dersi verilen hutbenin okunmasını manidar bulabiliyor ve üzülüyor!” DİB’da Din Eğitimi Genel Müdürlüğü ve MEB’da Din Öğretimi Genel Müdürlüğüne bağlı kurumların müfredatının yeniden yazılması gerekiyor. Hatta “Ey iman edenler! Allah’a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve âhiret gününü inkâr eden kimse iyice sapıtmıştır.” Ayetini yaşıyor muyuz muhasebesinin yapılması gerekir…