Önceki “Cumhurbaşkanımızın Dikkatine” başlıklı on bir yazımda, 2012-2013 öğretim yılında uygulamasına başlanan 4+4+4 zorunlu eğitim sisteminin sakıncalarını ve yapılması gerekenleri; istihdam, üretim, eğitim ve toplumsal açıdan ülkemizin geleceğinin daha iyi olması adına dilim döndüğünce, Hz. İbrahim’in ateşine su taşıyan karınca misali anlatmaya çalıştım. On iki yıllık zorunlu eğitim politikasının tıkanacağı ve sorunları daha da büyüteceği en başından belli iken, neden ısrarla devam edildiği de anlaşılmaz ve açıklanmaya muhtaç bir girdaptır.
Tıpkı on iki yıllık zorunlu eğitim gibi yanlış politikalardan birisi de hükümet tarafından uygulamaya konulan emeklilik koşulları ile bunlar için takdir edilen emekli maaşlarıdır. Ülkemizdeki iktidar ve muhalefetteki siyasetçi, işvereni, işçi, memur, esnaf, çiftçi kısacası herkes tarafından kabul edilen realite, emeklilik kriterlerinin hatalı belirlendiği ve maaşlarının düşük olduğudur. İktidardaki hükümet yetkililerinin emeklilere verilen maaşın düşüklüğünün farkında olduklarını, ancak bütçe kaynaklarının müsaade ettiği kadarıyla ancak bu kadar maaş verebildiklerini söylemeleri, yanlış olan politikayı masum hale getirir mi? 4 çalışana 1 emeklinin düştüğü veya 4 çalışanın 1 kişinin maaşını ödediği Avrupa Birliği standartları ortada iken, 2023 genel seçimleri öncesi uygulamaya konulan 1.6 çalışana 1 kişinin düştüğü ya da 1.6 çalışanın 1 kişinin maaşını ödediği ülkemizde, kırklı yaşlardaki kişilerin emekli yapılmasının siyasi çıkarlar gereği dışında başka bir mantığı var mıdır? Avrupa Birliği’nin en büyük ekonomisine sahip Almanya’da emekli yaşı kadın - erkek için kademeli olarak 67’ye yükselmiş, ABD’de 66 ile 67, Danimarka’da 65.7, Hollanda’da 67 ve AB ortalaması 61,3 iken, çalışma çağlarının en verimli dönemlerindeki 40’lı yaşlarda kişilere emeklilik hakkı verilmesinin nedeni açıklanmaya muhtaç değil midir? Yukarıda örnek olarak verilen ülkelerin tamamı gelişmiş, ekonomik sistemlerinin işleyişleri belli bir düzeyde istikrara kavuşmuş, niteliksel (eğitim, sağlık, alt yapı, iç güvenlik, dış güvenlik, adalet, hukukun üstünlüğü, kadınların iş gücüne katılması, doğum sırasına bebek ve anne ölümleri, okuma yazma oranının yüksekliği, demokrasi, düşünce özgürlüğü, evrensel insan hakları vb.) sorunları çözmüş, ulaşmaları gereken önceki dönemlerde yakaladıkları ekonomi başta olmak üzere (toplumsal refah, ekonomik istikrar, iktisadi büyüme, ihracat, ithalat, işsizlik vb.) hemen her alanda niceliksel kazanımları daha ileri düzeye taşıma hedefindeki gelişmiş ülkelerde uygulanan emekli politikaları ile; enflasyon oranı % 33,29 (olması gereken % 6’dan % 554 daha fazla), işsizlik oranı % 8.6 (olması gereken %6’dan % 43 daha fazla), enerjide dışa bağımlı, eğitim, altyapı, yüksek teknoloji temelli sanayi malı üretimi ve ihracatı (savunma sanayisindeki gelişmeler sevindirici olmakla birlikte henüz başlangıç düzeyinde olduğundan ekonominin lokomotifi olması konumunda değildir) düşük, dış ticaret ve cari açık vermesi yanında, iktidarı ve muhalefet partileriyle ülkemizin savunulması gibi (Mavi Vatan, Suriye, Irak, Orta Doğu, Libya, Dış Ülkelerde Üs Kurulması vb.) en temel toplumsal konularda dahi ortak paydanın sağlanamadığı, bence en iyimser tahminle yaklaşık yarım yüzyılda kendimize yeterli düzeye ancak gelebileceğimiz petrol ve doğal gaz üretimi de göz önüne alındığında, ülkemizde uygulanan emekli politikasının yanlışlığı ortadadır. Söz konusu politikanın sancısını, aynen on iki yıllık zorunlu eğitim uygulamasında olduğu gibi, sonraki nesiller çekmek zorunda kalacaktır.
Genç yaşta emekli olanların çok büyük çoğunluğu yasal/gayri yasal şekilde ikinci bir işte çalışmakla, asgari ücrette (çekirdek bir ailenin bile geçimini sağlamaktan uzak) bile çalışmayı kabul etmesine rağmen üniversite mezunu genç nüfusun istihdamını da zorlaştırmaktadır. Doğru politikalar dileğiyle.