Cumhurbaşkanımızın Dikkatine (5)

Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

On iki yıl süren zorunlu eğitim adı altında çocuklarımızın, ilk dört yıl sonunda okumak isteyip istememeleri pedagojik olarak incelenmeden tamamının orta öğretim kurumlarında eğitime tabi tutulması ve sonunda hepsine diploma verilmesiyle sonuçlanan sürecin tıkanacağı en başında belli iken, ülkemiz nihayet geri dönülemez olumsuz etkileriyle yüzleşti. Meslek liselerinden mezun olan öğrencilerin aldıkları eğitim ile, piyasada çalışabilecek kadar yeterli donanıma sahip olmadıkları anlaşıldı. Nüfus kayıtlarına göre öğrenci alan Anadolu liselerinin çok büyük bir oranda (Fen Liseleri, Puana Göre Öğrenci Kabul Eden Anadolu Liseleri Hariç) en genel temel bilgilerden yoksun olarak mezun olmalarına rağmen “Her İle Bir Üniversite” sloganıyla çıkılan yol düşünce bazında doğru bir politika olmasına rağmen, ülkemizin kamu ve özel sektörün ihtiyaçları göz önüne alınmadan lisans bölümleri ve ön lisans programlarının kontenjanlarının hesapsızca öğrenciyle doldurulması, belli bir süre işsizliği öteleme dışında hiç bir işe yaramadığı gibi, sivilcenin yaraya dönüştüğü gibi sorunların kangren haline dönüşmesine yol açtı. Yüksek öğrenim hizmeti veren iki elin parmaklarını ancak geçebilen sayıdaki kalbur üstü denilebilecek üniversitelerin yazılım, genetik, nükleer ve mühendislik ile tıp, diş hekimliği, hemşirelik, birkaç bölümü ancak kapsayan öğretmenlik bölümleri dışında kalan lisans ve ön lisans mezunu gençlerin çok büyük bir kısmının elinde diplomalar olmasına rağmen, aldıkları eğitimle ne yazık ki özel ve kamu sektöründe ilgili istihdam edilemeyecektir. Tabi bu arada yaşları ortalama 22 veya 23’e gelen gençlerin çoğunun üniversite mezunu olmalarının verdiği ilk yıllardaki heyecan ve özgüvene rağmen aldıkları eğitimle iş bulma ve meslek sahibi olma şanslarının çok az olduğunu anlamaları fazla sürmeyecektir. Sonrasında ise asgari ücretle veya biraz üzerinde güvenlik elemanı, pazarlamacı, marketlerde kasiyer, tezgâhtarlık gibi işlerde ancak iş bulmak için uğraş vermekle karşı karşıya kalacaklardır. Devamında bu şekilde istihdam olanağı bulanlar bile, en güzel yıllarının boşa geçtiğini ve yapılacak fazla bir şey kalmadığını da anlamış olmaktadırlar. Bütün uğraşılara rağmen her hangi bir alanda işe giremeyenler için ise durum daha vahimdir ve ülkemiz için yakın zamanda sosyal patlamalara yol açacak sonuçlar doğuracak olaylara ramak kaldığını da, üzülerek belirtmek isterim.

Ülkemizi bekleyen asıl tehlike, büyük çoğunluğun diploma sahibi olmasına rağmen nitelik bakımından yetersiz gençlerin farklı iş kollarında istihdam edilememesi ve ihtiyaç olan emek açığının yabancı uyruklular tarafından karşılanıp, şu an 50 yaş üstü alaydan yetişme ustaların yerine geçebilecek kendi gençlerimizin yetiştirilememesidir. Söz konusu eğitim politikasına devam edildiğinde fazla değil günümüzden 15 sene sonrasında başta otomobil tamiri vb. olmak üzere birçok meslek dalında yabancı uyrukluların usta olarak karşımıza çıkacağını anlamak için fazla zeki olmaya gerek var mıdır? Yürütme organı konumundaki hükümet yetkilileri, anlatmaya çalıştığım gidişatı görmüyorlar mı? Görmeme ihtimalleri var mı? Fazla öğretmen ve memur alımı yapıldığını öne sürerek, artık KPSS sınavlarında sadece emekli olanlar ve vefat edenler kadar alım yapılacağını, işsizlik sorununu geçici de olsa sonraki zamanlara kaydırmak düşüncesiyle yıllardır kontenjanları kısıtlamayıp neredeyse sınava giren öğrencilerin yarıdan fazlasının lisans/ön lisans bölümlerinin kazandırıldığı üniversitelerin, iş verme kurumları olmadığını ifade etmek ne kadar adil bir yaklaşımdır? Dünyanın her yerinde lisans ve ön lisans eğitimi alan gençlerin çok büyük kısmı, üniversite eğitimini tamamlayınca ilgili alanlarda işe girmeyi amaçlamaktadırlar. Yine dünyada yüksek öğretim gören gençlerin yüzde kaçı hobi olarak eğitim almaktadır? Yüzde 5 var mıdır?